23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MERHABA Gülü gül ile tartarlar! Sanırım asıl yazma cesaretini Sait Faik’te, Halikarnas Balıkçısı’nda, Yaşar Kemal’de buldum. Onlar gibi yazmak değildi derdim, sadece yazabilmekti. Okuyarak yazmak… Ve şimdi, bir “üçleme” ile o açılışı yapmak zamanı gelmişti. Yaşamımızdaki belirsizlikleri, kopuş ve bağlanışları; unutuluşları, sürgünlükleri ve sürüklenişleri bir arada nasıl yaşıyoruz bunu anlatıyor bu “üçleme”... Kaplıcada Son Yaz, Sandım ki Göğün Cennet’le başladı, Dünyayı Saran Sessizliğin ve Arzen’de Zaman’la sürecek. T olstoy ve Dostoyevski bize “tarih” anlatmaz, “tarihselleştirilmiş biçimleri” bir edebi yapıtta / romanda nasıl kullanabileceğimizi gösterirler. Orada tarihsel hakikat / doğruluk yoktur, kurmacanın ve yaşamın gerçekliği vardır. Romanı, 19. ve 20. yüzyılda başat tür kılan da budur. Romancının burada, modern romanı kurarken üç yolu yordamı vardır etki kaynağı olarak: Homeros’un epik anlatıcılığı; Cervantes’in tarihsel bilinci/bakışı; Shakespeare’in dramı/ nın çoksesli anlatıcılığı. Çokseslilik… Bunu Bahtin, “karnaval anlatı” olarak nitelendiriyor. Dostoyevski ve Tolstoy’da olanı yani! İyimser Tolstoy, karamsar Dostoyevski iki ucu oluşturur roman sanatında. O nedenle içerik olarak yaklaştığımızda romanlarıyla ayna tuttukları çağ onların hakikate bakışlarını yansıtır. Yapıtlarının içerdiği bütünlük kendi anlam ve yorum alanlarının “ide”sini var eder. Orada bize / okura yansıyan da hayatımıza dokunan duygu ve düşüncelerin neyi, nasıl ivdirdiğidir. DİLSEL YARATI HER ŞEYİN BAŞI! Kuşkusuz bir anlatıcı için dilsel yaratı her şeyin başıdır. Anlatacağınız konu, mesele ettiğiniz sorunlar, onlarla gelen / biçimlenen izlekler enikonu dilin elinde güle dönüveriyor. Bir bakıma Nesimî gibi söylersek: “Gülde terazi tutarlar/ Gülü gül ile tartarlar/ Gül ile gül satarlar/ Çarşısı pazarı güldür gül”. Bir anlatıcının konusu / meselesi dilin çarşı pazarından geçer. Eğer o dil çadırını kuramazsanız, her söylediğiniz yavandır, avara kasnak hayalinin döngüsüdür… Övgüleyip dillendirdiğiniz her bir şey sizin yavan, eklektik düşüncelerinizin bir “tezahür”üdür. Ki, bu da okur avcılığıdır. Şöyle dersek; iyi anlatıcının öncelikle işi dildir dil. Bunu anlatınıza başat kılmadığınızda, söylediğiniz her bir şey yavandır, eksiktir, zabıt kâtipliğidir. Nerede, nasıl arzı endam ederseniz edin, değirmeninizi döndüren gülden (dilden) yoksunsanız eğer, sizi gül ile döverler! KENDİ KURMACA YOLUM Çocukluğumdan beri dinlediğim masallar, hikâyeler; sinemayla buluşmam, fotoğrafın ve resmin bendeki keşfi kurmaca dünyaların gerçekliğine tutulmamı sağladı diyebilirim. Roman okurluğunun ötesinde roman yazma düşünü o günlerde edindiğimi, hatta ilk adımlarımı attığımı söyleyebilirim. Gogol’ün Ölü Canlar’la karşıma çıkması, Cervantes’in Don Quijote’u benim için yeni bir kıtanın keşfi gibiydi. Jack London ise o yeniyetme çağımda Martin Eden’la beni tutkulu bir yolculuğa çağırıyor, yeni yazarların (Steinbeck, Hemingway) izine düşürüyordu. Sanırım asıl yazma cesaretini Sait Faik’te, Halikarnas Balıkçısı’nda, Yaşar Kemal’de buldum. Onlar gibi yazmak değildi derdim, sadece yazabilmekti. İşte beni Dostoyevski’ye, Tolstoy’a, Çehov’a, Balzac’a, Stendhal’e, Flaubert’e, Kafka’ya, Camus’ye götüren yolun yolculuğu öyle başlamıştı. Okuyarak yazmak… KAPLICADA SON YAZ Ve şimdi, bir “üçleme” ile o açılışı yapmak zamanı gelmişti. Yaşamımızdaki belirsizlikleri, kopuş ve bağlanışları; unutuluşları, sürgünlükleri ve sürüklenişleri bir arada nasıl yaşıyoruz bunu anlatıyor bu “üçleme”... Üstkurmacanın oyunbaz yanına başvurmam bir fantezi değil, bir gereklilik. Dağılan, çözülen yaşamları çok yönlü bir bakışla anlatabilmenin bir formudur bu üstelik. Yaşananı gören, görüleni hisseden, hissedileni yorumlayan... Ötesi bir karnavala dönüşen hayatımızın labirentlerine yöneldiğimizde orada daha çok var olduğumuzu gözleriz. Kopamadığımız çocukluğumuz, bizi iyi kılamayan aile, yetiştirip tutamayan ülke hep sorgumuzdadır bu süreçlerde... Bugünün dünyasına yeni bilinç, yeni bir bakışla bakmak kaçınılmaz. Bir romanda konumuz tek başına her şey değildir. Onu biçimleyen, var eden her şey romanın parçalarını oluşturur. Yazılan zamanla anlatılan zaman da buna dahil ve elbetteki anlatıcı/lar... Yeni çağdaş roman fotoğraf çekmiyor artık. Duyuşun da sezişin de ötesine geçiyor. Yaşamda edilgen görünen her bir şey işte o bakışla devinip yeni bir dile dönüşüyor. İşte bu yaratım sürecinde dili enstrüman olarak kullanmayı seçiyorsunuz. Ama çokseslilik esasına göre. Dilinizi renklendirerek yazıyorsunuz. Benim yaptığım da bu... ROMANDAKİ BELİRSİZLİKLER Romandaki belirsizlikler yaşamdaki belirsizliklerin de bir yansımasıdır. Yaşandıkça, gidildikçe ortaya çıkıp biçimlenebilecektir. O nedenle kahramanların dünyasında görülenler de yer yer fludur. Ne olacağı, nereye yönelineceği belirsizdir. O nedenle de karmaşık olanların bileşkesi üzerine kurulmuştur roman. Evet tanımlamalardan yola çıkmadım. Ayrışmaları göstermek, belirsizliğin belirsizliklerini hissettirmek istedim. Eşzamanlılık anlatının ortak paydaşıdır adeta. Kahramanların dünyasına buradan bakılır. İçinden geçilen döneme yönelik göndermeler de bunu içerir... Romanda flu kalan yanlar var. Özellikle geçişler ve dönüşlerde. Kronolojik bir “hikâye” anlatmadığıma, yaşayan kişilerin baskısı ve bilincine anlatıyı bıraktığıma göre; onların “irade” ve “bakış”ları her şeyi belirleyendir. Yani “tanrıanlatıcı” kendini sırlayıp, anlatısını Kerem’e, Ömer’e ve Anlatıcı’ya bıraktı. Newton yasası gibi bir ivmesi olmalı zamana / döneme, hatta tarihsel / dönemsel gerçekliğe dönük bakışı olan bir roman(cı)nın. Kaplıcada Son Yaz; Sandım ki Göğün Cennet’le başladı, Dünyayı Saran Sessizliğin ve Arzen’de Zaman’la sürecek. n KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Reklam Rezarvasyon: l Tel: 0 (212) 343 72 74 Mail: reklam@cumhuriyet.com.tr l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. Bu sayımızın kapağında, ülkemizde kısa süre önce iki cilt olarak yayımlanan Toplu Öyküler’iyle, 1940 ve 1950’lerde Amerikan edebiyat dünyasında, hem 1970’te Pulitzer Ödülü’ne değer görüldüğü öyküleri hem de romanlarıyla isminden çokça söz ettirmiş bir yazar Jean Stafford yer alıyor. Gökçe Yavaş’ın yazısı... Bu hafta üçüncü sayfamızda, ‘Gülü gül ile tartarlar!’ başlıklı yazısıyla Feridun Andaç yer alıyor. ‘Okuyarak yazmak’a odaklı yazın yolunu imlediği yazısında Andaç, yaşamımızdaki sürgünlükleri ve sürüklenişleri bir arada nasıl yaşadığımızı ortaya koyan Kaplıcada Son Yaz üçlemesini paylaşıyor. Rahime Sarıçelik, 2 Nisan 1948’de öldürülen Türk yazınının ustalarından Sabahattin Ali’nin, bugün hâlâ babasının ölüm nedenini ve gerçek mezarını öğrenmek için büyük mücadeleler veren kızı Filiz Ali ile söyleşisinden hareketle Sabahattin Ali’yi ve yapıtlarının Fransız okurlarla buluşmasını yazıyor. Alev Coşkun, Taha Akyol’un Türkiye’nin “otoriter siyasi kültür” ve “kuvvetler birliği ilkesi” savunuculuğuyla tam demokratik sistemi uygulayamadığını vurguladığı incelemesi, Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca Otoriter Demokrasi: 19461960’ı mercek altına alıyor. Erdal Atabek, Osman Şadi Yenen ve Selim Badur’un yayına hazırladıkları Pandemi ve Covid 19’u değerlendiriyor. Özdemir İnce, Cemil Kılıç’ın anadilde ibadet tartışmasından hareketle İslam tarihindeki çok köklü bir tartışmayı irdelediği Türkçe İbadet’i inceliyor. Arife Kalender, çağdaş şiirimizde “göz” imgesinin izini sürüyor. Gamze Akdemir, Murat Ağırel ile Parsel Parsel kitabını konuşuyor. Nursun Erel, Murat Ağırel’in Parsel Parsel kitabını inceliyor. M. Sadık Aslankara; çağdaş masalcının yazınsal anlatı dilini değerlendiriyor. Y. Bekir Yurdakul, Judith Malika Liberman’ın Taş Çorbası’nı merceğe alıyor. Çağatay Yaşmut, Özlem Ertan’ın fantastik kadın romanı Dolunay Ayini’ni inceliyor. Semrin Şahin, Çiyil Kurtuluş’un Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı’nı değerlendiriyor. Vitrindekiler ve Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşelerimizde de düşün serüveni sürüyor. İyi okumalar... Editörden... cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle