23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PASCAL MERCIER’DEN ‘SÖZLERİN AĞIRLIĞI’ ‘Benim yazdığım gibi yazmak, anahtar deneyimlerden doğar!’ Amcasının evinde gördüğü bir haritadan esinle Akdeniz’de konuşulan tüm dilleri öğrenme tutkusuna kapılan ve sonrasında usta bir çevirmen olan Simon Leyland, ailesinden kendisine bir yayınevi miras kalan eşiyle Trieste’ye yerleşmiştir. Eşinin ölümünden sonra yönettiği yayınevi, büyüyen iki çocuğu, çevirileri ve dostlarıyla sürdürdüğü sakin yaşantısı, geçirdiği sağlık krizi sonrasında altüst olacaktır. Ünlü romanı Lizbon’a Gece Treni’nden yıllar sonra Pascal Mercier, bu kez yine bir yanılgıyla yaşamı değişen bir dil tutkununun peşine takıyor okurunu Sözlerin Ağırlığı’nda. İLKNUR ÖZDEMİR ÇEVİRMENKEN YAZARA DÖNÜŞMEK n Bu romanın içindeki büyük temaları aklınızda nasıl geliştirdiniz? Uzun zaman farkında olmadım, ancak çocukken karşılaştığım şeyler arasında beni sözcükler, sözcükler ve yine sözcükler kadar büyüleyen bir şey yoktu. Birbirinden çok farklı alfabelerle yazılan, birbirinden çok değişik diller olduğunu keşfetmek büyük heyecan verdi bana. Çevirmenleri, tercümanları dinledim ve “mesleklerin en ilginci bu olmalı” diye düşündüm. İnsan başka bir şey yapmak isteyebilir miydi? Gördüğüm ve işittiğim metinler ne kadar yabancı ve egzotik olursa onları öğrenmek için daha da fazla yanıp tutuşuyordum. Simon Leyland karakterinde işte bu tutkuyu yakalamaya çalıştım. Onun yaşamındaki dram dille iç içe: Konuşma yeteneğini kaybediyor gibi görünüyor. Yayınevini satıyor ve yaşamında yepyeni bir yol çiziyor. Sonradan görüleceği üzere, böylece, onca yabancı dilden sonra artık tamamıyla kendine ait bir dil, tamamıyla kendine ait deneyimlerin ve düşüncelerin dilini bulma şansına da kavuşuyor. Yani çevirmenken yazara dönüşüyor. NÖROLOJİK ARKA PLAN OKUMALARI n Kitap için ne kadar araştırma yaptınız? Pek çok araştırma yapmam gerekti. Elbette yabancı dillerdeki bütün sözcükleri ve tuhaf ifade tarzlarını. Ama çok daha önce başladı: Bazı yerlerdeki insanların adları nedir? Örneğin Trieste’deki tipik isimler nelerdir? Araştırmalarım kesinlikle dille ilgili şeylerle sınırlı kalmadı. Romanda, başka şeyler yanında olası bir konuşma kaybı da yer alıyor. Bu yüzden epey okuma yapmam gerekti, nörolojik arka plan dahil. Değişik nedenlerle konuşma kaybına uğramış insanlarla ilgili pek çok rapor okudum. Teşhis hatalarıyla ilgili bilgiler de edindim. Hatırlamak, unutmak ve kişisel özdeşlik: Bunlar hikâyede büyük bir rol oynuyor, o konularda da çokça okuma yapmam gerekti. Ama çok farklı şeylerin de rolü oldu: Karakterlerimden birini olabildiğince gerçek sunabilmek amacıyla Trieste’deki bir hapishanede bütün bir gün geçirdim. Hatta buz tutmuş Riga Koyu’na bile gittim, oysa bu konu kitapta birinin yazdığı küçük bir epizot halinde. Romanı yazmadan önce yapılan araştırmaların ve yazarın bu araştırmalar sırasında öğrendiklerinin ancak küçük bir bölümü metinde görülür. Gizli kalan her şey, görünenlerden daha az heyecan verici ve daha değersiz değildir. Londra’nın sizin için anlamı nedir? Trieste’ninki nedir? Londra, Victoria İstasyonu: Bern’deki lisenin gri duvarlarından sonra dünyaya giriş kapısıydı. O güne kadar yalnızca filmlerden bildiğim siyah taksilerden birine bindim gerçekten bindim! Ve sonraki haftalarda ve aylarda pek çok şeyi gerçekten yaptım. Şehrin her yerinde dolaştım, sigara da içilebilen devasa sinema salonlarında oturdum, British Museum’a ve Soho’ya gittim. Her gün yedi saat dil okuluna gidiyordum, sonunda rüyalarımı İngilizce görmeye başladım. Kendi yaşamımın başlangıcıydı bu, nerede olursam olayım o yaşamın zonkladığını hissediyordum. Ve aslında bugüne kadar bunda bir şey değişmedi. Heathrow’da metroya binince bu çekimi hissediyorum. Londra her şeyin başladığı yer orası, nihayet Simon Leyland hakkında yazmaya beni yönelten da orasıydı. Trieste o bambaşka. Orası, bu roman için bilhassa seçtiğim, sonra da oraya giderek özümsediğim bir şehir. Çünkü Trieste, çok dilli ve kültür açısından çeşitlilik gösteren bir şehir, Akdeniz’de yani deniz kıyısında, en sevdiğim yerde. Bir şehrin içinden, orasının senin romanının şehri olduğu bilinciyle geçmek çok heyecan vericidir. Elbette gördüğünüz şeyler gerçektir ancak düşsel olmaları da her an mümkün. O felaket her şeyi değiştirmeden önce Leyland’ın ve karısı Livia’nın sahibi oldukları yayınevinin yeri neresi olabilirdi? Hepsinin buluştuğu trattoriayı nereye koymalıyım? Leyland nerede oturuyor? Penceresinden baktığında ne görüyor? Şimdi artık gerçek Trieste’de dolaşmayı sevmiyorum, gerçek şehir imgelemimin mekânını bozuyor. n Akdeniz dilleri... Hangilerine yakınlık duyuyorsunuz, hangilerine duymuyorsunuz? Bir İsviçreli olarak bana en yakın gelenler Fransızca ve İtalyanca. İspanyolca ve Katalanca ile de epey zaman harcadım, artık Akdeniz’de sayılmasa da Portekizceyle de. Okulda Eski Yunanca görmüştüm, bir süredir de yeni Yunanca ile ilgileniyorum. Bir zamanlar eski İbraniceyi çok iyi bilirdim, ancak çağdaş İbraniceye geçmeyi beceremedim. Ve gerçekten üzüldüğüm şey, Arapça bilmemek. Ayrıca ben Doğu dillerinin çoğunu öğrenmek isterdim. Liseyi bitirdikten sonra Isfahan’da dil öğretmeni olmama ramak kalmıştı. O kadar çok harika dil var ki! Ve zamanımız o kadar az ki! ŞİİRSEL ZAMANI YARATMAK n Ne kadar deneyim, ne kadar hayal ürünü? Benim yazdığım gibi yazmak, anahtar deneyimlerden doğuyor: Biz tam anlamıyla farkına varmadan yaşamı içeriden ayarlayan deneyimlerden. Bir şey görür, duyar ya da okuruz ve onun çevresinde pek çok şey toplanır, bunları sonradan hissederiz ve düşünürüz. Hayal gücü, bu tür deneyimler üzerinde düşünme ve onları yoğunlaştırıp zengin hikâyeler yaratma yetisidir. Bu faaliyette benzersiz bir özgürlük ve benzersiz bir mutluluk yatar. Yazarken, şimdi tamamıyla kendi kendimleyim duygusuna kapılırız. Aynı zamanda zamanı da çok yoğun yaşarız. Leyland da Livia’ya yazdığı mektupların çoğunda bundan söz eder. Eğer hayal gücümüzü istediğini yapmakta serbest bırakırsak kendine özgü bir zaman yaratır: Şiirsel zamanı. Bu şiirsel zamanda, nelere gerçekten önem veriyorsak onlar değerli olur. Hep böyle sürse diye arzularız, hikâye kendi mantığına dayanarak sonunu getirelim diye bizi zorlarsa da mutsuz oluruz. n Sözlerin Ağırlığı / Pascal Mercier / Çev.: İlknur Özdemir / Sia Kitap / 488 s. / 2020. 6 7 Ocak 2021 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle