Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
.. ANAIS NIN’DEN NEHİR ANLATILAR: ‘İÇSEL KENTLER’ Kadının bin bir hali! Edebiyat dünyasının özgün ve aykırı figürlerinden, yazdıkları kadar ilişkileri ve evlilikleriyle de bir dönem gündem olan Anaïs Nin’in, İthaki Yayınları tarafından yayımlanan beş kitaplık nehir anlatısı İçsel Kentler’de; yazarın bir kadın olarak yagzemçairkdtiğaindköançüınşıülamn,siolişrkuinlelarir,ıdişolesytleunklaArnı,as.ı.asnNciınla,rkı avdeınçıınkmtaamzlaamrı, lcaannmbaumluışyobirr. Hem varlık aşka ve birlikteliğe bakışını hem de olduğu fikrini, parçalara ayırdığı kadın bedenlerine yerleştirerek yaşatıyor. İçsel Kentler, her kadının kendini izleyebileceği bir ayna niteliğinde. BEYZA ERTEM beyza.ertem@gmail.com E debiyat dünyasının özgün ve aykırı figürlerinden Anaïs Nin’in “kadın gelişiminin öyküsü” olarak tanımladığı beş kitaplık nehir anlatısı İçsel Kentler, Püren Özgören’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı. Kadının tamamlanmamış bir varlık olduğu fikrinden yola çıkan yazarın geçirdiği dönüşüm, ilişkileri, dostlukları, sancıları ve çıkmazları, bu seride can buluyor. Bu yönüyle İçsel Kentler’i, “sanatsal dışavurum” olarak değerlendirmek olanaklı. Nin’in Günce’sinde, İçsel Kentler serisinin yazımına ilişkin ipuçları yer aldığı gibi, romanlarda da yaşamından izler bulunuyor. Henry Miller ve eşi June’a ait bazı niteliklerin roman kişilerine geçmesi, bunun en iyi örneklerinden. Kitapların dikkat çeken yönü, Nin’in kuvvetli gözlem yeteneği ve sözünü aktarım gücü. İyi bir anlatıcı Nin. Kurgu kendi akışında ilerlerken insanın düştüğü durumların üzerine eğiliyor, an parçalarını dondurup birleştiriyor, ruhları tahlil ediyor. Roman kişileri arasındaki ilişkilerin bir haritasını sunduktan sonra hepsine eşit mesafede durarak sırayla portrelerini çiziyor. Açıkça ve tüm kusurlarıyla... Onun metinlerinde erkekler “nesnellik” sayesinde acılardan kurtulurken kadınlar aynı kadere yazgılıymışçasına acı çekiyorlar. ERKEĞİN KARŞISINDA KADIN Serinin ilk kitabı Ateş Merdivenleri’nde, beş kitap boyunca bize eşlik edecek kişilerle tanışıyoruz: Lillian, Djuna, Jay, Sabina, Faustin, Rango... Nin, Lillian ile başlıyor anlatmaya. Onun ilişkileri üzerinden otorite / iktidar meselesine odaklanıyor. Lillian, “düzenin getirisi” olarak evlenmiş ve “varlığının başka bir yerinden kaynaklanan” bir ilgi duyuyor ailesine. Dünyayı geniş bir açıdan gören gözleriyle, içsel odalarıyla tanıdığımız Djuna’yla gerçekleştirdiği sohbetlerde, ilişkilerin kadın üzerindeki yıkımını gözler önüne seriyor. Ateş Merdivenleri, Djuna’ya ayna tutarak sonlanıyor. İkinci kitapta kaldığımız yerden devam ediyoruz; iki bölümden oluşan Albatrosun Çocukları’nın ilk bölümü Djuna’nın çocukluğuna, yetimhane günlerine, dansın hayatını nasıl değiştirdiğine ayrılmış. İçsel kentlerinde dış dünyanın tam tersini inşa etmiş bir kadın Djuna. Kadere hükmetmek için aynanın karşısına geçip hislerini kendinden ayıran bir kadın... Paris’teki evinde yaşadıkları, Michael ve genç Paul’le olan ilişkisi ve bu ilişkilerin “kadın” üzerindeki etkisi aktarılıyor. İkinci bölümde ise Sabina, Jay ve Faustin üzerinden ilerliyor kurgu. İsmini değiştirip duran, keşfedilmekten ödü kopan Sabina, hareketi seven ve küçük şeylerden bile büyük keyif almayı bilen ressam Jay, Zombi lakaplı ve hayatı “eşlikçi / yorumcu” olmakla geçmiş Faustin... Kişilerin türlü olaylarla birbirine bağlandığı anlatıda, ilişkiler ağının karmaşıklığını ortaya koyan ve bilinçli bir okurun gözünden kaçmayacak ayrıntılar mevcut. NEDEN DÖRT ODALI? Dört Odalı Kalp adlı üçüncü kitap, yalnızca Djuna, Rango ve Zora arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Djuna’nın müziğinin içerdiği her şeyi tutmak istercesine eğildiği gitarist Rango, evli bir adam, üstelik hasta bir eşe sahip. Zamanla Djuna ve hasta Zora arasında “emirden farksız bir davetle” başlayan “mecburi” dostluğun, Nin’in bir kadını bütün çıkmazlarıyla ele almasını sağlayan unsur olduğunu söyleyebilirim. “Sıcacık ve insancıl” Djuna’nın her gün sil baştan inşa etmeye koyulduğu şeyleri erkek yerle bir ediyor ve Djuna yeniden kurmak ve onarmaktan alıyor gücünü. Zora ve Djuna arasındaki gerilim, Rango’nun devrimci harekete katılmak istemesi, Djuna’ya durmaksızın Paul’ü hatırlatan sözleri, Zora’nın farklı yüzlerinin ortaya çıkması gibi durumlar sonucunda, her ilişki gibi bu ilişki de su almaya başlıyor ve yavaş yavaş batıyor. BİR KISIRDÖNGÜ Dördüncü kitap Aşk Evindeki Casus, hayatı bir tiyatro sahnesi gibi gören Sabina’nın yalan ilişkileri üzerine kurulu. Sabina; parçalanmış, dağılmış, aşkı tek kişi olarak yaşayamamış kadınları temsil ediyor. Birçok Sabina’yla yaşıyor o. Eşi Alan’ın yanındaki Sabina ne kadar farklıysa diğer bedenlerin yanındaki Sabina’lar da öyle farklı. Bu düzende değişmeyen tek bir şey var: Her biri, makyajını sildiğinde çırılçıplak kalıyor. İşte bu yüzden, rolünden çıkan her oyuncu gibi Sabina da katlanamıyor makyajsız haline. Roman boyunca kendisini bir dedektif gibi takip ettiğini düşündüğü “yalan makinesi”, aslında Sabina’nın ta kendisi. “Aşk evindeki casus” da öyle. Serinin son kitabı Minotor’u Kışkırtmnüaykoirluezy. eAnnidaeı..snNLiinll,iaLnil’lıinany’aınnıilbkaşbıankaışdtöaGolconda’ya gibi görünen, fakat aslında “kendine doğru” çıktığı yolculuğuyla vedalaşmayı tercih etmiş okuruyla. Akışı sürdürmek için bildiği tek yol “başka hayatlara kaçmak ve onlara eklemlenmek” olan Lillian ve ona eşlik eden Doktor Hernandez üzerinden hapsolmak, kaçmak ve kaybolmak arasındaki bozulmayan düzeni gözler önüne sermiş. Çocukluğuyla kurduğu bağlantıların da yardımıyla içsel yolculuğunda çok yol kat eden Lillian, tıpkı Sabina gibi, evliliğinin casusu ve kaçağı. Fakat önünde sonunda kaybolup “en iyi bildiği yere” dönmeye mahkum. Yazdıkları kadar ilişkileri ve evlilikleriyle de bir dönem gündem olan Nin, hem aşka ve birlikteliğe bakışını hem de yazmaktan kaçınılan sorunları dahil etmiş bu seriye. Kadının tamamlanmamış bir varlık olduğu fikrini, parçalara ayırdığı kadın bedenlerine yerleştirerek yaşatmış. İçsel Kentler, her kadının kendini izleyebileceği bir ayna niteliğinde... n 10 7 Ocak 2021