Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÖYKÜDENLİK… Yazarlığa soyunmak, yazar olmak... Yalnızken aynada kendisine bakan yazar, ötekiyle de bir aradadır. İçindeki yazarı, hem kendisi hem ötekisi olarak iki kişi halinde taşır o. Bu tuhaf tutum anlatılara da konu olur kimi zaman. Ama bu işe soyunmak yerine yazarlık yapan kalır sonunda geriye. B ilimde, felsefede, sanatta kitlelerin tüketimine dönük çeperin popüler iğreti yapısıyla merkez çekirdekte bilim, felsefe, sanat eylemini var eden yapı farklı temele yaslanıyor. Hadi bilimle felsefeyi alan sahiplerine bırakalım ama edebiyata gelirsek burada izleyici öznenin “alımlayıcı birey” olacağı açık. O halde önce şu doğruyu alalım önümüze; edebiyatın alımlayıcısı, kitlesel birörneklikten sıyrılmayı başarıp bireyleşmiş olan kişidir. Edebiyatı kendi özgür kavrayışı doğrultusunda alımlayan bireyse, öğretilmiş beğeniyle örtüşüp kitleye eklemlenen insanla düşünsel buluşmaya girmez hiçbir zaman. Fatih Balkış, Karaçam Ormanı’nda (Kafka, 2019) adlı romanında PEN üyesi iki yazarı buluştururken, Dag Solstad Mahcubiyet ve Haysiyet’te (Çev: Banu Gürsaler Syvertsen, YKY, 2018) Ibsen’den kalkıp sanathayat sorunsalıyla yüz yüze getiriyor bizi. B.Nihan Eren’se Hayal Otel’de (YKY, 2020) bir öykü kişisinin yazarlık özentisindeki trajikomiği sergiliyor görece. “KARAÇAM ORMANI’NDA” Fatih Balkış, edebiyatın kıyısındaymış gibi gözükse de önemli bir yazar bana göre. Onun Can tarafından yayımlanan önceki üç romanı üzerine yazmış, özellikle Fars’la (2013) Baht Dönüşü’ne (2015) vurgu yapmıştım. Yapıtlarda anlatıcı, sorunsal olarak sanatı, roman zamanı boyunca okur önüne serer. Fatih, ilkinde tiyatro sanatına, tiyatroculara yoğunlaşırken ikincisinde operaya, senfonik yapıtlara, orkestralara çeviriyor bakışını. Ama Karaçam Ormanı’nda doğrudan yazarlığa odaklanıyor. Ayrıca yazar, yaşamöyküsünü giyinerek de geliyor okur önüne. Anlatıcı, Kanada’nın Vancouver kentinde “gece bekçiliği” yapan, “üç roman yazdıktan sonra edebiyat dünyasında bütünüyle unutulmuş”, birisi. PEN’in “İçeride ve Dışarıda” izlekli çağrısıyla on yıl sonra Türkiye’ye dönüp “[İ]ki yıl tutuklu kal(an)”, ülkenin “orta batısında”ki bir orman evine yerleşmiş kadın yazarın konuğu olur. (7, 8, 9, 10) Entelektüel içkinliği, yoğunluğuyla dikkati çekiyor yine Fatih’in yapıtı. Romanda dertop edilmiş bu dar zaman, ülkede süregiden siyasal, kültürel yaşama dönük eleştirel bakış getirirken anlatıyı sıkılıyor alabildiğine. Kadın yazarın, Türkiye’nin yanı sıra Polonya’dan Arjantin’e uzanan yaşantı dolantısı, sürüklenişi eklenecektir ayrıca buna. Var sayın Aslı Erdoğan’dır kadın yazar. Yapıtlarını ilgiyle okuduğum bir romancı Fatih. Felsefi anlamda bir ölçüde bilgi, varlık alanı olarak aldığı sanat üzerine düşünsel yaklaşımı, bunu dizgeli, derinlikli tartışılır kılması üzerinde nice durulsa yeridir onun. Konu edebiyat kadar yazarlık hünerine yönelik işlik çalışmasına dönüşüyor ayrıca. Zaten roman, anlatıcı yazarla kadın yazar arasındaki konuşmadan oluşur. Ne ki konuşan hep kadın yazardır, Fatih, roman boyunca onlarca kez “demişti kadın yazar” deyip sözü ona bırakırken sona doğru ancak birkaç kez “demiştim kadın yazara” dedirtiyor anlatıcısına. Sonuçta kadın yazar, dolayımlı olarak anlatıcının yerine geçtiğinden denge enikonu aksıyor. Alana ilgi duyanlar yine de okumalı derim Karaçam Ormanı’nda’yı. DÜNYA DAMLASI Dag Solstad; yazınsal bir doruk “Mahcubiyet ve Haysiyet”... N orveçli Dag Solstad, büyük yazarlık kapısı aralayıp okurunu selamladı Mahcubiyet ve Haysiyet’le. Bu arada dramatik anlatı damarını roman kalıbına döküp bir sınıf dolusu gencin “uykulu sessizliği” karşısında şahlanan dolayımlı anlatıcısı Elias’la apaçık okuma şöleni sunmuş oldu okura. Öğrenciliğini yaptığı okulda yirmi beş yıldır edebiyat öğretmenliğini sürdüren Elias Rukla, “sınıfın okuma polisi olma rolünü redded”se de “on sekiz yaşlarındaki yirmi dokuz genc(e)” “çok demode bir öğretmen” göründüğünü bilir, “son kul lanma süresi bitmiş bir öğretmen gibi”dir artık o (8, 10, 16, 20) Geçmişte bu sınıflarda yaşadığı sıkıntıları düşünürken Elias, “hayata ve hayatın kendisine biçtiği role aldırmıyormuş gibi davranmaya çalış”sa da (30) kaynayan bir tencereye dönüşmekten bir türlü kurtulamaz. Şunca yıl sonra karısıyla tekdüzeleşen ilişkisi, öğrenciliğinden öğretmenliğe akan yılların koyulttuğu hüznü, dramatik yalnızlığına karşın Ibsen’le kurduğu bağ, onu yorumlayıp deşmekle kazandığı yaşam havı… Ama dersi bitip de okuldan çıkarken bir anlık yaşadığı terslik, yaşamını altüst etmeye yeter. Sonrasında üniversite öğrenciliğine geri dönen Elias, felsefe doktorası yapan “en iyi dostu”yla bu anıları yeniden kurar, evlilikteki gecikmesi karısının o dostuyla evli oluşudur o sıra. Böylece roman, okuru uğultuyla kendi çevrintisine çeker çabucak. Hayatla entelektüel ilişkilenişe farklı bir bakıştır bu. Dag Solstad’ın romanını, Ane Farsethas’ın Kitaplık’ta (Sayı 206) yayımlanan geniş oylumlu söyleşisiyle okumanızı öneririm. Murat Yalçın’ın notundan öğrendiğimize göre üç romanı daha yayımlanacak Dag’ın. İlki şu sıra yine Banu Gürsaler Syvertsen çevirisiyle yayımlandı bile: Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı (2020) Demek ileride Dag Solstad romanları arasında gezinen yeni bir yazı daha kaleme alacağım. Mutlaka okunması gereken bir yazar Dag. B.Nihan Eren; öyküroman odağında “Hayal Otel”... B.Nihan Eren’den okuduğum ilk kitap, üçüncü öyküler demeti Hayal Otel. Kitaptaki on iki öykü, bağlamlı gibi görünse de bütüne bakıldığında bunlar roman kapsayıcılığına uygun birer salkım hikâye algısına yol açıyor. Örnekse işlevsel ayrıntılar, kapsanık halde öykülere yerleştirilecekken romandaki kapsayıcı dilmantık temeline dayandırılıp, bütün öykülerde gezindiriliyor, sonuçta her ayrıntı, tahkiye halinde salkım hikâyelere karışıyor. Feryalİsmet çifti, yaşamlarını “Hayal Otel”de yeniden kurmaya girmiştir. Otel henüz açılmasa da ikinci öyküyle birlikte, sözleşmiş gibi art arda konuklar gelmeye başlar otele. Biz onları, farklı öykülerde, farklı yanlarıyla tanıyıp bütünleriz. Yine rastlantıyla tam da o günlerde bir kasırga patlamak üzeredir. Yazar, farklı öykülere dağılmış paralel kurgularla sürdürüyor anlatıyı. Bir biçimde film öyküsü, senaryo havası doğuyor tabii. Bir oda tiyatrosu oyununun epizotları biçiminde alınabilir bu yüzden yapıt. Son yıllarda geleneksel sözdizimi akışını kırıp kesen yaklaşımla Nihan da sözcük yinelemeye dayalı köpürttüğü çift sesli söylem, bulanık geçişli sıçrama eşliğinde yarattığı o güzelim dilinde daha özenli olabilirdi ama. Ekmekdikmek eylemlerini, fidanfidetohum sözcüklerini karıştırdı diyelim hadi, hemen her öyküde “eselek”i kullanması doğru mu? Sonra “…olduğuna iyice emin oldu.” (13), “…yaz gelmeden geldiği…” (16), “…içeri aldırması gerektiğini düşünerek içeri girdi.” (49), “… çağla kokan nefesini koklayarak…” (67), “…başlangıcın solumasını soluyordu.” (72) söylemleri kendisine güzel geliyor mu? Siz yine de okumayı ihmal etmeyin Nihan’ın Hayal Otel’ini. www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 12 6 Ağustos 2020