23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ELİF AKPOLAT’TAN ‘ISSIZLIĞIN ÖTESİ’ Destansı bir ilk roman Elif Akpolat, ilk romanı Issızlığın Ötesi’nde günümüz toplumuna çağlar öncesine uzanan tarihsel ve toplumsal açılımlarla bakmayı deniyor. Yüzyıllar boyu yaşanan kırılmaların insanları savurduğu olaylar içinde toplumumuzu ve insanımızı anlama ve anlatma çabası öne çıkıyor. TURGAY FİŞEKÇİ I ssızlığın Ötesi için ilk söylenmesi gereken şu olmalı sanırım: Bireysel dünyalara, başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar batmış günümüz edebiyatı içinde insanı ve toplumu tarihsel gelişmeler içinde anlama ve anlatma kaygısıyla farklılaşan bir ses. Etkileyici bir başlangıcı var romanın: Artık emekli olmuş öğretmen bir anne, aylardır kayıp olan avukat oğlunu aramak için Hakkâri’ye geliyor. Güncel siyasal çağrışımlara açık bir olay. Hürriyet öğretmen Üsküp kökenli, çocukluğunda İstanbul’da 67 Eylül olaylarına tanık olmuş, bütün canlılığıyla anımsıyor o günleri. Öğretmen olunca Sıvas’a tayin olmuş. Burada tanıştığı avukat Sinan’la evlenmiş, oğulları Can doğmuş. Sinan şehirdeki bir mezhep çatışmasında öldürülmüş. Can büyüyüp avukat olmuş, onun okul arkadaşı Hakkârili Bedirhan, sevdiği kız Nisan’la sınıfsal farklılıklardan evlenememiş, okulunu bitirince Hakkâri’ye dönüp burada bir kitabevi açmış. “Hiçbir örgüte üye olmadığım halde beni örgüt uzantısı olarak gördüler. Örgütlerse kendi bünyeleri içerisinde yer almadığım için, devletin adamı olmakla suçlayıp durdular beni.” (s.86). Kitabevi kimliği belirsiz kişilerce yakılınca Can gelip olayı araştırmaya başlamış, sonra da ortadan kaybolmuş. ROMANTARİHTOPLUM ÜÇGENİNDE Roman sanatı için toplumun aynasıdır derler. Bir çağı, dönemi, insanı derinliği SEVDA ÜLKÜMEN OVALI’NIN KALEMİNDEN İZ BIRAKAN YAŞAMLAR SEÇKİN KİTABEVLERİ VE ONLINE SATIŞ SİTELERİNDE ne anlayabilmek için o dönemin romanını okumak gerekir. Yukarıda çok kabaca özetlediğim konusuna bakıp son derece sürükleyici, heyecanla okunacak bir romanla karşı karşıya olduğumuzu düşünebilirsiniz. Gerçekten de Hürriyet Öğretmen’le kentteki güvenlik güçleri arasındaki konuşmalar çok canlı ve gerçek. Başarıyla yansıyor günümüzün gerçeği. Ancak yazarımız roman geliştikçe edebiyatımızın eski bir hastalığına tutuluyor. Tıpkı Kemal Tahir’in, Attilâ İlhan’ın kimi romanlarında gördüğümüz gibi, kahramanlar, bir noktada roman kahramanı olmaktan çıkıp romancının düşüncelerini açıklayan araçlara dönüşüyorlar. Romanın neredeyse bütün kahramanlarında bir tarih açıklaması yapma merakı var. Romanda, 1967’deki 43 kişinin öldüğü SivassporKayserispor maçından sonra çıkan olaylar, 1978’deki Maraş Katliamı’ndan kimi sahneler çok canlı ve ayrıntılı biçimde aktarılıyor. Bir yanıyla yüzyıllar öncesine bir yanıyla da günümüze bağlanıyor. Hürriyet Öğretmen’le Sinan’ın ilk başbaşa buluşmalarında yalnızca Sıvaslı olmaktan, Alevilikten, Pir Sultan’dan söz etmeleri ise hiç inandırıcı gelmiyor okura. Özellikle romanın ikinci yarısında olay örgüsüyle tarihsel gerçeklik arasındaki denge tamamen kopuyor; bir noktadan sonra roman mı okuyor, tarih kitaplarından alıntılar mı bilemez oluyor okur. Giderek yazar, romanını, tarihsel gerçekleri açıklama, anlatma merakına kurban ediyor. Yüzyılların birikimi bir kültürel mirastan uzun uzun söz edilirken roman kahramanlarının sonunda kurtuluşu ve kendilerine yeni bir hayat kurma yeri olarak ABD’yi seçmelerini de garipsedim doğrusu. Gebe kalan çocuğunu babasız büyütebilmek için ABD’ye gidecekse, hayatını tehlikede gören kurtuluşu ABD’de görecekse bunca kültürel miras kimin için o zaman? Bu kitaptan öğrendiğim en güzel şeyse, Hakkâri’nin eski adı Çölemerik’in anlamının “sahipsiz yeşillik” olması. Ne kadar şiirsel, çağrışımları yüzyıllara yayılan bir isim… TAKILDIKLARIM Elif Akpolat’ın önemli bulduğum çıkışı ne yazık ki, kimi özensizliklerle gölgeleniyor. “Türkçe konuşmanın güzelliğini unutmuş insanlar” (s. 292) diye yakınıyor yazar günümüz yayın organlarından söz ederken. Ne kadar haklı. Öte yandan dildeki bozulma o denli sardı ki her yanımızı bundan kendimizi kurtarabilmek de ciddi dikkat gerektiriyor. Söz gelimi dilimizde olmayan ve batılı dillerden bize bulaşan “oldukça” sözcüğü roman boyunca okuru bıktıracak sıklıkta kullanılıyor: “olduk ça güzel”, “oldukça komik”, “oldukça mesafeli”, “oldukça üşümüşsün”, “temiz hava oldukça iyi gelmişti” vb. vb… Bir roman diline yakışmayacak basmakalıp cümlelere de rastlanıyor: “Kelimeler tüm manasını yitirmiş gibiydi. (s.100), “Çiçek (…) bir çiçek gibi açmaya hazırdı. (s.238) vb. Bir de edebiyatımızın kült kitapları arasında yerini almış, Mehmet Eroğlu’nun Issızlığın Ortasında romanı varken, ben olsam kitabıma onu çağrıştırmayacak başka bir isim koyardım. Elif Akbolat’ın ilk romanıyla iyi bir başlangıç yaptığı söylenebilir belki ama romanın iç dengesini kurmada daha ustalaşması gerektiği de ortada. n Issızlığın Ötesi / Elif Akpolat / Kırmızı Kedi Yayınevi / 308 s. / Temmuz 2020. 10 6 Ağustos 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle