06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EDEBIYATTA ÖKSÜZLÜK VE YETIMLIK Ölüm, kayıp ve edebiyat Marcel Proust’un dünyada en sevdiği varlığı olan annesinin kaybını yazıyla sağaltmaya çalıştığını biliriz. Kimi edebiyat uzmanları Yitik Zamanın Ardında’da terapötik bir yan bulur. Anne duygusal bağları ve evin içini temsil eder. NEDRET ÖZTOKAT KILIÇERİ T ahir Abacı’nın “Edebiyatın Derin Yarası; Öksüzlük ve Yetimlik”, başlığıyla 21 Mayıs 2020 Cumhuriyet Kitap’ta yayımladığı yazı Cenap Şehabettin, Rıza Tevfik, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Behçet Necatigil’de anne kaybı; Peyami Safa, Yaşar Kemal, Şükran Kurdakul, Ceyhun Atıf Kansu’da baba kaybı üzerinden giderek, özellikle erken yaşta bireysel travma olarak kabul edilen bu sürecin, edebiyatının kolektif alanına ait olmasının kaçınılmazlığını düşündürüyor. PSİKOLOJİK OKUMALAR Edebiyatın bir izleği olarak ölüm ya da kayıp ayrıcalıklı bir konuya işaret eder kuşkusuz, ancak Abacı’nın dikkat çektiği gibi, yaratıcı zihnin labirentinde, yazarın özne’liğinde belki bilinçli, yarı bilinçli ya da örtülü biçimde devinen, salınan, nöbet tutan varlığa ait bir durum annebabasızlık. Baba kaybına ilişkin, Orçun Türkay imzalı Tunç Bey (YKY, 2018) hem deneysel anlatımıyla, hem de kayıp sürecinde işleyen yazarın bilincini ve kaybın yaşanma sürecini bire bir yazıya taşırken “var” ile “yok” arasında salınan karmaşık bir duygusal uzam yaratır. Yazının kaybın ve yasın ardında ilerlediği özel bir anlatıdır (N. Öztokat, “Yiten Babanın Ardından Yazmak”, Cumhuriyet Kitap Eki, Nisan 2018). Edebiyatta psikolojik okumalar yazın sal yaratımı yazarın içsel süreçlerine bağlar. Ancak bunların yapıtta izlerini sürmek, yaratılmış, kurgulanmış (metinsel) dünyaya tutulan feneri kaçınılmaz biçimde yazarın iç dünyasına çevirmek olur. Yazıyı, metni, kurmacanın dünyasını yazarın kişisel öyküsü lehine kenara ya da yedeğe almaktır bir bakıma. Bu nedenle yazınsal yapıt söz konusu olduğunda alana ilgi duyan nörolog ya da psikiyatrların araştırma ve saptamaları edebiyat eleştirmenlerine oranla daha somut veriler sunar. İyi bir edebiyat okuru olan ve anne ile babası Fransız Gestaposu tarafından Auchwitze’e sürülürken, altı yaşında, bir divanın altına saklanarak kurtulan Boris Cyrulnik psikolojide “resilience” kavramını hayatta kalma/direnme/ travmayı dönüştürme şeklinde yorumlar. Nöropsikiyatr olan Boris Cyrulnik annesizliğin ve babasızlığın izini sürerken “her anlattığımızın aslında bir bağ kurmak” olduğunu söyler. (La Nuit j’écrirai des soleils, Odile Jacob, 2019). YA ANNE YOKSA Çocuk annesi yanında değilken, yokluğunu dayanılır kılmak üzere ona bir resim yapar, anne gelince ona resmini gösterir ve desenini anlatmaya girişir; işte çocuk bu yoldan annenin yokluğunda ona duyduğu bağı etkin kılar ama ya anne hiç yoksa; işte o zaman her şey durur, psişik hayat atılımını ya pamaz; öte yandan anne hep oradaysa, kesintiye uğramamış bağ psişik hayatı doldurur/tıkar. İşte bu nedenle sanat yapıtı için kopma bir zorunluktur” (a.g.y., s. 9) diyor Cyrulnik. Marcel Proust’un dünyada en sevdiği varlığı olan annesinin kaybını yazıyla sağaltmaya çalıştığını biliriz. Kimi edebiyat uzmanları Yitik Zamanın Ardında’da terapötik bir yan bulur. Öte yandan Gustave Flaubert babasının ölümüyle sırtından/ yüreğinden büyük bir yük kalktığını yazışmalarında dile getirmiştir: “Sonunda çalışmaya koyulabileceğim!”. Özellikle dönemin burjuva anlayışı içine baba, devleti, yasayı, toplumsal düzeni, itaat edilecek mercii temsil eder (anne ise duygusal bağları ve evin içini). Flaubert gibi erken yaşta sayfalar doldurmaya başlayan bir yaratıcı zekânın mesleğinde sivrilmiş bir cerrah olan babanın gidişiyle özgürleşmiş hissetmesini anlayabiliriz. Bu, “acı veren tuhaf bir zevk” durumudur Cyrulnik’e göre. İlginç biçimde Freud da babasının ölümünden sonra psikanalize yani sözün alanına çevirir bakışını. Dolayısıyla anlatıyı kurmak, sözü devreye sokmak baskı yapanı kenara çekmek gerekmiştir Flaubert’e ve Freud’a. EVLAT KAYBI Evlat kaybı denildiğinde Dostoyevski, Faulkner ve kızı Léopoldine’in ardından yazdığı unutulmaz şiirleriyle Victor Hugo akla gelir. Baba kaybının tersine, çocuk kaybı yükün kalkması değil, zihinsel hayatı derinden vuran bir ıstıraptır. Hayalleri besleyen, umudu temsil eden, sevginin odağı o varlık artık yoktur. Yazmak bu acıyı, evlat acısını sağaltmak, çocuğa eksik kalan, elinden alınan hayatı geri verme çabasına dönüşür. Bir bakıma kendini de yeniden bir araya getirme çabası Cyrulnik’e göre. Fransız edebiyatının “azılı”larını da unutmamak gerekir. Suçta ve kötülükte kişiliklerini bulanları; yeteneğini suçun içinde örgütleyen yaratıcı enerjisiyle Jean Genet, mitoman Romain Gary, kaçakçılığa bulaşan Arthur Rimbaud, katil François Villon. Marjinallik aile ortamının yokluğunda suçla ilişkilenir. “Edebiyatın serserileri güzel sözcükleri, etkileyici sözleri ve trajik öyküleriyle ürkünç olanı dönüştürürler. Hapiste hücre duvarları arasında sözcükler örerler (…) Villon çok küçük yaşta öksüz kalır, eğer hapse girmeseydi sıradan bir din adamı olup kalacaktı, Asılmışlar Baladı’nın vurucu dizeleri hayat bulmayacaktı, diyor Cyrulnik. Jean Genet’yi yöneten ise terkedilmiş bir ergenin kötülüğe ve suça çekilmesi: “Kötülüğü sevmesi, kendisine kötü davranıldığı için” diyor Cyrulnik ve yazarın tanıklığına başvuruyor; “Hapishanedeki günlerini anlatırken cehennemde mutluydum”, der Genet, “16 yaşında dünyada tek başımaydım, ıslahhane benim dünyamdı; terk edilmişliğim, öfkemdi, ama aynı zamanda mutluluğumdu” (a.g.y., s.80). Yokluğun ve sevgi bağı kuramamanın uçurumunu sözcüklerle dolduran bu şair ve yazarların yapıtını ve yaratım enerjisini, dürtüsünü bir kez daha düşünmek için “kayıp, yokluk ve anlatı”. n HALUK ŞAHİN’DEN ‘GÜZEL MAVRELLA’ Kolektif kavram olarak insanlık! Haluk Şahin yeni romanı Güzel Mavrella’da, bir Kuzey Ege adasında yaşanabileceklerden yola çıkarak, COVİD19 salgını sırasında yaşamlarımızın nasıl değiştiğini anlatıyor. AYŞE BAHAR H aluk Şahin’in yeni romanı Güzel Mavrella; 2020 Mart’ında salgın nedeniyle karantina ilan edilen bir Kuzey Ege adasında, koronavirüs korkuları arasında yaşanan bir arayışı anlatıyor. Midilli adasında başlayan serüven, Bozcaada’nın bağlarında sonuçlanıyor. Romanda, zaman ve mekân kavramlarının altüst olduğu “yeni normal” döneminde “kalıcı” olan değerlerin arttığı vurgulanıyor. Bunların başında toprak ve aile geliyor. GÜZEL MAVRELLA NEREDE? “Eskiden de salgınlar vardı ama ilk kez gerçekten evrensel bir felaketle karşı karşıyayız. Kollektif bir kavram olarak ‘insanlık’ hiç bu kadar önemli olmamıştı” diyen Haluk Şahin, yeni romanını insanlığın temel konularının öne çıktığı bir “novella” ve “hibrit roman” olarak tanımlıyor. YAŞAM VE GÜZELLİK ARAYIŞI Güzel Mavrella iki Çinli turistin hastalanması üzerine karantina ilan edilen bir Kuzey Ege adasında geçiyor: “Bu belki de dünyada koronavirüsün ana konu olduğu ilk roman olarak kayda geçecek. Umarım aynı zamanda iyilerinden biri olmuştur.” Mavrella, bir başka salgından sonra kaybolmuş bir üzüm türü. Bozcaada’da bazı bağcılar bu türü yaşama döndürmeye çalışıyor. Yani ilk bakışta her şeyi mahvettiği sanılan hastalıklardan sonra da yaşam ve güzellik arayışı sürüyor. n Güzel Mavrella / Haluk Şahin / Bozcaada Mendirek Yay. / 120 s. / 2020. 4 13 Ağustos 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle