23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MEHMET KABASAKAL’DAN ‘TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ SINAVI’ Dönemin en ‘güncel’ kitabı İktidar sözcülerinin her fırsatta tekrar ettikleri “beka sorunu” sözü besbelli ki Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir siyasi korkutmacadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri bir beka sorunu olmadı. Bundan sonra da olmaz. Bu dönemlerde ülkemiz değil ama demokrasimiz bir “beka sorunu” karşısındadır. Kabasakal’ın demokrasi konusunu bu şekilde ele alması o açıdan çok isabetli. ALTAN ÖYMEN M ehmet Kabasakal’ın yeni kitabı, bence, bugünkü (2020’li yılların başındaki) siyasal hayatımızın durumuyla ilgili en “güncel” kitap. Bu güncellik, kitabın adından belli: Türkiye’nin Demokrasi Sınavı. Gerçi Türkiye, 1940’lardan başlayarak, uzun zamandan beri demokrasi alanında çok aşamalı bir sınavın içinde… Ve o aşamaların önemli bir kısmını büyük güçlüklerin üstesinden gelerek başarıyla aşmış… Ama o sınav hâlâ devam ediyor. Ve bu aşamada, karşısına çıkarılan engeller, şimdiye kadarkilerin hiçbirine benzemiyor. Şu sırada da Türkiye’de yaşayan pek çok insanın her sabah uyandığında aklına gelen ilk sorular o konuyla ilgili. Çünkü durum ortada: Ülkemizde demokrasiye müdahale, demokrasiyi çiğneme, demokrasinin “olmazsa olmaz”larını yok etme yönünde gelişen malum olaylar, demokrasimizin geçirdiği sınavların bu son döneminin her zamankinden daha ciddi ve daha yaşamsal olduğunu gösteriyor. İktidar sözcülerinin her fırsatta tekrar ettikleri bir “beka sorunu” sözü var ya… O söz, besbelli ki Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir siyasi korkutmacadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri bir beka sorunu olmadı. Bundan sonra da olmaz. Ama, maalesef, Türkiye’nin demokrasisi için, artık kullanabilecek hale geldi o söz. Bu dönemlerde ülkemiz değil ama demokrasimiz, gerçekten bir “beka sorunu” karşısındadır. Kabasakal’ın bu kitabında demokrasi konusunu bu şekilde ele alması o açıdan çok isabetli olmuştur. SINAVIN AŞAMALARI Dört bölümlük kitap, demokrasinin dünyadaki gelişmesinden başlıyor… Türkiye’deki gelişmesini anlatıyor. 1876 Kanuni Esasi’sinden başlayarak padişahlıktan meşrutiyete “gidişgeliş”leri, hürriyet mücadelelerini, 93 harbinden Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşına kadar savaşlar içinde sürdürülen demokratikleşme girişimlerini, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu, kalkınmasını, çağdaşlaşmasını… Sonra da, hu kuk devrimi, kadın hakları devrimi, eğitim devrimi gibi atılımların ardından İkinci Dünya Savaşı badiresini de savaşsız geçirmeyi başarmamızı… Ve çok partili demokratik hayata geçişimizi… Bunlar Kabasakal’ın kitabının başlığındaki “sınavın” aşamalarıdır. Türkiye, zaman zaman büyük güçlükler içinden geçerek de olsa, hedefine ulaşmıştır. 1950 yılında, dünyanın tüm demokratlarının takdirle karşıladığı bir iktidar değişikliğini, barış içinde gerçekleştirmiştir. ARTAN DEMOKRASİ TECRÜBESİ... DİKKAT DİKKAT! 1950’den sonra ilk karşılaştığımız güçlükler, dünyanın büyük bir kısmında olduğu gibi, Türkiye’de de demokrasiyi sürdürme tecrübesinin yeterli hale gelememiş olmasının sonucudur. Kitapta, o güçlüklere yol açan olaylar da hatırlatılıyor… Ve şu sonuç ortaya çıkıyor: Türkiye’nin 1945’ten itibaren çok partili demokratik döneme geçişinde hayli sınırlı kalan demokrasi tecrübesi birikimi, daha sonraki dönemlerde büyük ölçüde artmıştır. Gerçi Türkiye 1960’da, 1971’de, 1980’de askeri darbe dönemlerini yaşamış, 1962’de, 1963’de ve 2016’da bastırılabilen darbe teşebbüsleri karşısında da kalmıştır. Ama şunu da göz önünde tutmak gerekir. O müdahale dönemleri, büyük Mehmet Kabasakal, 1970’li yılların ikinci yarısında CHP’nin Ankara’daki Araştırma ve Planlama Bürosunda Genel Başkan danışmanıydı. O çalışmalar arasında “Özgür İnsan” adlı aylık bir dergi ile, partinin “Köylü Derneği”nin yayını olan Umut gazetesini de yönetti. Boğaziçi Üniversitesi’nden sonra doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlayan Kabasakal, Devlet Planlama Teşkilatında Müşavirlik, Boğaziçi Üniversitesi’nde Atatürk Enstitüsü kuruculuğu görevlerinde de bulundu. Akademik kariyerini Bilgi Üniversitesi’nde ve Okan Üniversitesi’nde sürdüren Kabasakal, sosyal ve siyasal hayatla ilgili vakıfların ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da katkıda bulunuyor. acılara ve olumsuzluklara yol açsa da, bazı başka ülkelerin başına geldiği gibi, uzun yıllar sürüp, kalıcı hâle gelememiştir. Çünkü yönetime el koyanların daha ilk günden itibaren bildikleri, gördükleri bir gerçek vardı: Türkiye’nin vatandaşlarının büyük çoğunluğu demokrasiye artık alışmışlardı, onu benimsemişlerdi ve yaşamlarını demokrasi dışı bir rejim altında sürdürmeye razı olamazlardı… Bu yüzdendir ki, müdahalecilerin, daha ilk gün radyodan “dikkat dikkat” diye açıkladıkları müdahale bildirilerindeki ilk mesajları “demokrasiye bağlı oldukları” beyanıydı. Müdahaleye gerekçe olarak gösterdikleri, “kardeş kavgasına son vermek” gibi, “içteki ve dıştaki tehlikeleri önlemek” gibi “iş”lerini hemen bitireceklerini ve yönetimi demokratik bir seçimle yeniden sivillere devredip gideceklerini ilan etmişlerdi. Öyle de yaptılar. Aralarında “hemen gitmeyelim, bir beş yıl daha kalalım” diyenler çıktığında, onları hızla tasfiye edip vaatlerinin gereğini yerine getirmeye yöneldiler. Ve Türkiye, ne güneyindeki yakın komşuları arasındaki bazı ülkeler gibi, krallıktan çıkıp cumhuriyete geçtikten sonra yeniden zincirleme diktatörlükler altında yaşamak zorunda kaldı ne de komşumuz Yunanistan gibi, iktidara el koyduktan sonra, iktidardan ayrılmayı hiç düşünmeyen bir askeri dikta törlükten kurtulmak için ciddi bir savaş tehlikesinin ortaya çıkmasını beklemek zorunda kaldı. Hatta, yakın komşularında ve dünyanın başka ülkelerinde Yunanistan’daki gibi , olup bitenler, Türkiye’nin demokrasinin değerini daha somut olarak görmesine katkıda bulundu, demokrasiye olan bağlılığını daha da artırdı. O yüzdendir ki, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, 1980 darbesinden sonra yakın bir zaman öncesine kadar artık, yeni bir darbe ihtimalini aklımıza bile getirmez olmuştuk. 2000’li yılların ilk 67 yılı içinde, kamuoyunun durumu öyleydi. Bu yüzdendir ki, Ergenekon Davası, Balyoz Davası, Oda TV davası gibi davalardaki “Bunlar darbe yapacaklardı” iddiasının düzmece olduğunun kamuoyunca saptanması, yapılan onca baskıya rağmen, sağlanabildi. O arada bir şey daha anlaşıldı: Bu ülkede darbe yapmaya meraklı olanlar vardı. Ama onlar, o düzmece iddiaların sahipleriydi. O iddiaları ortaya atarak ordunun ve devletin önemli kuruluşlarını ele geçirmeye çalışmışlardı. İstemedikleri kimseleri görevlerinden aldırıp yerlerine kendi yandaşlarını geçirmek istemişlerdi. Devlet yönetiminin etkili mevkilerine egemen olmaya çalışmışlar ve bunu büyük ölçüde başarmışlardı. Fakat bu defa ülkede iktidarda bulunanlarla da aralarında anlaşmazlık çıkmıştı. Hazırladıkları darbeyi onlara karşı uygulamak istedikleri zaman da, darbelere karşı olan tüm siyasi partilerin ve halk kesimlerinin katkısıyla, girişimleri boşa çıkarılmıştı. Türkiye’de halkımızın demokrasiye bağlılığının son örneklerinden biri de odur. TARİHSEL GÖREVİMİZ Kabasakal’ın bu kitabının konusu olan yeni “demokrasi sınavı”mız için ise sözü, ona bırakalım, kitabının son paragrafını buraya alalım: “Türkiye’de çağdaş anayasa ile güçler arasında dengenin yeniden kurularak demokrasinin pekiştirilmesi; hoşgörü ve uzlaşmaya dayalı bir siyasal kültürün geliştirilmesi için sorumluluk, başta demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak seçmiş tüm yurttaşlar olmak üzere, partilerin, milletvekillerinin, sivil toplum ve meslek kuruluşlarının, üniversitelerin ve medyanın tarihsel görevidir.” n Türkiye’nin Demokrasi Sınavı / Mehmet Kabasakal / Cumhuriyet Kitapları / 192 s. / 2020. 14 16 Temmuz 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle