28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TOLGAHAN AKDAN’DAN ‘SOĞUK SAVAŞ VE TÜRKİYE’NİN BATI’YA YÖNELİŞİ’ Soğuk Savaş ezberlerini bozma zamanı Soğuk Savaş ve Türkiye’nin Batı’ya Yönelişi dönemsel tartışmaları konjonktürel olgularla destekleyen ve tarihsel arka planı iyi çizilmiş bir eser, Türkiye’de hem Soğuk Savaş tartışmalarına hem de Türk Dış Politikası analizlerine önemli bir katkı sunuyor. Türkiye’yi, II. Dünya Savaşı’na müttefik devletlerin saflarında katılmaya ikna etmek girişimleri çerçevesinde; İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü arasında, 3031 Ocak 1943’te Adana’da görüşme yapıldı. Tarihe Adana Mülakatı olarak geçen görüşmeye ilişkin resmi bildiri 1 Şubat 1943’te yayınlandı. PINAR KAHYA Soğuk Savaş’a dair pek çok yaygın kanı var. II. Dünya Savaşı sonrası, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasındaki askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel rekabete en genel anlamda Soğuk Savaş yakıştırması yapılır ve SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı da bu dönemin sonu olarak imlenir. Tolgahan Akdan’ın Soğuk Savaş ve Türkiye’nin Batı’ya Yönelişi kitabı hem dünya hem de Türkiye yazınındaki “Soğuk Savaş okumaları”nı eleştirel bir biçimde gözden geçiriyor. Bu gözden geçirmenin neticesinde, tartışmalara önemli bir metodolojik katkı sunarak; Soğuk Savaş’ın devlet merkezli ele alınmasının eksikli olduğunu, dönemin rekabet ve kutuplaşmasının merkezinde sistem analizinin yer alması gerektiğini belirtiyor. Başka bir deyişle, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki kan uyuşmazlığını görmek gerekiyor. SOĞUK SAVAŞ VE TÜRKİYE Akdan’ın çalışması, Soğuk Savaş yazınını ana akım yaklaşımlar ve radikal yaklaşımlar olarak iki temel başlıkta sınıflandırıyor. Yazınlar arasındaki fark, Soğuk Savaş’ın kökenine ve doğasına ilişkin farklı varsayımlar üzerinden şekilleniyor. Soğuk Savaş’ı SSCB’nin yayılmacı ve saldırgan politikalarının bir sonucu olarak gören geleneksel yaklaşıma karşı revizyo nist yaklaşım Soğuk Savaş’ı, SSCB’nin politikalarından ziyade II. Dünya Savaşı sonrası yeni bir ekonomik düzen amaçlayan ABD’nin “Açık Kapı Politikası”na dayalı çıkar ve nüfuz mücadelesinin bir sonucu olduğunu öne sürerek geleneksel yaklaşımın iddiasını tersine çeviriyor. Postrevizyonist yaklaşım ise, hem geleneksel yaklaşım hem de revizyonist yaklaşımı sentezleyerek, Soğuk Savaş’ın karşılıklı bir güvensizlik nedeniyle ortaya çıktığı iddiasını öne çıkarmasına rağmen günün sonunda geleneksel yaklaşımı onaylamanın ötesine geçemiyor. Soğuk Savaş’ın kökenlerine odaklanan ana akım yaklaşımlar dışında radikal yaklaşımları oluşturan iki temel görüş olduğu belirtiliyor. Bunlardan ilki, “Sistem İçi Mücadele Olarak Soğuk Savaş” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, karşılıklı rekabetin blok liderlerince blok içi farklılıkları elimine etmede kullanıldığını öne sürüyor. İkinci yaklaşım olan, “Sistemler Arası Mücadele Olarak Soğuk Savaş Yaklaşımı” ise farklı sosyoekonomik özellik ve çelişkilere sahip devletlerin mücadelesi olarak Soğuk Savaş’ı sistemler arası bir mücadele olarak konumlandırıyor. Akdan, ikinci bölümde Soğuk Savaş’ın Türkiye düşünce hayatındaki izini sürüyor. SSCB’nin Türkiye’den toprak ve üs talebi, “Rusların sıcak denizlere inme”, komünizmi yayma ve Türkiye’yi işgal etme planları gibi iddialar çerçevesinde şekillenen güvenlik odaklı “Sovyet tehdidi” yaklaşımını, ana akım geleneksel yaklaşım olarak değerlendiriyor. Baskın Oran’ın sorunun odağına SSCB’nin güney sınırlarının güvenliği olgusunu dahil etmesi, Türkiye’deki revizyonist yaklaşım boşluğunu dolduruyor. Türkiye’deki radikal yaklaşımlar ise solun yeni bir siyasi güç olarak yükselişiyle öne çıkmaya başlıyor. Sosyalist aydınların, antiemperyalist ve antikapitalist vurgular üzerinden geliştirdikleri yaklaşımları tartışmaların merkezini, Türkiye’nin SSCB ile olan sorunlu ilişkilerinden, ABD ile olan bağımlı ilişkilerinin incelenmesine kaydırıyor. BELİRLEYİCİ ETKEN: SİSTEMLER ARASI MÜCADELE Akdan, üçüncü bölümde, SSCB’nin sistemsel analizini yapmaksızın TürkiyeSSCB ilişkilerini değerlendirmenin yetersiz olacağını belirtiyor ve bu ilişkileri anlamlandırmanın bir yolu olarak, SSCB’nin izlediği dış politika strateji ve taktiklerinin de analiz edilmesi gerektiğini haklı olarak ifade ediyor. Bolşevik Devrimi ile kurulan sosyalist cumhuriyetin I. Dünya Savaşı’na da neden olan kapitalistemperyalist sisteme karşı ve onun dışında konumlanan bir alternatif model olduğunu ifade ediyor. II. Dünya Savaşı’na yol açan sürecin incelenmesinin sadece kapitalist devletler arası bir paylaşım mücadelesi üzerinden yapılamayacağını, bunun yanında kapitalist devletler ile SSCB arasındaki sistemler arası mücadelenin de bu dönemi ve süreci anlamak için bir başka önemli çatışma kaynağı olduğunu belirtiyor. Bu çerçevede, hem Türkiye’nin iki savaş arasında dönemde izlediği dış politikanın bu iki temel ilişki ve çatışma kaynağı üzerinden incelenmesini hem de TürkiyeSSCB ilişkilerinin de yine bu sistemler arası mücadele bağlamı içerisine oturtulması gerektiğini öne sürüyor. Bu dönemde, kapitalist devletler arası süregiden emperyalist paylaşım mücadelelerinin bu devletleri SSCB’ye karşı ortak bir cephede birleşememelerine yol açması, Türkiye’nin hem emperyalist hem de sistemler arası çelişkilerin yarattığı olanaklardan yararlanarak her iki tarafla da görece yakın ilişkiler geliştirebilmesi olanağını sağlamıştır. Yazar bu fırsatın II. Dünya Savaşı’ndan sonra yitirildiğini öne sürüyor. Kapitalist devletler arası emperyalist çelişkilerinin yönetilebilir bir çerçeveye kavuşmasıyla sistemler arası mücadelenin uluslararası ilişkilerin temel çatışma kaynağına dönüştüğünü belirtiyor. Türkiye’nin Batı’ya eklemlenme sürecini bu bağlamda değerlendiren Akdan, çok taraflı dış politika izleme olanaklarını yitiren Türkiye’nin Batı’dan yana yaptığı tercihi “uluslararası ilişkilerin rakip sosyoekonomik sistemler etrafında dönüşümü ve Türkiye’nin değişen sınıfsal yapısı ile jeopolitik konumunun yarattığı zorlukların birleşiminin bir sonucu olarak” görüyor. Hem Sovyetler Birliği’nin savunma derinliğini arttırmaya yönelik önlem alma stratejisi hem de ABD’nin Sovyetleri çevreleme stratejisi açısından Türkiye’nin stratejik ve coğrafi konumu göz ardı edemeyecekleri bir önem kazanıyor. Böyle bir uğrakta sahip olduğu azgelişmiş ama kapitalist ekonomisi ve kapitalist dünyayla entegrasyona yönelen egemen sınıflarıyla Türkiye’de, Batı ile bütünleşmekten yana etkili bir eğilim ortaya çıkıyor. Literatür taraması açısından oldukça zengin, dönemsel tartışmaları konjonktürel olgularla destekleyen ve tarihsel arka planı iyi çizilmiş bu eser, Türkiye’de hem Soğuk Savaş tartışmalarına hem de Türk Dış Politikası analizlerine önemli bir katkı sunmaktadır. n Soğuk Savaş ve Türkiye’nin Batı’ya Yönelişi / Tolgahan Akdan / Yordam Kitap / 304 s. / Şubat 2020. 9 21 Mayıs 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle