Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MERHABA Ev gezgini İçerisi, dışarısı yaşamın birbirini tamamlayan iki boyutudur. Dışarıya özgürce gidip gelebilmek ne büyük mutluluktur! Sağlık nedeniyle bu mutluluğu tadamadığımız günlerde birçok şeyin yanı sıra, özellikle düşünmemiz gereken bir konu vardır. Yok yere içeri tıkılmış olan ifade özgürlüğü ihlallerinin kurbanlarını... O özgür ruhlu insanların ne halde olduklarını... X avier de Maistre (1763 1852) doğduğu Savoie bölgesine Fransa’nın el koymasını içine sindiremeyerek başka diyarlara gitmiş, Rus ordusunda subay olmuş, ömrünü Saint Petersburg’da tamamlamıştır. Yazdığı birkaç kitap onu Fransızca yazınının unutulmazları arasında sokmuştur. En iyi bilinen yapıtı küçümen bir kitap olan Voyage Autour De Ma Chambre’dır (Odamda Çepeçevre Seyahat); deneme / anı olarak türlendirilebilir. Xavier bir kabahati nedeniyle 42 gün ev hapsi alır. Bu süreyi bir odadan oluşan evinde nasıl geçirdiğini anlatır 1794’de çıkmış kitabında. Jules Verne’in 80 Günde Devri Âlem yapıtını biliriz. Xavier’inkine de ‘42 Günde Devri Hânem’ diyebiliriz. 42 GÜN KAPATILDIĞINIZ HANE 42 gün kapatıldığınız hane, çilehaneye dönüşebilir. Yazarımızın ilk yaptığı işin bunu önlemek olduğu anlaşılıyor. Böyle bir kendine kapanıp derişme dönemi yaşamayı öteden beri istediğini öne sürerek odasını zindan değil devran gibi görmeyi yeğliyor. Her köşenin, her eşyanın, nesnenin hakkını vereceği bir yolculuk yapıyor odasında. Üstelik cebinden hiçbir şey çıkmadan yaptığı için bu yolculuğu mutludur (!) adamımız... İroni dozu az değildir bu metinde. Eh! Olmasın mı? Yoksa Edip Cansever’in şiirindeki gibi “günden güne odamın şeklini alıyorum” demesi gerekecek, “kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye / dal olan bir böceğin öyküsünü” yazmak zorunda kalacak. İyisi mi, odayı benimseyerek, gezerek ona üstünlük sağlamalı... Adamımız odasının enlemini boylamını, pencerenin hangi yöne baktığını anlatır, sonra o muazzam mekânı nasıl arşınladığını, çapraz, zig zag adımlarla. Gezi giysisiyle dolaşır odasında. Koltuğunu, hele yatağını nasıl ballandırarak betimler. Yatak ki, hem beşiktir hem de ölene döşek. Sanırsınız, adamımız ömrünü yatakta geçiriyor. Sonra sokakta aç açıkta yaşayan ço cukları düşünerek içerde tutulduğuna neredeyse şükreder. Çalışma masası bir tapınaktır, çekmeceler, kalemler, hokka, kâğıtlar, hep birlikte sürekli kültür ayini halinde... Duvarlardaki tabloları ziyaret eder teker teker. Her birinde ayrı bir yolculuğa çıkar zihni. Neler düşünür neler... En önemli tablo aynadır. Ayna kendini tanımanın metaforudur ama “bir elinde yana / umurunda mı dünya” dizelerindeki ruh halini de es geçmez. Ah bir de ruhumuzu gösteren ayna olsa! Oda gezintileri iç gezintilerine dönüşür. Çifte varlık olduğunu keşfeder: bir ruhu vardır, bir de “hayvan” dediği gövdesi. Ayin yapan şamanlarınki gibi ruhu odadan çıkarak geçmişte, uzaklarda gezinip gelir. Platon, Perikles, Aspasya, Hipokrat da odaya teşrif ederler bir gün. Nefis bir felsefi tartışma izlersiniz. Adamımız ruhuyla gövdesi arasında işbirliği sağlamaya çalışır ama insan bu, kolay mı? Dışarı çıkma günü gelir çatar. Xavier 42 günün oda gezisini tamamlamaya yetmediğini söyler. Onu içeri tıkanlara aklından nanik yapar. Adamımızın kentte dolaşmasını engellemişlerdir ama böylece ona bütün evrende gezinme fırsatı yaratmışlardır. Onu içeri tıkanlar ne yaparlarsa yapsınlar onun ruhunu tutuklayamazlar. Ruhu her zaman her yerde özgürce gezer. Gel gelelim, çıkışa doğru giderken içinden bir ses yalnızlığı ölüme benzetir. Gövdesi hiç de yakınmamaktadır açık havaya kavuşmaktan. Kim bilir neler yapacaktır o hayvan! TADI DAMAĞINDA Bu gezinin tadı damağında kalmış olacak ki, otuz yıl sonra yazarımız yeni bir oda yolculuğu yapıp, L’Expédition Nocturne Autour de Ma Chambre (Odamda çepeçevre gece gezintisi) başlıklı yapıtında anlatır. Serdar Ünal’un bu yapıta ilişkin güzel bir yazısını okudum (Cum. Ü. S.B. Der., Mayıs 2001). Yazarımız bu kez bir hanın çatı katı odasında 4 saatlik bir gece, aslında iç yolculuğu yapar. Alt balkonda gördüğü bir ka dın yüreğini alır yıldızlara götürür. Pencere kenarında ata binip gider uzaklara. Akıl mı, yürek mi derken, kafasını eğik tavana çarpar, sonra bir yarasa girer içeri, ona çarpar. Yüce düşünceler duygularla bu kazalar arasındaki çelişkiden ironi doğar. Oda aslında adamımızın iç âlemidir ama orada dışarıda yaşadıklarından kaçamaz, kendini unutamaz. Odayı dışarıya yeğ tutmak konusunda bu kez daha dikkatlidir. “Büyük kentlerde yalnızlığı seviyorum ama, önemli bir nedenle odamda çepeçevre bir geziye zorlanmadıkça sadece sabahları keşiş gibi yaşamak isterim: akşamları insan yüzleri görmeyi seviyorum. Böylece toplumsal yaşamın ve yalnızlığın rahatsız edici yönleri birbirini karşılıklı sıfırlıyor ve bu iki varoluş tarzı birbiriyle güzelleşiyor.” diyen Xavier 50 60 yıl sonra ortaya çıkacak aylak adam (flâneur) tipinin bilmeden öncülüğünü yapmaktadır. DUYGUSAL YOLCULUK Xavier ilk kitabını yazarken Laurence Sterne’ün ünlü gezi kitabı Duygusal Yolculuk’undan (Sentimental Journey: Bende bu yapıtın Ali Kâmi Akyüz’ün yaptığı ilk çevirisi var: Hissi Seyahat, Hilmi K., 1945. Çok hoş bir kitap) etkilenmiş, dış dünyayı odasına uyarlamak istemiştir. Ancak, Sterne’ün yapıtında değişik bir karşılaştırmaya yol açan bir bölüm okuruz. Gezgin anlatıcı kendini otuz yıldır zindanda yatan bir köle olarak düşünür, onun açısından duyumsar değerini böylece daha iyi anladığı devranı. “Ben evimde de mutlu olurum. Dışarıya izin vermeseler de olur.” demek aslında züğürt tesellisidir. Xavier çaktırmadan bunu anlatır. İçerisi, dışarısı yaşamın birbirini tamamlayan iki boyutudur. Dışarıya özgürce gidip gelebilmek ne büyük mutluluktur! Sağlık nedeniyle bu mutluluğu tadamadığımız günlerde birçok şeyin yanı sıra, Sterne’un anlatıcısını örnek alarak özellikle düşünmemiz gereken bir konu vardır. Yok yere içeri tıkılmış olan ifade özgürlüğü ihlallerinin kurbanlarını... O özgür ruhlu insanların ne halde olduklarını... Yaşam zindan değil devran olmalıdır. n Y ayıncılık sektörümüz ilginç bir yaz mevsimine hazırlanıyor. Nisan ve mayıs aylarında yayımı ertelenen kimi kitaplar ürkek adımlarla da olsa haziranla birlikte ortaya çıkacak. Burada temel sorun kitabevlerinin eski canlılığına kolayca kavuşup kavuşamayacağı. Görüldü ki kitabevleri sektörün atardamarıdır. Onlar olmadan yayımlanan kitapların geniş okur kesimlerine ulaşması pek de kolay değildir. Sayıları azalmış da olsa, pek çok kentimizde hiç kalmamış da olsa kitabevleri olmadan yayıncılık dünyası da olmuyor. Kitabevlerinin yeniden açılması kadar, okurların ayaklarının yeniden alışması da önemli. Kitabevleri, kitap satış yerleri olmaları kadar, kitap çevresindeki kültür hayatının da önemli mekânlarıdır. Bir kitapçıya girmek, yeni ve eski kitapları incelemek, orada başka insanlarla tanışmak yeri başka biçimde doldurulamayacak bir kültür etkinliğidir. H Bu sayımızın kapağında iyi bir şair, edebiyat dünyamızın çelebi kişisi Eray Canberk, Sevda Türküleri adlı yeni yayımlanan kitabıyla yer alıyor. Kitabı üstüne arkadaşımız Gamze Akdemir’in sorularını yanıtladı. Oğuz Demiralp’in “ev günleri”nden yola çıkarak yazdığı yazısı ile Tahir Abacı’nın yetim ve öksüz yazarlarla ilgili yazısının ilgiyle okunacağını umuyorum. Değerli edebiyatçı ve düşünce insanımız Afşar Timuçin’in Edebiyat Estetiği kitabını Mustafa Günay değerlendirdi. Dünyadan köşemizde salgın günlerinin ABD yayın dünyasındaki etkilerine değinen bir yazı var. İyi okumalar. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. turgay.fisekci@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap