06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MESUT KARA’DAN ‘DEVLET, TOPLUM VE SINEMA’ Hayatın gerçekleri beyazperdede Dergi ve gazetelerdeki titiz ve ayrıntılı sinema yazılarından ve belgesel filmlerinden tanıdığımız “Mülksüz ve Çıplak” Mesut Kara, sinema sevdalısıdır. Belki mülkü yoktur, çıplaktır ama donanımlıdır, kültürlüdür, özellikle sinema konusunda. KORKUT AKIN [email protected] M esut Kara’yı dergi ve gazetelerdeki sinema yazılarından ve belgesel filmlerinden tanıyoruz. Titiz ve ayrıntılı yazılarıyla sinema üzerine çok şey anlattığı gibi, diyalektik bağ kurduğu gündemle okurun sinemaya bakışını belirler. Bu kez toplum üzerinden devlet ve devletin özelde sinemaya, genelde de sanata nasıl baktığını irdeliyor. Uzun yıllar devletin sansür kurumu aracılığıyla akla gelmeyecek gerekçelerle filmleri nasıl ve niye kesip biçtiğini anlatıyor. Mesut Kara, konu edindiği filmi önce özetliyor. İzlememişseniz, izleme olanağı bulamamışsanız, bilmediğiniz bir film üzerinden oluşturulan dünyaya, ve rilen yargılara katıl(a)mazsınız doğal olarak. İzlemişseniz de anımsattığı gibi ayrıntıya girmesiyle, yazarın da belleğinizde bir pencere açılmasına fırsat verdiği yorumlarla yeni bir düş dünyası kurarsınız. Mesut Kara birçok sinema yazarı gibi filmin üstünden okumak yerine taşıdığı anlamın önemine dikkat çekiyor ve tabii en önemlisi de gündemle doğrudan bağ kuruyor. Gezi Direnişi sürecinde sinema oyuncularının, müzisyenlerin, dizilerde her gün izlediği insanların halkın arasına katılmasının yeni bir durum olduğunu, bunun özelde sinemaya, genelde de bütün sanat dallarına yansıyacağı yapıtları bekliyor. Bir filmde, adı olmayan bir kahrama nın hiç konuşmadığını, ama gücüyle, dayanıklılığıyla filmi taşıdığını anlatıyor. Gişe yapmasa da katıldığı ulusal/uluslararası festivallerden ödüllerle dönen bu filmi gelin de merak etmeyin. DÖNEM FİLMLERİ Mesut Kara devletin ve toplumun bakışını filmler üzerinden aktarırken koşulların önemine de değiniyor. Devletin sinemaya yaklaşımı başından beri bilindiği için sinemacılar (senaristler de yönetmenler de yapımcılar da) ister istemez düş(ünce)lerini daha oluşum aşamasında sınırlıyor. Film yapımı gerek teknolojisi gerek üretim aşaması gerekse salon bulup gösterime girmesi sürecinde çok pahalı ve meşakkatli bir iş. Filmin gişe yapmaması, sadece insanların çalışmasına değil bir daha film yapamamaya varan bir sonuca gidebiliyor. Bu nedenle de kimi zaman sözle, kimi zaman simgeyle, kimi zaman da çağrışımlarla anlatılmak isteniyor. Mesut Kara, tam da bu noktada saklı kalmış “küçük sevinçleri” seriyor önümüze. Bu kitapla daha bir geniş açılı izleyeceğiz filmleri. Yazar yaklaşımını filmlerle sınırlı tutmamış, izleyicinin tuttuğu, uzun yıllar ekranlarda kalan dizileri de irdelemiş. Sahi, Deli Yürek, Kurtlar Vadisi gibi diziler bize neler anlatmış, neleri gizlemiş, bizi nerelere götürmüş, merak etmez misiniz? n Devlet Toplum ve Sinema / Mesut Kara / Klaros Yayınları / 329 s. / Şubat 2020. ROBERT SEETHALER’DAN ‘TOPRAK’ Hayaller ve pişmanlıklar Robert Seethaler, Toprak’ta, hayallerin ve pişmanlıkların belleğine dair çok sesli bir anlatı kuruyor ve okuru tamamlanmış hayatların telaşsız ve dingin yönünü görmeye, hayata ölüm perdesinin arkasından bakmaya çağırıyor. GİZEM OLCAY H ayatınızdan tek bir ânı seçip anlatacak olsanız, hangisi olurdu? O âna dair neyi ya da kimi anlatırdınız? Nasıl kelimelere dökerdiniz? Kime seslenmek isterdiniz? Tütüncü Çırağı ve Bütün Bir Ömür’den sonra Robert Seethaler’ın Türkçe’ye kazandırılan üçüncü romanı Toprak’ta yazar bu kez, hayata ölüm perdesinin arkasından bakmaya çağırıyor. Bernard Silbermann, Sophie Breyer, Lennie Martin, Sonja Mayers, Gerd Ingerland, Hanna Heim… Tüm bu isimlerin tek bir ortak noktası var: Toprağın altından seslenmek istedikleri kişiye sesleniyor ve seçtikleri, hatırlamaya değer buldukları o biricik ânı anlatıyorlar. Zaman kavramının olmadığı bir yerden, toprak kokusu eşliğinde sesleniyor karak terler: Deneyimlerinden ve pişmanlıklarından yola çıkarak bir baba, evladına hayatla ilgili tavsiyelerde bulunuyor; bir kadın, sevgilisinin toprak kokan ellerini anlatıyor; babasıyla dinmeyen bir yarışta olan bir belediye başkanı hırsla sesleniyor; karısının gülüşünü hiç unutmayan bir adam toprağın altından ona cevap vermeye çalışıyor. HAYALİ KASABA PAULSTADT! Yazar, bir yandan farklı farklı kişilerin anılarına dair hikâyeler anlatırken, öte yandan onların yaşadıkları Paulstadt adlı hayali kasabayı da resmediyor. Yazar, ölüm üzerinden yaşama dair bakış sunarken aşka, aileye, Tanrı’ya, yaşlılığa dair fikirlerini aktarırken, didaktik bir ton benimsemiyor. Yazarın dillendirmeyi seçtiği hikâyeler büyük değişimleri veya durumları barındırmıyor; aksine hayatla ilgili küçük, ancak özel bir âna veya bir kişiye dair ay rıntıları ve onun yarattığı duyguları içeriyor. Seethaler, her bölümde toprağın kokusunu vurgulayarak karakterlerin ölmüş olduğunu hatırlatıyor; ancak bunu keskin bir şekilde dile getirmek yerine basit vurgularla ve hep naif bir üslupla yapıyor. Karakterlerin geçmişine dair bir bilgisi olmayan okur ne tamamen karakterin yolculuğuna eşlik edebiliyor ne de onunla bütünleşebiliyor. Dinleyici koltuğuna oturuyor ve onların hatırlamayı seçtikleri anlara ortak oluyor. Bazıları hayatının aşkını, bazıları hayatının pişmanlığını anlatmayı tercih ediyor. Geçmişi bir seçimle sınırlandırarak onu bir hikâyeyle aktarmak, okuru hayatın özünü kavramak için düşünmesini sağlıyor. Kimi zaman muzipleşip kimi zaman karanlıklaşarak farklılaşan ve her cümlede dinginliği hissedi len ton yazarın kaleminin gücünü göstermekte. “İnsan ölümü ilk kez düşündüğünde ölmeye başlar.” diyor Seethaler. İnsan ölüme dair hiçbir şey bilmiyor; sadece ondan korkuyor, kaçıyor hatta hayatı boyunca bir şeyler yaparak kendini ölümsüz kılmak için uğraş veriyor. Ölüm, yaşarken düşünülen bir kavram, hayata anlam katmak veya korkup kenarda durmak için insanı tercih yapmaya tetikleyen bir kavram. Ve Toprak, ölüm perdesinin arkasından yaşamı küçük ayrıntılarla renklendiren, değerli kılan bir roman olarak okuru âna dair düşünmeye, ortak hislerde buluşmaya, hayatın özünü kavramaya çağırıyor. n Toprak / Robert Seethaler / Çeviren: Regaip Minareci / Timaş Yayınları / 208 s. / 2020. 5 21 Mayıs 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle