Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DARON ACEMOĞLU VE JAMES A. ROBINSON’DAN ‘DAR KORİDOR’ Koridorun ‘dar’ olması özgürlüğün doğasından! rumları da dahil olmak üzere, ihtiyaçlarımıza kayıtsız kalabilir, bizi baskılamaya çalışabilir ve sorumsuz politikacıların ya da yöneticilerin elinde çok güçlü araçlar olabilir. Ama öte yandan, yasaları uygulayarak, fırsat yaratarak ve kamu hizmeti sunarak özgürlüğün çok önemli bir parçası da olabilir. Leviathan bu yüzden en iyi zamanlarda bile ikiyüzlüdür. İyi yüzünü görmemizi garantilemek tamamen kurumlara ve toplumun seferberliğine bağlıdır. Tarihsel süreç içinde özgürlüğün doğuşu, sürdürülebilirliği ve geleceğini çözümledikleri Dar Koridor ’un yazarları Daron Acemoğlu ile James A. Robinson’a göre özgürlük “doğal” bir durum değil… Güçlü bir sivil toplum ile güçlü ama prangalanmış bir devletin birbirlerini dengelemesiyle elde edilen bir kazanım. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr K itaptaki iddianız özgürlüğün oluşması ve yeşermesi için sadece toplumun değil devletin de güçlü olması gerektiği. Bu bağlamda çok eski tarihlerine değin derinlemesine sunduğunuz örnekler sizi hangi sonuçlara ulaştırıyor? Ve özgürlüğe giden dar koridoru nasıl tanımlıyorsunuz? İçinde varlığını sürdürdüğü koridorun dar olması özgürlüğün doğasından ileri gelir. Kitabın ana fikirlerinden biri, üçlü bir ayrımın şart oluşu: Namevcut Leviathan, Despotik Leviathan ve Prangalanmış Leviathan*. Ne Namevcut ne de Despotik Leviathan özgürlük getirir. İlkinde yasalar, fırsat eşitliği, eşit muamele ve özgürlüğün gerektirdiği hiçbir kamu hizmeti mevcut değildir. İkincisindeyse özgürlüğe zıt bir olgu olan despotizm söz konusudur. Özgürlüğü muhafaza edebilmek için hem güçlü bir devletin hem de güçlü bir toplumun gerekliliği savımızın temelini oluşturan budur. Tarih okumalarımızdan çıkardığımız bir başka nokta bu ilişkinin devingen oluşu. İkisi de sürekli bir yarış halinde olmalı, biri ötekine yetişebilmek için hep hızlı koşmalıdır. ‘TETİKTEKİ TOPLUM ENGELLER!’ Güçlü bir toplum yoksa, güçlü devletler despotik yönetimlere dönüşür. Ayrıca güçlü devletler ile güçlü toplumların işbirliği içinde olması gerekir. Böyle olunca devletler gelişip daha fazla sorumluluk üstlenirken toplumlar da politikacıları, büyük şirketleri ve bürokratları kontrol altında tutmak için yeni yöntemler bulabilirler. Fakat güçlü devletlerle güçlü toplumlar arasındaki bu denge tehlikelerle doludur. Bir taraf haddinden fazla güçlenebilir. Bir taraf gardını düşürebilir. Bir de her zaman özgürlüğü kısıtlamak isteyenler vardır. Büyük şirketler çalışanları üzerinde daha fazla kontrol elde etmek ya da daha iyi anlaşmalar yapabilmek için hükümet yetkilileriyle yakınlaşmak isteyebilir. Liderler basında yüksek sesle dile getirilen eleştirileri susturmak, muhalefete karşı kendilerini avantajlı konuma getirmek ya da kendi arkadaşlarını ve yandaşlarını kayırmak isteyebilir. Bunların hepsi özgürlüğün erimesine yol açar. Bunların hepsi sürekli yaşanan şeylerdir ama bunları yaşamak ille de gerekli değildir. Eğer toplum tetikte olursa bunların çoğunu engelleyip daha geniş bir özgürlük alanı yaratır. SEÇKİNLER... n “Özgürlük hemen her zaman top lumun seferberliğine ve devletle seçkinlere karşı kendini koruyabilmesine bağlıdır” vargınıza atfen; devlet ve seçkinler incelemenizde sıklıkla irdelediğiniz bir birliktelik, birlik! Seçkinler derken kimlerden söz ediyorsunuz? Bu önemli bir mesele. Seçkinlerin kim olduğu duruma göre değişir. Eğer 18. yüzyıl İngilteresini ele alırsanız, seçkinler sınıfına Doğu Hindistan şirketini ve öteki güçlü şirketleri de dahil etmeniz gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nın erken dönemlerinden söz ediyorsanız, tüccarın ya da öteki iş adamlarının seçkinler sınıfına dahil olup olmadığı net değildir. Fakat askeri sınıf, bazı üst düzey bürokratlar ve güçlü âyan muhtemelen seçkinler sınıfındandır. Yani bir anlamda, seçkin tanımı, o kişilerin güce ne derece yakın olduklarıyla ilişkilidir. Çoğu toplumda güç, devleti kontrol edenlerin elindedir Berlin Duvarı yıkılmadan önceki komünist devletleri hatırlayın . Ama pek çoklarında da, ekonomik gücü yüksek bireyler ve ailelerin iktidara erişimleri vardır ve ekonomik güç, politik gücü de doğurur. ‘LEVIATHAN EN İYİ ZAMANDA BİLE İKİ YÜZLÜDÜR’ n İncelemeyi okuyanların en sık karşılaşacağı niteleme Thomas Hobbes’un, engelleyici bir merkezi otoritenin yani devletin varlığı ve gücüne ilişkin metaforlaştırdığı* Leviathan… Despotizmin DNA’sında olduğunu ve iki yüzlü olduğunu vurguladığınız Leviathan’ı ne yönde ele aldınız? Özgürlüğü kısıtlamak isteyenler hep vardır. Kitaptaki bir başka önemli düşünce de budur. Devlet, seçkinler ve devlet ku ‘TÜRKİYE’NİN ZAYIF NOKTASI ETKİSİZ TOPLUM!’ n 2000’lerin başında koridora girmek için yola çıkmış Türkiye özelinde devam edersek; AKP’yi kurumsal reform sürecine bağlayan çıpaların birer birer ortadan kalkmasıyla despotik devlet kontrolünün bir aşamasından bir başkasına geçen Türkiye’nin girme fırsatını kaçırdığı koridorla sınavının seyrini nasıl yorumladınız? Kitabımızın bakış açısından Türkiye’nin zayıf noktası son derece belirgindir: Çok güçsüz, örgütsüz ve etkisiz bir toplum var. Dolayısıyla Türkiye’nin koridora girmesi için, pek çok benzer örnekte olduğu gibi, toplumunun daha aktif olması ve haklarını savunması gerekir. 2000’lerin başında, bunun gerçekleşme ihtimali varmış gibi görünüyordu. Fakat sonuçta olmadı. Devlet, toplumsal hareketliliği bastırdı ve Türkiye koridorun dışında kalmaya devam etti. TÜRKİYE’NİN KORİDORA GİRMEME HİKÂYESİ VE AKP! AKP iktidara geldiğinde, ordu ile ülkeyi baskıcı bir biçimde yöneten devlet bürokrasinin bazı kesimlerine muhalifti. Nispeten zayıf bir partiydi. Dolayısıyla, toplumun siyasete dahil olma arzusuna dayanıp bu arzuyu büyüttü. Bu dönem, ekonomiyi daha da açtıkları dönemle denk düşer. Ve bu yüzden 2000’lerin başında ciddi ekonomik büyüme gerçekleşti ve etkileri sonraki on yıl kadar hissedildi. Fakat AKP güçlenmeye başlayınca, başlangıçta kendi koyduğu hedeflere yüz çevirdi. Devlet kurumlarının kontrolünü ele geçirdi, toplum hareketliliğini engelledi ve Türk siyasetini büyük ölçüde niteleyen örüntüyü bir kez daha teyit etti: Topluma kulak tıkayan devlet ve seçkin ler. Çok kısaca, Türkiye’nin neden koridora girmediğinin hikâyesi. n * Thomas Hobbes’un, engelleyici bir merkezi otoritenin yani devletin varlığı ve gücüne ilişkin metaforlaştırdığı kavram. Acemoğlu ve Robinson’ın Dar Koridor’da; yöneticiler, siyasetçiler, onu kontrol eden liderler gibi siyasi seçkinlere ve bazen de onun üzerinde orantısız etkisi olan iktisadi seçkinlere atıfta bulundukları oluşum. Dar Koridor Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği / Daron Acemoğlu, James A. Robinson / Çeviren: Yüksel Taşkın / Doğan Kitap / 648 s. 8 5 Mart 2020