Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KENAN SARIALİOĞLU’NDAN ‘HOMEROS’TAN NÂZIM’A ŞİİR VE FELSEFE’ ‘Şiiri felsefesiz düşünemem’ Kenan Sarıalioğlu kitabında, ayrıntılarıyla şiir ve felsefe ilişkisini, ideolojik şiir, felsefi şiir ve dünyagörüşü şiirini, Türk edebiyatının modernite ile karşılaşmasını ve bu karşılaşmanın edebiyatımıza, özellikle şiirimize etkilerini, geleneksel şiirimizde, modern şiirimizin öncülerinde ve modern şiirimizde felsefi ögeleri irdeliyor. YILMAZ ARSLAN ‘‘G ünümüz şiiri,belli bir duygulanım yaratsa bile ne dediği belli olmuyor, yaşamda hangi değeri sahiplendiği belirsiz, şiirden çok şiirsellik içeren metinlerden oluşuyor” diyorsunuz. Şiirle felsefe bağı kurmak, belki de sadece felsefi akımlarla şiire yaklaşmak bu sorunu çözebilir mi? Şiirle felsefe bağı kurmak evet ama sadece felsefi akımlarla şiire yaklaşmak, bu doğru olmaz sanırım. Felsefe, bilindiği gibi, akıl yordamıyla dünyayı yorumlama işidir. Salt felsefeye dayanan bir metnin de şiir olamayacağı bellidir. n Hikmet Şiiri’nden söz ediyorsunuz? Hikmet Şiiri’nden kastımız da yaşantı (gerçek), hayal (imge) ve akıl (felsefe) arasında yaratıcı bir etkinlikle oluşturulan “yeni söz”dür. Felsefe, burada sözün tümü değildir, sözün bağrında boşluklar, sus kular da vardır, bunlar olmasaydı hayal gücünün dili olan imgeler nasıl dile gelebilirdi? Kısacası,”Hikmet Şiiri” dediğimiz “yeni söz”, şu üç ögeyi: yaşantıyı, imgeyi, aklı yaratıcı bir etkinlik olan “şiir”de somutlaştıran söz demektir. Hikmet şiiri, felsefi bir şiirdir ama felsefenin şiiri değildir; bizi, aklı olan bir yürekle, yüreği olan bir akılla yaşamaya çağırır. İDEOLOJI VE FELSEFE n “İdeolojik Şiir” ve “Felsefi Şiir” diye bir bölümlemeniz var kitapta. Sorsam size: İdeloji mi, felsefe mi? Hangisini seçersiniz? Bu bölümlemeden önce, gündelik dilde, biri öbürünün yerine kullanılan, birbirine karıştırılan felsefe, ideoloji ve dünyagörüşü terimlerinin yer aldığı bölüm var, kısaca değineyim: Felsefe, evreni akıl ile açıklama çabası; ideoloji bir toplumsal kümenin yaşamına yön veren inanç ve düşünüş biçimi; dünyagörüşü ise doğruluğu ya da yanlışlığı belirlenemeyen, nesnel bir bilgi yolu olmayan yaşantıya, dünya ile belli bir duyumlamaya,yani algıya dayanan bir bilgi olduğuna göre, bu alanla ilgili şiirler de farklıdır. Şöyle ki: Dünyagörüşü şiiri, beden ile, bedenin halleriyle, istediği şeyle buluşamayan bedenin sonuçsuz kalacak olan arzularıyla ilgilidir, bedenin dramını dile getirir. İdeolojik şiir, insanın ne olduğuna ilişkin bir imgeyi değil, insanla ilgili bir tasarımın imgesini dile getirir. Bu şiir insanı bir özne olarak görür, birey olarak değil. Felsefi şiir ise, felsefi bir durumu, felsefi bir çıkışsızlığı gösteren bir şiirdir, felsefi terimlerle yazılmış veya bir filozofun argümanlarına dayalı bir şiir değildir. Kısacası, dünyagörüşü şiirinde özne bir arzu halini dile getirirken, ideolojik şiirde özne insana ve dünyaya ait belli bir tasarının içinden konuşur; felsefi şiir ise, ne dünyagörüşünün ne de ideolojinin çö zümleyebildiği bir insani durumun,tinsel bir gerilimin şiiri olur. DÜNYAGÖRÜŞÜ n İdeoloji mi, felsefe mi? Ben, buna “dünyagörüşü mü?” sorusunu da ekleyerek yanıtlamaya çalışayım: Toplumsal bir düzen arayışı anlamında, her zaman sağlam argümanlarla tutarlı olarak dile getiremesem de, bir ideolojim var elbette. Kökleri romantizme, sosyalizme ve anarşizme dayalı, karışık değil ama karmaşık bir ideolojidir bu. Dünyagörüşümü ise, dünyanın bana değdiği daha doğrusu beni yaraladığı anasızbabasız bir çocukluk yaşamının arzuları ya da bilinçdışı özlemleri oluşturuyor, öyle sanıyorum… Felsefeye gelince, ne onu şiirsiz, ne de şiiri onsuz düşünemem. n Homeros’tan Nâzım’a Şiir ve Felsefe / Kenan Sarıalioğlu / Fol Yayınları / 248 s. / 2020. HASAN KIYAFET’TEN ‘YARIM MADALYA’ ‘Henüz bitmemiş öykümüz var!’ Okullarda bize dağları, nehirleri, ormanları öğrettiler. Ama bize o dağlardan, o nehirlerden, o ormanlardan kimlerin yararlandığını öğretmediler. O zaman da bir hınç, bir kızgınlık, bir isyan yaşıyor insan içinde ve dışında… KORKUT AKIN korkutakin@gmail.com B ize o isyanı hikâyeler, romanlar, filmler, şiirler yaşatıyor. Gerek açık, apaçık gerekse satır aralarına gizlenen mesajlarla süzüp öğrendiklerimiz bizi yeni bir yaşama yönlendiriyor. Haksızlıklara, adaletsizliklere, hukuksuzluğa karşı çıkmak sonu her ne olursa olsun en insani, en güçlü duygudur. “Ucunda ölüm yok ya” deriz ya, ölüm olsa bile bu saydıklarımıza karşı çıkmak, dur demek boynumuzun borcudur. Edebiyat, sanatın bütün dalları bize bunu öğretti. Ancak o zaman içiniz rahat olur, ancak o zaman huzurlu olursunuz, ancak o zaman başınız dik, onurlu yaşarsınız. Hasan Kıyafet, bundan tam 50 yıl önce Komünist İmam romanıyla okurlarca tanınan, ardından da 25 kadar kitap yazan, verimli ve bir o kadar da çalışkan bir yazar. Bıkmadan usanmadan, erinmeden yazıyor. Buram buram Anadolu kokan öyküler yazıyor yazınca da. Köy Enstitüsü kökenli öğretmen olmasının da etkisiyle gerçekten hayatın için den, herkese bir şekilde dokunan içerikleriyle sevilen bir yazar Kıyafet. Öykünün farklılığından öte, içerdiği acı, umut, sevinç, hüzün ve/veya umarsızlık, okurun, “ben de bunu yaşıyorum” dediği türden. Darbe dönemlerinde işkence ve kaçaklık öykülerine ağırlık verirken, şimdi göçmenler üzerine kuruyor öykülerini. Suriyeli ve gerçekten de ötekileştirilen göçmenleri betimlerken insan yanınız yaşananlara isyan ediyor. Burada öne çıkan anlatılandır aslına bakarsanız, o da bizim yaşamımızdır. Ha san Kıyafet ister bir önder öğretmen (Son TÖBDER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu’nun 12 Eylül’le birlikte cunta zulmünden kaçış çabası) üzerinden isterse savaş ‘artığı’ gazinin karşılaştığı ama anlayamadığı durumu anlatsın, bizi anlatıyor. Derli toplu anlatımı, sözcük oyunlarına kapılmadan, mesajını abartmaksızın aktarımıyla sevilen bir yazar Hasan Kıyafet. BITMEYEN ÖYKÜ… Yarım Madalya’nın girişinde, “insan doğmak kolay, fakat insan kalmak zormuş” diyor yazar. Alabildiğine görsel ve okuru sarıp sarmalayan diliyle okunurken de düşündüren Kıyafet’in, günün gündemine de uygun düşen “Benim Nobel’im, işçi sınıfının verdiği bir aferindir” cümlesi, tüm yapıtlarının kahramanı olan emekçilere selam oluyor. Tabii, arkasından “Devrimi görmeden ölmek bize yasak” demesi, gerçek bir mesaj hayata tutunmayı gözeten. Sen çok yaşa Hasan Ağabey, çok üret, çok okuyalım biz de… n Yarım Madalya / Hasan Kıyafet / Telos Yayıncılık / 120 s. / Aralık 2019. 6 5 Mart 2020