06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Paris’te, 1900’lü yılların başında, Dublin’i henüz terk etmiş olduğu günlerde, Sinn Fein ve Arthur Griffin’le düpedüz dalga geçen, Mangan şiirini bayağı bulan bir Joyce var karşımızda. Burada Joyce halen, Dublinliler’de tasvir ettiği kasvetli ortamın içinde ve etkisinde. Daha sonra Trieste’de İngilizce kaleme aldığı ve “Il piccolo della sera” ismiyle de İtalyancaya çevrilen metinlerinde ise Fenianism’e yakın durduğunu, analizlerini, daha önce uzak durduğu ve eleştirdiği Griffin’e dayandırdığını ve İrlanda’nın bağımsızlığını savunduğunu görüyoruz. Kardeşi Stanislaus’a yazdığı bir mektupta, “Mevcut İrlanda’yı Sinn Fein ya da emperyalizm ele geçirecek. Emperyalizmin yanında duracak değiliz” diyor. Gerek din gerekse memleket kavramalarına yaklaşımındaki bu değişimi sadece göçmenlikle açıklamak pek doğru olmaz. Zira ilk dönem kısa yazılarını da çoğunlukla Dublin’den uzakta, Paris’te kaleme almıştır. Bu değişimin temelini daha çok, sanatla, felsefeyle haşır neşir olmasına bağlayabiliriz. ERKEN DÖNEMİ HERETİK BİREYSEL! James Joyce’un erken dönemini, heretik bir bireysellik olarak ele alabiliriz ve bu nedenle Joyce’un bu dönem yazılarını okuyan birisi, sonraki fikirleriyle çeliştiğini hayretle okuyabilir. Özellikle 1910 civarı (Dublinliler’den önce) kaleme aldığı yazılarda ise daha oturmuş bir bakış açısıyla, yoğun bir şekilde geçmiş ve çağdaş zaman, özgürlük ve asimilasyon, toplumsallık ve bireysellik karşılaştırması yaptığını görüyoruz. Burada da sanat teorisi üzerine yazılarını dikkatle okumak gerekiyor. Joyce’un sanat üzerine yazılarında, iki temel terim grubu arasında kontrast vardır; ritim, ilerleme, akışkanlık bir tarafta ve heyecan, arzu, iştah diğer yanda. İkinci söz grubu Joyce’a göre pornografiye ve didaktik öğretiye uygun yaklaşımları temsil eder. İlk grup ise sanatı, sanatçıyı ve gerçek olayların doğasıyla ilgilidir. Estetik algının, halk kitlelerinin ötesine düştüğü önyargısına şiddetle karşı çıkar. Hem bu bakımdan ve hem de kültürel tarih açısından ele aldığı konular değerlendirildiğinde Joyce, kendisinden önceki İrlandalı yazarların çok ötesine düşer. KÜLTÜREL TARİHE BAKIŞI DERİN James Joyce’un kültürel tarihe derin bir perspektiften baktığını görüyoruz. Joyce’un uluslararası, kült konumunu, edebiyat, felsefe ve sanattaki çağdaşlarıyla yaptığı zihinsel tartışmaya borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazıların yarattığı olumlu etki sonucu, yine kardeşine yazdığı bir mektupta, şu ifadelere rastlıyoruz: “Bir zamanlar olduğumu sandığım şekilde İsa Mesih değilim belki ama yine de gazetecilik konusunda ilahi melekelere sahip olduğumu düşünüyorum.” Bu arada Joyce’un makaleleri dolayısıyla, kitapta da iki ayrı yerde anılan James Clarence Mangan’a değinmek isterim. Kendisi İrlanda milli marşının da şairi. Yani İrlanda’nın Mehmet Akif Ersoy’u. Dublin’in ünlü St. Stephen’s Green Parkı’nda da Mangan ile Joyce’un heykelleri yan yanadır. Ama bizim açımızdan daha ilginç olan tarafı, Mangan’ın müthiş bir Türk hayranı olması. 1800’lü yılların ortasında Karaman’a İstanbul’a şiirler yazan bir adam. Avrupa’nın iki ucu ve birlikte atan yürekler. Yaşam ve edebiyat. n Denemeler, Makaleler, Eleştiriler / James Joyce / Çeviren: Fuat Sevimay / İthaki Yayınları / 248 s. / 2020. KADİR SERKAN SELÇUK’TAN; ‘AYRIK OTU MÜMİN KARAOĞLU İLE SÖYLEŞİ’ Mücadeleye adanmış bir ömür Ayrık Otu; 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşamış, bu darbelerin çilesini çekmiş, mağdurların da avukatlığını üstlenmiş, Samsunlu avukat ve bir 68’li olan Mümin Karaoğlu’nun anılarının yanı sıra yakın siyasi tarihi de ortaya koyan bir nehir söyleşi. MEHMET UTKU ŞENTÜRK İ stanbul Hukuk Fakültesi mezunu olan ve gençlik yıllarından itibaren politik bir tavır sergileyen Mümin Karaoğlu, Kadir Serkan Selçuk’a verdiği nehir söyleşide, mücadele ile geçen yaşamından önemli kesitler sunuyor. 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşayan, bu darbelerin çilesini çeken, mağdurların da avukatlığını üstlenen Karaoğlu, geçmişe yönelik değerlendirmeleriyle de dikkat çekiyor. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Harun Karadeniz gibi dönemin gençlik önderleri ile yakın ilişkileri bulunan Karaoğlu, o döneme yönelik eleştirilerini de sakınmadan ifade ediyor. DEVRİMCİ HAREKET VE İŞÇİLER Mümin Karaoğlu; işçi sınıfı adına örgütlendiklerini ve her ne yapıyorlarsa sınıf adına, halk adına yaptıklarını söyleyen dönemin naif devrimcilerinin aslında sınıftan da halktan da kopuk olduklarını vurguluyor. 12 Mart’tan sonra 12 Eylül’e giden süreçte ise egemenlerle olan mücadelenin yerini sokaklarda faşistlerle köşe kapmacanın aldığına işaret ederek hem eleştiri hem de özeleştiride bulunuyor. 1960’lardan bugüne “devrimci mahalle”; “kırlardan şehirlere”, “şehirlerden kırlara” her yolu denedi ama sosyalizmin bizzat dayanması gereken sınıfa dayanmadı, sınıfa hep ikameci yaklaşıldı. Mümin Karaoğlu, işçiyi mücadeleye katmamanın devrimci hareket için en büyük sorun olduğunu anlatıyor: “Sorulsa, hemen her grup / fraksiyon / oluşum işçi sınıfıyla birlikte hareket ettiğini söyler ama işçiye ulaşmak için de hiçbir çaba sarf etmediğini görüyoruz ve artık biliyoruz”. Karaoğlu, TİP’te ilk ayrılıkların güler yüzlü sosyalizm ile ceberut düşünce arasında geliştiğini, gençlerin daha çok okuması ve daha geniş düşünmesiyle bu ayrımın büyüdüğünü, işkencelere “şef”lerin direnemediğini ama işçilerin başı dik çıktığını, tüm bunların iyi sorgulanması, irdelenmesi ve anlaşılması gerektiğini de yazıyor. Bir döneme tanıklık eden Mümin Karaoğlu’nun yaşam tecrübesiyle yoğrulmuş cümleleri önyargıları yıkıyor, özeleştirinin güzelliğini gözler önüne seriyor… n Ayrık Otu Mümin Karaoğlu İle Söyleşi / Kadir Serkan Selçuk / Toplumsal Bilinç Yayınları / 176 s. 13 31 Aralık 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle