Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜN BENDERLİ’DEN ‘GİDERAYAK – ANILARIMDAKİ NÂZIM HİKMET’ Nâzım’la hep yan yana Gün Benderli, yeni kitabı Giderayak ’ta bir zamanlar çalışma arkadaşlığı ve yoldaşlık ettiği “Nâzım ağabey”in yıllara yayılan etkilerini anlatıyor. TURGAY FİŞEKÇİ Y eni çıkan kitabınız Giderayak, tadığımız Nâzım Hikmet’i anılarınızdaki özel yeri içinden anlatıyor. İlk anı kitabınız Su Başında Durmuşuz’da bütün hayatınızı anlatırken de Nâzım’dan söz ediyordunuz. Yirminci yüzyılın pek çok önemli olayı içinde yaşamış, toplumların ve insanların türlü değişim ve dönüşümlerini yaşamış bir insan olarak bugünden bakınca Nâzım sizin için ne anlama geliyor? Sorunuz, yirminci yüzyılın değişimlerini yaşayan bir insanın bugünden bakınca Nâzım Hikmet’e başka türlü anlam vermesi gerektigi düşüncesinden hareket ediyor gibime geldi. Benim için Nâzım Hikmet o gün neyse bugün de odur. Sözünü ettiğiniz yüzyılın önemli olayları, insanların türlü değişim ve dönüşümleri bence Nâzım’ın başka türlü anlamlandırılması sonucunu vermedi veremezdi de. Bu değişimler onu nasıl etkilerdi, hayatına ve eserlerine nasıl yansırdı buna yanıtımız yok. Olamaz da. Nâzım Hikmet’e anlam verme bugün bir “konu” olarak ortaya çıkıyorsa bunun bence tek nedeni eserlerinin yıllar boyunca kendi vatanında yasaklanmış olması, sesinin halkına duyurulmaması, varlığının bile gizlenmiş olmasıdır. Dünyadaki değişimler ve dönüşümler bu yasakların kaldırılması zorunluğunu getirdiği için bugün Nâzım Hikmet okunuyor, anılıyor, kutlanıyor, tanıtılıyor, anlamlandırılıyor. Nâzım öldükten onca yıl sonra yaşamaya başladı Türkiye’de. Yaşamı boyunca kendi insanları için yazdıkları nihayet kendi insanlarına ulaşıyor. n Kitapta unutulmaz bir sahne var: Viyana’daki uluslararası bir toplantıda Nâzım sizi, o sıralar dünyanın en ünlü yazar ve şairlerinden olan Konstantin Simonov, Pablo Neruda, Nicolas Guillen gibi aydınlarla tanıştırırken, “İşte bizim kızımız” diyor. Sonra aynı masada yemek yiyorsunuz. Orada Nâzım’la yan yana ülkenizi temsil etmek nasıl bir duyguydu? Ben Nâzım Hikmet’le ne vesileyle olursa olsun hiçbir buluşmamda “Nâzım’la yan yana ülkemizi temsil etmek, ülkemiz için birlikte bir şey yapmak” gibi bir duyguya kapılmadım. Onunla röportajlar yapmak, şiirlerini banda almak türünden gayet somut ve kalıcı çalışmalarımızda da benim duygum hep onun sesinin halkına ulaşmasına radyo yayınları yoluyla katkıda bulunabilmenin verdiği sevinç hatta mutluluk olmuştur. AYNI MASADA Viyana’daki ünlülerle birlikte yemek, onların konuşmalarını dinlemek elbet hoş bir şeydi ama ben oraya Nâzım Abiyle mutlaka buluşmak ve soracaklarıma cevap almak için gitmiştim. Onunla ve arkadaşlarıyla birlikte aynı masaya oturmak gayet doğal bir şeydi benim için. Kendime bundan hiçbir pay çıkarmadım. Hatta kitabımda da yazdığım gibi ilerki tarihlerde o akşamki konuşmaları hemen bir kenara yazmayıp unuttuğum, böylece hayatımın büyük şaşkınlıklarından birini yaptığım için hep hayıflandım. n Kitabınız bir anı kitabı olmasına karşın okurda zaman zaman bir polisiye kitap okuduğu duygusu uyanıyor. İnsan hayatının polisiye bir gerilim içinde yaşanması sizde nasıl bir iz bıraktı? Bana biri hayatını nasıl yaşadın diye sorsa, “hiçbir zaman keşke demeden, dolu dolu” diye yanıtlarım. Ama doğrusu “polisiye bir gerilim” nitelemesiyle ilk kez karşılaşıyorum. Elbette çok sıkıntılı dönemlerim de oldu. Ama tabiatım gereği daima zorluklar altında ezilmeye değil çözümlemeye yönelik olduğum için belki de gerilim enerjiye dönüşmüştür. n Kitabınızdan şöyle bir sonuca ulaştım: Nâzım Hikmet, yaşamı ve şiirleriyle yeryüzüne öylesine yayılmış, öylesine etkili olmuş bir şair ki, sanki onun nerede ne etkiler bıraktığı hiç sonu gelmeyecek bir araştırma konusu gibi. İnsan olarak da tanıdığınız Nâzım Hikmet’in böylesine geniş etki gücünü siz nasıl açıklarsınız? Sizin de vurguladığınız gibi her şeyden önce elbet şiirleriyle yaşamıyla sevilmiş, sayılmış ve etkili olmuştur. İnandığına tam inanması ve başını koyduğu dava uğruna her türlü fedakârlığa hazır olması kuşkusuz etkileyiciliğini güçlendirmiştir. Fakat ben insan olarak kişiliğinin ve yapısının etki gücünde büyük payı olduğuna inanıyorum. Önem sırasına bakmadan aklıma gelenleri sıralayayım: Alçak gönüllüydü, bonkördü, konukseverdi, muzipti, her yeniyi çocuk gibi merak ederdi, bildiği şeyi iyi bilir, bilmediğine biliyorum demezdi, kimseye tepeden bakmazdı, tanıştığı herkese toplumdaki yerine, işine, mevkiine hiç bakmadan, aynı saygı ve ilgiyi gösterirdi. Yetmez mi? n Sosyalist ülkelerde uzun süre yaşadınız ve çalıştınız. Sosyalist deneyin geleceğin toplumları için nasıl bir birikim sunduğunu düşünüyorsunuz? İşte bu soru iki cümleyle yanıtlanabilecek gibi değil. Yanıtı sayfalar dolduracak hatta geniş araştırmaların yapılmasını gerektirecek bir konu. Bir birey olarak yaşa dıklarımın ve deneyimlerimin bende bıraktığı olumlu ve olumsuz izlerden bahse kalkışmak bile büyük sorumsuzluk olur. n Gençlik yıllarınızda Nâzım Hikmet ve sol siyasal eylemler önemli yer tutuyor. Bunca yıl sonra kendi gençliğinizle bugünün gençliğini karşılaştırdığınızda onlara neler söylemek istersiniz? Kendi gençliğimle bugünün gençliğini karşılaştırmıyorum. Dünya çok değişti ve değişiyor. Bugünün sorunları benim gençliğimdeki sorunlardan çok farklı. Dolayısıyla bugünün gençliğinin yaşamı, sorunları ve sorumlulukları benim gençliğimdekilerden çok ama çok farklı. Bizim kuşak dünya tarihinin en ilginç, en çalkantılı dönemlerini yaşadı. Savaşlara, kıyımlara, devrimlere, rejimlerin doğuşuna ve çöküşüne tanık oldu. Bugünün gençleri bu bakımdan bence hem şanslı hem şanssız. Ben kendi gençliğimde beni rahatsız eden şeyleri unutmadım. Yaşlı kuşağın davranışlarını, akıl verme havalarını, tepeden bakmalarını, sen ne bilirsin hele bir büyü demelerini ilerde asla uygulamayacağıma daha o zaman ahdettim. Bunun zararını değil faydasını gördüm. Gençlerden çok şey öğrendim ve öğreniyorum. Genç dostlarım, arkadaşlarım var. Kuşkusuz onlar da benden bir şeyler öğreniyorlardır. Onun için benim gençlere değil yaşlılara söyleyeceklerim olabilir. Kabil olduğu kadar gençleri anlamaya, sorunlarını görmeye, onların ilgi alanlarına ilgi duymaya, onlardan kopmamaya çalışın. Genç kuşakla yaşlı kuşak arasındaki ilişkilerde bence en büyük gereklilik karşılıklı güvenin kurulmasıdır. Güvenli ilişkiler pek çok sözden, nasihatten söylemden çok daha etkilidir. n Giderayak Anılarımdaki Nâzım Hikmet / Gün Benderli / İletişim Yayınları / 215 s. 6 30 Ocak 2020