30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİNA AKŞİN’DEN ‘SAVAŞ VE ETNİK TEMİZLİK YUMUŞATILMIŞ SEVR DÖNEMİ’ ‘Lozan, savaş kadar güçtü!’ Prof. Dr. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele adlı mikrotarih incelemesinin dördüncü cildinde, İstanbul’da Tevfik Paşa hükümetinin kuruluşundan Sakarya Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasına kadar uzanan gerilimli zaman dilimini belgeleriyle ele alıyor. NECATİ SAVAŞ GAMZE AKDEMİR [email protected] Prof. Dr. Sina Akşin, Savaş ve Etnik Temizlik Yumuşatılmış Sevr Dönemi’nde; Çerkes Ethem olayından, Türkiye Komünist Fırkası ve Mustafa Suphi’ye, Enver Paşa’nın çeşitli hamlelerinden Talat Paşa’nın öldürülmesine, Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis’te verdiği mücadelelerden Londra Konferansı’na, İnönü zaferlerine ve Sakarya Meydan Muharebesi’ne kadar sürecin tüm kritik noktalarını birbirine bağlayarak inceliyor. Kitap, emperyalist devletlerin Milli Mücadele’nin başarıları karşısında Sevr’de Ölüm’ü dayatmaktan Yumuşatılmış Sevr noktasına gerilerken, Batı Anadolu ve Marmara bölgelerinde yer yer etnik temizlik boyutunu alan Yunan zulmünü kendi isteklerini dayatmak için bir araç olarak nasıl kullandıklarını da vurguluyor. Akşin, incelemesinin beşinci ve son cildini ise Sakarya Zaferi’yle başlatıp Saltanatın kaldırılmasıyla bitirmeyi planlıyor. UZLAŞMA! n “Tevfik Paşa Hükümeti’nin başa geçmesi çok önemli bir dönüm noktasının ardından olmuştur. Bu dönüm noktası Konya İsyanı’nın 16 Ekim 1920’de bastırılmasıdır. Böylece Vahdettin’in demokratik ulusçu harekete karşı Ali Galip komplosuyla başlatmış olduğu İç Savaş son cephenin de çökmesiyle yenilgiyle sonuçlanmış oluyordu. Milli Mücadele zorla ezilemediğine göre onunla uzlaşmaktan başka çare kalmıyordu. Bu mantık Vahdettin için olduğu kadar İtilaf Cephesi için de geçerliydi.” Buradaki uzlaşmadan anlaşılan nedir? Uzlaşma deyince öncelikle Padişahın ve Hilafetin Ankara’yı tanıması demekti. Ama tanımak yetmeyecekti. Uzlaşmak için Sevr Anlaşması’nın kimi hükümlerini hafifletmek gerektiğini görüyorlardı. Vahdettin hükümeti ve İtilaf pazarlığa hazırdılar. İtilaf hafifletmeyi en azda, İstanbul hükümeti ise en çokta tutmak istiyorlardı. Sorun şu ki, Ankara hükümeti Sevr’i toptan reddediyor, Misakı Milli’yi öne sürüyor ve bu uğurda ölmeye hazır olduğunu açıklıyordu. SAHİCİLİĞİ KUŞKULU MEKTUP! n Tevfik Paşa Hükümeti hemen kurulduktan sonra İngiliz istihbaratının ele geçirdiği iddia edilen, Mustafa Kemal’in Ahmet İzzet’e yazdığı ve Büyük Millet Meclisi’nin barış koşullarını sıraladığı öne sürülen mektubun içeriğinden söz eder misiniz? Bu mektup yalnızca İngiliz istihbarat kaynaklarında var. Başka bir kaynakta yok. O bakımdan sahiciliği kuşkuludur. Üstelik Mustafa Kemal, ileri sürdüğü iddia edilen barış koşullarının beşinci maddesinde güya Yunan kuvvetlerinin derhal boşaltacağı Türk topraklarının bir barış gücü olarak İtilaf kuvvetlerince işgal edilmesini istemiş oluyor. Türk kuvvetlerinin o sırada Fransızlar ve İngiltere’nin hesabına savaşan Yunanlılarla kanlı bir mücadele yürüttüğü düşünülürse; Atatürk’ün İngiliz ya da Fransızların tarafsız bir barış gücü işlevini görebileceğini düşünmüş olabileceği olasılığı çok zayıf görünüyor. ‘ATATÜRK GEREKİRSE YUMUŞATILMIŞ SEVR’İ KABUL EDEBİLİRDİ AMA...’ n “İtilaf’ın elindeki sopa” diye nitelediğiniz Yunanistan’a “cömertçe” verilen topraklar ve ABD Başkanı Wilson’ın yine “cömertçe” çizdiği Ermenistan sınırları kaldı ki zaten Sevr’i kesinlikle kabul etmeyen Ankara Hükümeti gibi temel di namikler düşünüldüğünde; İstanbul Hükümeti imzalamış olsa da onaylattıramadığı için yürürlüğe giremeyen Sevr’in, son çare yumuşatılması gerekiyordu. İzzet Paşa Heyeti’nin görevi de buydu. Fakat... Mustafa Kemal o anlardan itibaren, Damat Ferit’in istifasından Büyük taarruz’a kadarki dönem olarak nitelediğiniz ‘Yumuşatılmış Sevr’e karşı nasıl bir taktik izledi? Öyle görünüyor ki Atatürk başından beri Yunanlıları denize dökmek senaryosunu düşünüyordu. Misakı Milli’nin ancak bu yolla gerçekleşebileceğini görüyordu. Nitekim denize dökmek senaryo su yüzde yüz gerçekleştiği halde, sekiz uzun ay süren Lozan, savaş kadar güç bir süreç olmuştu. Ama Atatürk gerçekçi bir siyaset adamıydı. Sanırım gerekirse yani Yunan ordusuna yenilmek ya da onunla “berabere kalmak” durumunda, yumuşatılmış Sevr’i kabul edebilirdi. Sakarya’dan sonra sanki bir “berabere” durumu vardı. Ama ne Türkiye ne Yunanistan buna hazır değillerdi. Kesin bir sonuç istiyorlardı. Atatürk istilacı, etnik temizlikçi Yunan ordusunu mutlaka denize dökmek istiyordu. TÜRK DEVRİMİNİN FARKI VE GÜCÜ n Mustafa Kemal Milli Mücadele’nin programını ta başından bu yana bağımsızlık üzerine kurmuştu. Hakimiyeti Milliye’deki yazılarda bu nasıl ortaya konuluyordu? 1 Aralık 1920’de Hakimiyeti Milliye’de (sonraki Ulus gazetesi) çıkan “Harp ve Sulh” başlıklı, imzasız başyazı Ankara’nın neler düşündüğünü çok güzel anlatıyor. Bilindiği gibi bu gazetedeki imzasız başyazıların çoğunun yazarının Mustafa Kemal olduğu düşünülmektedir. Yazıda Sevr’in yumuşatılmasının Ankara’ca kabul edilmeyeceği vurgulanıyor: “... onun (Sevr’in) büsbütün kaldırılması dahi bizi yaşatacak ve selâmete çıkaracak bir hâl meydana getirmeyecektir.” n Sakarya’nın arifesinde Türk devriminin Fransız ve Rus devrimlerinden daha “yüksek ve büyük” olduğunu söyleyen Mustafa Necati için “yerden göğe haklıdır” diyorsunuz. Nedenleri ve kıyaslarıyla bu düşüncenizi burada da açar mısınız? “Fransız Devrimi, Fransa’da gelişmiş kapitalizmin egemen feodalizme zorla kabul ettirdiği, fakat doğal olan bir sonuçtu. Rus Devrimi, az gelişmiş Rus kapitalizmi ortamında devrimci bir kadronun zorladığı yarı doğal bir sonuçtu. Türkiye’de kapitalizmin, çağcıllığın hemen hiç gelişmediği bir ortaçağ toplumu vardı. Burnunun dibindeki matbaayı üç yüz yıl gecikmeyle kabul eden bir toplum... ATATÜRK MUCİZESİ Rusya’da köktenci ıslahatın mimarı Petro, 18. yüzyılın başlarında (1682 1725) hükmetmişti. Osmanlı’da köktenci ıslahatın mimari yani Petro’nun benzeri II. Mahmut’tu. 19’uncu yüzyılın başlarında (1808 1839) padişahlık yapmıştı. Bu zaman farkından şöyle bir çıkarsama yapıyorum: Rus toplumu Tük toplumundan kabaca yüz yıl geriydi. 1917’de Rus Devrimi olduğunda, gerisinde dünya çapında Rus romancıları, besteciler, bilim insanları gibi bir birikimi vardı. Bu söylediklerim Mustafa Necati’nin büyük bir öngörüyle Sakarya öncesinde dile getirdiği yazgısını doğruluyor. Türk toplumunun 1920’den 1945, 1960’ye kadar gerçekleştirdiği ilerleme olağanüstüydü. Bu mucizeyi ancak mucize bir önder, bir dahi Atatürk sağlayabilirdi. Ne yazık ki 1945’ten sonra Türkiye, Atatürk yolundan sapmış, karşıdevrime teslim olmuştur. Dolayısıyla ilerleme aksamış, hatta pek çok alanda gerileme olmuştur. n Savaş ve Etnik Temizlik Yumuşatılmış Sevr Dönemi / Sina Akşin / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 504 s. 12 30 Ocak 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle