Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PERİDE CELAL’den ‘DAR YOL’ Dar Yol’dan izdüşümler* Benimle yaşıt Dar Yol ’u 1960’ların sonunda, bütün kitapların benim olmasını istediğim o coşkulu günlerde bulmuştum; Atmaca ’yla birlikte. Yirmilerine bir iki yıl var: Hem Dar Yol ’u hem Atmaca ’yı çok severek okuduğumu hatırlıyorum. Selim İleri B ehçet Necatigil Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde Peride Celal’in yazarlık, özellikle romancılık çabasını iki ayrı evreye ayırır. Yazar, başlangıçta “aşk ve serüven romanları” yazmıştır. İkinci evredeyse, “gözlem, sanat ve çözümleme yatırımlarıyla, öncekilerden çok ayrı ve Türk romanının gelişim çizgisi üzerinde ağırlığı olan” yapıtlar... Necatigil ikinci evreyi 1954 tarihli Üç Kadının Romanı’yla başlatıyor. Bence asıl başlangıç Dar Yol’dur. “Aşk ve serüven romanları”nda da hep yazınsal bir düzeyi tutturmuş Peride Celal, Dar Yol’la birdenbire dümdüz olanın, dramatik abartıların en aza indirgendiği kurmacının peşine düşmüştür. Daha ilk sayfadaki “giriş” bile, benzerine az rastlanacak kadar şaşırtıcıdır, hele o dönemlerin yerli romanları göz önünde tutulursa: Yazar doğrudan doğruya sahnede: Romanını nasıl yazdığını açıklıyor: Meliha’nın romanını yazmaya koyulmuşken, bir yan kişi, Cenan öne çıkmış ve ro mancıyı alabildiğine etkilemeye koyulmuş... Önsözü aşan ve kurgunun bu tuhaf, etkileyici girişi beni sonraları da etkiledi. Romanın bir iç meselesi gibi beliriyor ama romancının özeleştirisini de yansıtıyor; aradan çekilmeden, sözü Cenan’a bırakmadan romancıya son bir konuşma, dile getirme fırsatı. Sonra, olup bitenleri, artık Cenan’ın bakış açısından okuyacağız. İLK BASIM Peride Celal “rastlantı” deyip geçerdi. 1988’de “Dostum Selim İleri’ye” ilk basım Dar Yol’u şöyle imzalamış: “1949, İsviçre’den İstanbul’a geldiğim yıllar... İş peşine düştüğüm ve yeniden gazete kapılarını aşındırdığım... Kırk yıl sonra size imzalamak hüzün veriyor biraz.” Peride Celal eski yeni, bütün yapıtlarının kıyıcı bir eleştirmeniydi. “Gotik roman”a çok yakın Yıldıztepe’den (1945) mi söz açmışım, hemen susturur; tefrika halinde kalmış Rüyalar Evi’ni mi önemsiyorum, güler geçer... Belki bu sebeple Dar Yol’a da uzak duruyordu. Bütün ısrarlarıma rağmen bu incelikli romanının yeni ba sımına uzun yıllar izin vermedi. TÜYAP’ın onur yazarı seçilmeseydi, o günlerde Oğlak Yayınevi bu romanı yeniden basmakta diretmeseydi, belki yine Dar Yol’u unutuluş köşesinde bırakacaktı. Tereddütlerden sonra nihayet... Elbette diliyle, sözcükleriyle adeta boğuşarak: Otuzu aşkın yıl daha geçmiş, gelgelelim Dar Yol bence duyarlığından hiçbir şey kaybetmemiş 1940’ların Kadıköyü’nden, Fenerbahçesi’nden geriye ne kalmış: Çok tartışılabilir ama Cenan’ın hayatı algılayışı hâlâ çok genç. Tıpkı yaşlı yazar Sedad Kemal’in Cenan’a, yani gençliğe tutkusu gibi. Tıpkı Raif’in hiçliğe sürüklenişi gibi. Bir sahne, bir an var Dar Yol’da; Cenan, Meliha, yaşlı yazar Kalamış’tan Fener burnuna doğru yürüyorlar. Akşam oluyor. “Bahar akşamlarından biri…” Tramvay rayları cadde boyunca gümüş izler... Bu anın sonuna yetişenlerdenim; bu romanı belki bu yüzden bazen “görür” gibi oluyorum. Bir an da, Valikonağı Caddesi’ndeki evde, Peride Hanım’ın oturduğu giriş katında: Arkadaki çalışma odası, balkonundan bakımlı bahçelerin yüründüğü. Ciltli, eski Dar Yol’u orada imzalamıştı, ısrarımı kıramayarak... O akşamüstü kapaklı dolapta sakladığı dosyaları da göstermişti: tefrikalar, yarım kalmış ya da henüz bitirilmemiş öyküler, taslaklar; akıllara durgunluk verici bir yazı birikimi. Kim bilir, Dar Yol gibi nasıl örtbas edilmiş gizli defineler... Yarının, “öz” edebiyata gönül vermiş okurları, Peride Celal’in büyük yazı emeğine şaşıp kalacaklar, hayranlık duyacaklar. n (*) Peride Celal’in Dar Yol romanının yeni basımı için Selim İleri’nin sunuş yazısı. Dar Yol / Peride Celal / H2O Yayınevi / 320 s. / 2019. İSA KÜÇÜK’TEN ‘SARIŞIN VE KARA’ Şair bir kaymakamın romanı “Bize bu gömlek bol!” denip daraltılan bir anayasa öncesi ve sonrasında, roman kişisinin Daristan adını verdiği ilçede bir yıla yakın bir zaman dilimi, kişiler ve doğa yer alıyor Sarışın ve Kara ’da. ÜNSAL ÇANKAYA “U yuyamayacaksın!” demişti Melih Cevdet Anday. Uyuyamadım… Yazarına, “Hepimiz taşrada benzer şeyler yaşadık, yaşadıklarımız unutulmasın, onun da yaşadıkları unutulmasın, bulabildiğin kadar belgeye ulaş!” demiştim şair kaymakam hakkında. Yanıtında, “O parçaların, eksik kalmış şeylerin peşindeyim!” demişti. Bir solukta okudum. Boğazıma bir yumru yerleşti okumam ilerledikçe. Yaşadıkları ma benzer sıkıntıların, gözlemlerin, izlemelerin ve neredeyse kalabalık içinde çırçıplak hissetmeyi duydum ilerleyen sayfalarda. II. DÜNYA SAVAŞININ YİRMİ YIL SONRASI Önceliği camiye verdirip, okula verdirmeyen yapılanmaların ülkenin her yerinde ortaya çıkmaya başladığı yıllar… O yılları donmuş bir saat imgesiyle anlatmış İsa Küçük… Donduğu için mi durmuş zaman yoksa durduğu için mi donmuş bilinemeyen… Ben romanda anlatılan o yıllardan yirmi, yirmi beş yıl sonra bile aynı soğuk devlet yanıtlarına muhatap olduysam… Aynı gözönünde yaşamın ağırlığını duymuşsam… Aynı kurumlar arası ilişkilerin soğuk duvarlarına çarpmışsam başımı… Kırk yılda bir ülke için güzellikler düşleyen birkaç kişiye denk düşünce kendimi çölde vaha bulmuş saymışsam… Romanın kaymakamı Çağlar bir benzerini yaşamıştı o yıllar… İşte o nedenle bir solukta okudum, boğazıma takılan bir yumru ile. İyi bitse sonu diye diye. Şiir kazansa diye. Olmadı! Okuyanlar görecek ki sıradan bir öykü değil anlatılan. Yaşanan gerçeği, yazanın onlarca, yüzlerce kez aynısını yaşamak zorunda kaldığı ülke gerçeği. Bu romandaki şair kaymakam ya da sonra bu gerçeği romanla vermeyi düşünen sevgili arkadaşım ve daha başkaları da çok iyi biliyorum ki o çocuksu yürekleriyle görev yaptıkları her yerde benzeri acıları çekmiştir bu ülkede. İşte bu nedenle yazar, “Yaşanmış olaylar yazılmamışsa gerçekleşmiş sayılmaz” demiştir bence, belgelerini bulduğu olayları yaşamların savrulan yaprağından yazılı tarihin taşlarına kazırken. Sarışın ve Kara sadece iki renk değil bu kitabın içinde. Kimdir bu kitapta anlatılan şair ruhlu kaymakam? Şair mi önemli şiir mi, kimlik mi konu mu, okuyucu karar verecek bölümler arasında ilerledikçe. Herkes kendi arayacak şairini ve kitabı okurken bulacak izlerini. Herkes kendi bulacak yazanın dilindeki, okurken kendi içinde dönen hiç yazılmamış şiirleri. n Sarışın ve Kara / İsa Küçük / Arkeopera Yayınları / 318 s. / 2019. 4 2 Ocak 2020