29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ECE GAMZE ATICI’DAN ‘AİLE GELENEĞİ’ Sevdiğini öldürme geleneği Aile Geleneği bizim gibi toplumlarda kutsanan annelik müessesini, anne/çocuk evreni 21hakkındaki o tabusal alanı derin bir psikanaliz seansına sokmakta. . yy ikinci on yılını bitirmek üzereyiz ve içinde yaşadığımız dünyayı kavramak artık temel ne maktul anne / katil çocuk, iyi aile / daha iyi aile türünden yeni ama “parodileştirilmiş” ikili zıtlıklar belirmeye başlıyor. Atıcı romanını temellendirdiği bu yapıbozumcu metafizik dünyada, anlatıyı iki ana hiyerarşiyi bozmak 2 yeni absürd ikili yapılar kurarak, bu zihinsel yapıyı parodileştirmek. Tolstoy Anna fizik kurallarının parçaya bölmüş, iki otantik anlatıcı yarat Karanina’yı şöyle açar: ötesini gerektiriyor; kuantum deneyleri, mıştır: Ölmüş (yokolan) maktul / anne ve “Mutlu aileler birbirine nesnelerin interneti, tweet diplomasisi ve yaşayan (varolan) katil / çocuk. benzer, her mutsuz aile klonlamayı konuşmak zorundayız. nin ise kendine özgü bir Ece Gamze Atıcı’nın son romanı Ai GELENEK / GELECEK mutsuzluğu vardır.” Böy le Geleneği hayatı kavramayı kolaylaştı Atıcı’nın romanında metafizik; kurgu le bakıldığında gerçekçi ran yapı taşlarını, ikili zıtlıkları yok eden dan atmosfere hatta dile kadar birçok un Tolstoy aslında bir ikiliğe bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Met surda kendini gösteren bir yapıbozum işaret ederken onlar ara nin kendi iç metafiziğinde: Varoluş / yo malzemesidir. Yazar Derrida’nın vurgu sındaki hiyerarşinin de al koluş, suç / suçlu, iyi / kötü, mutlu / mut ladığı ikili zıtlıkların imhası ve iptali so tını oymaya başlamamış suz gibi ikilikler birbirine bağlı yapılar rununu iki teknik unsurla gerçekleştirir: mıdır? Zira bu cümle bi olmaktan çıkarılmakla kalmıyor yerleri 1 varolan temel ikili zıtlıklar arasındaki raz da şunu düşündürmez mi: Mutlu olmak bizi sı kıcı, sıradan biri mi ya pacak? Ya da şöyle bir inanış: mutsuz luk ve çekilen acılar bireye karakter ka zandırır. Edebiyat tarihinde çokça izle yeceğimiz bu “mutlu ama sıkıcı” hayat manzarasının renklerini çok zekice biraz da Tolstoy boyamıştır. Atıcı’da da mutlu aile/mutsuz aile ikiliği ve sorunsalı, iyi aile /daha iyi aile ikiliğine zekice ve bol oyunlu biçimde evrilir. İstanbul’da yaşayan Hikmet ve Sümer aileleri, yaşayışları, “aile gelenekleri” ile ilk bakışta birbirinin zıddı, ötekisi gi bi konumlanırlar. O çok bilindik zengin, eğitimli, iyi aileler ve dar gelirli, göre ce az eğitimli, sorunlu aileler zıt evreni... Ancak tam bir alttakiler/ üsttekiler ikili ği de değildir bu zira dünya Tolstoy’un mutlu/mutsuz ailelerinin yer aldığı dün yadan çok daha karmaşık ve kaotiktir. Buradaki farklılıklar tam bir zıtlık de ğil daha çok bir derece meselesidir artık. Mutlu olmak Hikmetler için bir “hedef” değil doğuştan edinilmiş bir özelliktir, Sümerler içinse mutluluk “bağlamdışı dır” (irrelevant), konuları o değildir! ÇİFTE CİNAYET Bu iki bağımsız dünya ve varoluşun yolu çok tuhaf, postmodern “tekinsizlik” kavramını selamlayan bir çifte cinayet olgusuyla kesişir: Kimin kimi, nasıl ve nerede öldürdüğü belirsizdir, olaylar adeta buzlu bir cam ardından, bir ölünün dumanlı kafasından aktarılmaktadır. Artık Hikmetler ve Sümerler iç içe geçmeye başlamıştır; ikili zıtlığın çözülüp birbirine dönüştüğü o büyülü âna tanıklık ederiz. Paradigma yavaş yavaş dönüşmeye başlar; refah ve bolluk manevi dünyadaki yoksulluğa evrilir; yakışıklı heteroseksüel bireyler birer çift yönelimli kuir’e, kazanan kaybedene, maktul katile, çocuk anneye dönüşmüştür. Ge lecek geleneği ele geçirir, bağlamsızlık “başıbozukluk” yeni normaldir; her iki ailenin oyun kurucusu “anne” figürleri ortadan kalkmış, dünya eski bilindik dünya olmaktan çıkmıştır. Bu noktada edebiyatta, felsefede ve psikolojide göstergesel değeri yüksek, sembolik ölümlerden bazılarını hatırlatmakta fayda var. Nietzsche’ye göre Tanrı öldü. Onu öldüren biziz ve artık insan hiç olmadığı kadar yalnızdır. İkinci sembolik ölüm; Dostoyevski’de baba katli olarak karşımıza çıkan ve çocuğun önce babasına ve onun “yasasına” başkaldırması ve babanın bir çeşit sembolik ölümüyle bireyleşmesi olgusudur. Bu sembolik ölüm, epistemolojik kopuş silsilesine önemli bir üçüncüyü eklemek Atıcı’nın metni için yol gösterici olacaktır. Lacan’a göre ise çocuk için temel kopuş ve bireyleşme süreci kendisiyle büyük özdeşleşme yaşadığı anne’den ayrılma ile başlar. Anneçocuk ikiliği ve ilişkisi ve sağlıklı bir kopuş, bireyin oluşumunun temelidir. Denilebilir ki Atıcı’nın metninde temel ikili zıtlıklardan biri anne/çocuk ikili yapısıdır. Ölü anne / Gelenek, Yaşayan çocuk / Gelecek ile durmadan çatışmakta, bu çatışma taraflardan birinin fiziksel dünyayı terk etmesiyle hız kesmeyerek, metafizik bir düzlemde devam etmektedir. Bu yönüyle “Aile Geleneği” özellikle bizim gibi toplumlarda kutsanan annelik müessesini, anne/çocuk evreni hakkında hiçbir reel yoruma ve bakış açısına izin vermeyen o tabusal alanı derin bir psikanaliz seansına sokmakta. Denilebir ki Türk edebiyatında bu “kutsal alana” böyle cesurca, gerçeğin aynalarından bakabilen ve şiirselliğini de kaybetmeyen pek az metin vardır. Aile Geleneği / Ece Gamze Atıcı / Doğan Kitap / 336 s. / 2019. 14 2 Ocak 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle