Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ALAIN BADIOU’DAN “BECKETT: TÜKENMEYEN ARZU” OKURLARA Beckett’in yazmayaşama uğraşı “Beckett: Tükenmeyen Arzu” kitabıyla Alain Badiou, felsefesine yoğunlaştığı yazara biçilen rolleri ve onunla ilgili oluşturulmaya çalışılan imajı parçalıyor. ALI BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr O yunlarında, metinlerinde ve mektuplarında ironik biçimde kalıpları eleştiren Samuel Beckett’i sınırlara hapsetmeye ve azizleştirmeye çalışanlar da çıktı edebiyat tarihinde. Biyografisini kaleme alan Andrew Gibson (Çeviren: Orhan Düz, YKY), Beckett’in, olağanlıkları aşarak alışkanlıkları eğip büktüğünü, “uygarlıkla barbarlık arasında yaşadığı” için yazdıklarında sınırları ortadan kaldırarak kendisini sürekli yenilemeyi bir ilke hâline getirdiğini vurguluyordu. Dolayısıyla hiza verilmekten hoşlanmayan Beckett, yaşar ve yazarken hiza çağının gereklerini elinin tersiyle itmişti. Alain Badiou da benzer bir şekilde okuduğu Beckett’in felsefesine yoğunlaşıyor. Beckett: Tükenmeyen Arzu kitabıyla Badiou, yazara biçilen rolleri ve onunla ilgili oluşturulmaya çalışılan imajı parçalıyor. ÜÇ ÖZNE Badiou, kendisini “katıksız Sartre’cı” diye tanımladığı 1950’lerde tanışıyor Beckett’in eserleriyle ve bu dönemi “beklenmedik olanla karşılaşma” şeklinde tarif ediyor. O sıralarda çoğunluğun yaptığı gibi Badiou da Beckett’i “absürdün, umutsuzluğun, boş gökyüzünün, iletilemeyenin ve ezeli yalnızlığın varoluşçu yazarı” olarak görüp yazarla ilgili kanaatlerin peşinden gidiyor, daha doğrusu sürükleniyor. Ta ki ondaki ölçülülüğü, cesareti ve kesinliği keşfedene kadar. Badiou bunu, Beckett’in felsefi soyutlamalarını kavrayınca anlıyor. “Örtük şiir” dediği ama asla tam bir şiir olmayan bu soyutlamalar kendini, felsefeyle ivme kazanan ve “Ben” ile “Diğeri” arasındaki ilişkide ya da ilişkisizlikte gösteriyor. Sorduğu soruları bazen yanıtlayan bazen de yanıtın soruyu oluşturduğu bir oyunla karşımıza çıkan Beckett, Badiou’ya göre kesin kararlılıkla ilerleyerek ritmini bulup koruyor; bu, İngilizce ya da Fransızca yazarken hiç sekteye uğramazken es’leri de iyi ayarlarken ritim ve es’ler, kimi zaman yoksunluğun ve sefaletin kimi zaman da patlamaların anlatımı oluyor. Derdini, söz ve sessizlikle ifade eden Beckett, Badiou’nun deyişiyle kasten yanlış yola saptırdığı bazı karakteri son nefeste dünyayı altüst edecek bir kimliğe büründürebiliyor. Sessizliğe bürünen dil, Badiou’ya göre Beckett, ölçtüğü sabrı yeniden kurup tersyüz eden kimliğiyle tam bir çileci. an geliyor uyanıyor. Beckett’in eserlerinde ko nuşan (söyleyen), anlamadan işiten (uzakta duran) ve sorgulayan (“Ben”i tanımlamaya çalışan) öznelerle karşılaştığımızı hatırlatan Badiou’ya göre bunlar, nihilist bir yok oluşu değil, “Geleni nasıl adlandırmalı?” sorusunu yanıtlama çabasını simgeleyince Beckett’in yazma uğraşı, özgürlüğün tüm koşullarını değerlendirmeye çalıştığı bir yolculuk hâlini alıyor. Bu yolda eksik anlatılar, olayı isimlendirme gayreti, temsiller, bekleyişler, gözden geçirmeler, zihnin uyanışı, monotonluk, uydurmalar, sorular, ikilikler, bekleyişler, uyum ve uyumsuzluk yer alıyor. BECKETT’İN ŞİİRİ Kesinliğin karşısına sanatsal muammayı, bulanıklığın karşısına ise “Öteki”yle yüzleşmeyi yerleştiren Beckett, Badiou’ya göre “boş gezinmenin gücünü, hareketsizliğin azabını, buyurganlığın hazzını ve anlatının icadını” getirip önümüze koyar. Beckett’in aşkla sürdürdüğü yazma ya da anlatma uğraşında, “başka hayat” ve nostalji gibi temaların varlığından söz ediyor Badiou. Özellikle tiyatro oyunlarında, engellerin karşısına dikilen karakterler, imkânsızlık ve gayrımeşruluk tehdidi altında arzuyu temsil ederek varlığını gerçekleştirme ısrarını ortaya koyan özne olarak beliriyor. Badiou’nun, tam bu noktadaki Godot yorumu dikkat çekici: “Şüphesiz ki Godot’nun kim olduğunu bilemeyeceğiz ancak onun, bir şeylerin gelişini arzulayanların bekleyişlerindeki inadın sembolü oluşu yeterli.” “Düşünmenin tükenmeyen arzusunun şiirini yazan” Beckett, Badiou’ya göre ölçtüğü sabrı yeniden kurup tersyüz eden kimliğiyle tam bir çileci. Güzelliği, yavaşça ve aniden icra eden yazar için sahne, hem hayat hem de onun dışında bir şey: “Varlığın boş sahnesi, her şeyin olup bittiği ancak hiçbir şekilde değişmeyen alacakaranlık ve burayı birdenbire dolduran fakat kimseye ait olmayan bir mekândaki yıldızlara ya da dünyanın tiyatrosunun uzaktaki perdesinin deliklerine benzeyen olaylar...” Badiou’nun bu cümlesi, Beckett’in düşünme ve yazma yani yaşama uğraşını anlatan örneklerden sadece biri. n Beckett: Tükenmeyen Arzu / Alain Badiou / Çeviren: Zeynep Turan / Sel Yayıncılık / 96 s. Köklü bir ailenin öyküsü... H ıfzı Topuz, Cumhuriyet dönemi ilk kuşağının birçok üyesi gibi ileri yaşına rağmen sürekli üreten, yurdun ve insanlığın sorunlarına kafa yoran bir bilge kişi artık. Topuz, annesinin hikâyesini anlattığı yeni biyografik romanı “Meyyâle’nin Ardından Nevbahar”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aile Öyküsü”nde Osmanlı’nın çöküşünden yirminci yüzyıl ortalarına kadar uzanan bir panorama çiziyor. Gül Atmaca, Hıfzı Topuz’la yeni romanını konuştu. Yükte hafif pahada ağır kitaplarıyla tanınan Orçun Türkay, “Tunç Bey” adlı anlatısında yitirilen babanın geçmiş zamandaki izini sürüyor. Nitelikli her yapıt gibi Türkay’ın anlatısı da zengin ve yoğun bir okuma deneyimine çağırıyor okuru. Nedret Tanyolaç Kılıçeri değerlendiriyor Türkay’ın anlatısını. Hasan Cemal günümüzün önemli gazetecilerinden biri. On üçüncü kitabı “Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor”da, hem hayat hikâyesini hem de dünün ve bugünün siyasetini yazıyor. Kitap Cemal ekseninde, yazarın kendi deneyimlerinin, umutlarının, başarılarının, yanılgılarının, yenilgilerinin, kaçışlarının ve mücadelesinin anlatımıyla Türkiye’nin yarım yüzyılına da tanık ediyor okuru. Orhan Baylı tanıtıyor Cemal’in kitabını. Bol kitaplı günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Direktörü: Deniz Tufan l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 35 Nisan 2018 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap