27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HASAN CEMAL’DEN “HAYAT İŞTE BÖYLE GEÇİP GİDİYOR” ‘Tarihin bir türlü tarih olamadığı ülkede’ “Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor”, Hasan Cemal ekseninde, yazarın kendi deneyimlerinin, umutlarının, başarılarının, yanılgılarının, yenilgilerinin, kaçışlarının, mücadelesinin anlatımıyla Türkiye’nin yarım yüzyılına tanık ediyor okuru. ORHAN BAYLI H ayat İşte Böyle Geçip Gidiyor başlığını taşıyan anı kitabının sunuşunda “Bu kitapta kendimi anlatıyorum. Ama kendimi anlatırken, kendi kendimle kim bilir kaçıncı kez yüzleşirken yalnız dünü değil bugünü de yazıyorum. Çünkü bu âlem memlekette geçmiş bir türlü geçmiş olamıyor, tarih bir türlü tarih olamıyor. Ve tarih her zaman paçamızdan çekmeye devam ediyor” diyor Hasan Cemal. Benzerlerinden farklı bir kitap bu; hem anı hem de otobiyografi, yakın tarihle bugünün, gündelik yaşamla siyasetin iç içe geçtiği yüz yıllık bir Türkiye panoraması. Ama odağında; hataları sevaplarıyla, yanılgıları, yenilgileri başarılarıyla bir Türkiye insanı/ aydını var: Tarihle olduğu kadar kendi yaşamıyla da yüzleşen, kendine olduğu kadar okura da hesap veren bir yazar insan... Hasan Cemal kendini gizlemiyor, hatalarına mazeret uydurmuyor, okura çıplak görünmekten çekinmiyor. Belki kendine fazla güvenmenin ya da yaşadığı çağın önemli anlarına tanık olmanın verdiği; dünyaya, yaşama, kendine yukardan bakabilme yetisi ve tevazu kazanmanın sonucu. Yine bu yüzden belki, yazarın daha önceki kitaplarında, tanıdığı kişileri değerlendirirkenki kimi hırçınlıklarına (mesela Cumhuriyeti Çok Sevmiştim kitabı) bu kitapta rastlanmıyor. CEMAL PAŞA’NIN TORUNU OLMAK... Aile tarihlerimizin kimliklerimizin, kişiliğimizin oluşmasına etkisi, psikolojide çeşitli boyutlarıyla ele alınan bir konu. Bu etki kuşaklardan kuşaklara aktarılıyor, bazen bir tekrar bazen de tepki olarak kendini gösterebiliyor. Hasan Cemal’in hepsi birbirinden ilginç çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemi anılarında Cemal Paşa’nın torunu olmasının izlerini sürüyoruz. Bâbıâli baskınıyla imparatorluğu ele geçiren ittihatçı Enver TalatCemal Cuntası’nın ünlü adı, 1915 Ermeni tehcirinin uygulayıcılarından, 1922’de Tiflis’te Ermeni Taşnak komitecilerinin düzenlediği suikastta öldürülen Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal’in; Ermenilere, Kürtlere ve devlet zulmünün ezdiği bütün halklara yürekten yakınlığı, biraz böyle bir aile tarihinin sonucu belki de. Gazetecilik hayatı boyunca dünyanın çeşitli yerlerinde karşısına çıkan “Dedemi dedeniz öldürtmüş” türünden tepkiler, Şam’da Merje Meydanı’nda bir zamanlar Cemal Paşa’nın karargâhı olan binanın önünde fotoğraf çektirdiği ihtiyar şipşakçının, “Burada ülkeyi işgalden, sömürüden kurtarmak isteyenleri seffah Cemal (Cellat Cemal) idam etmiş” demesi ya da dedesini vuranların torunlarıyla Erivan’da karşılaşmalarında hissettikleri... Öte yandan, aristokrat bir çevreden, zengin bir aileden geldiğini düşündüğünüz Hasan Cemal’in yoksul değil ama dar gelirli bir aile ortamında yetiştiğini, babaları önemli mevkilerdeki, zengin ve seçkin arkadaşları gibi koleje gitmek istediğinde “Haso, paramız yeterse gideceksin koleje” cevabını aldığını ve paranın yetmediğini, çocukluğunda ve ilkgençliğinde futboldan başka hevesi olmadığını, ilk takım elbisesinin Siyasal’da baloya gidebilmesi için diktirildiğini, namaz kılmayı nasıl öğrendiğini ve babasının “Haso, sen bırak bu işleri, git futbolunu oyna” demesi üzerine futbolu tercih ettiğini zaman zaman keyifli, zaman zaman da kederli anı parçacıklarıyla izlerken Hasan Cemal’in aynasında bir dönemi de izliyoruz. Kitapta, Türkiye’nin yer yer dünyaya uzanan elli yıllık tarihsel, siyasal panaromasıyla karşılaşıyoruz. Hasan Cemal ekseninde, yazarın kendi deneyimlerinin, umutlarının, başarılarının, yanılgılarının, yenilgilerinin, kaçışlarının, mücadelesinin anlatımıyla, yarım yüzyılın tanığı oluyoruz. 19671968 döneminin Mülkiye ortamı, sola yöneliş, devrimin yolunun askerî darbe ile açılacağını sanmak... Kitapta Hasan Cemal’in elli yıllık gazetecilik serüveni, merkezin Türkiye olduğu bir dünya seyahati gibi yakın tarihin önemli olayları, anları ve kişileriyle, dünyanın ama özellike Türkiye’nin en tepelerdeki siyasî aktörlerinden bazen dedikodu kıvamında ilginç anekdotlarla anlatılıyor. Daha çok köşe yazarı olarak tanınırken aslında alanda çalışmayı, muhabirliği sevdiğini, döneminin önemli olaylarının hepsini yerinde izlediğini, yazılarına yaptığı atıflarla öğreniyoruz. Irak’ta, Bosna’da, İsrail’de, Suriye’de, Afganistan’da ve asıl Güneydoğu’da, Kandil’de olayları izliyor, soruyor, sorguluyor, yazıyor, tarihe not düşüyor. CESUR VE HÜZÜNLÜ BİR HESAPLAŞMA Yaşadıklarından ders çıkarıp yanıldığını açıkça söylemenin, yanılgının hesabını vermenin zaaf, hatta döneklik sayıldığı, yanılgıda ısrarı devrimcilik sanan kimilerinin kişileri yıpratmak için aleste beklediği bir ortamda Hasan Cemal cesur bir iş yapmış. Siyasîideolojik birçok konuda kendi pozisyonunu tartışıyor. Kendini haklı çıkarmak için değil, açıklamak ve yanlış yaptım, eksik yaptım diyebilmek için. Yazar, kitabın pek çok yerinde, özellikle “Ben dönek miyim?” bölümünde, hem kendisiyle hem de kendisine dönek diyen zihniyetle hesaplaşıyor: “İnsanın ben değiştim demesi kolay değildir. İnsanın kendi içindeki taşları yerinden oynatması acı verir” diyor yazar. Bu yönleriyle Hasan Cemal’in kitabı insanın, hele ki geniş okur kitlesi önündeki yazarın kendini anlatma çabası olarak da okunabilir. Öte yandan; ülkesini, demokrasiyi, özgürlükleri, barışı dert etmiş Türkiyeli bir çağ aydınının, şu günlerdeki hayal kırıklıkları, bunalımı, kederi sayfalar arasında gezinip duruyor. “73 yaşındayım. 48 yıldır gazeteciyim. Hiç bu kadar mutsuz olmadım. Hukuk ve özgürlğün hiç bu kadar ayaklar altına alındığına tanık olmadım.” Ve yazarın kederini büyüten ülkenin acıları: “Kimse kaderiyle ölmüyor buralarda... Kaderinle ölmek buralarda lüks.” Kitabın sonunda yazar “Bitti mi yolculuk?” diye soruyor. Kitaba adını veren “Hayat işte böyle geçip gidiyor” sözü ve sorunun cevabı: “Daha bitmedi, çünkü tarih bir türlü tarih olamıyor bu memlekette... Hep eksik bi’şeyler vardır hayatta.” Başka bir yerde de: “Ben gazeteciyim. Dünyanın ve Türkiye’nin hallerinden, güncel olandan bir türlü kopamıyorum. Sanki hep filmin sonunu görecekmişim gibi yaşamak benim hayat tarzım olmuş. Filmin sonu ne mi? Özgürlük, demokrasi, barış... Şu günlerde hepsi benim dünyama o kadar uzak ki...” Kitap, ilginçliğini, sürekliliğini ve kolay okunurluğunu, ilk bakışta dağınıklık, sistemsizlik izlenimi veren kurgusundan alıyor. Tarihsel çizgi izlemeyen, bölümler arasında konu bütünlüğü gözetmeyen, parça buçuk, dağınık, bir oraya bir buraya konan kelebek uçuşu tarzı anlatım bilinçli bir tercih mi, çalakalem bir yazım mı? Ana metin, dikkatin dağılmasına imkân vermeden, yer yer edebiyat tadında akıp gidiyor. Öte yandan yazılardan alıntılar, bazı günlük parçaları, özellikle de Günlüğümden Son Notlar bölümü, zaten yoğun olan 680 sayfalık metni gereksiz uzatıyor. Sanki, her şeyi buraya koyayım da olsun bitsin, denmiş duygusu veriyor. Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor, Hasan Cemal kadar, hatta ondan daha çok ülkemizin dününü, bugününü ve kendimizi tanımak açısından okunması gerekli bir kitap. n Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor / Hasan Cemal / Everest Yayınları / 680 s. 14 5 Nisan 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle