23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Mukaddes bir ızdırap şarkısı gibi gelip geçti, o!’ Kemal Ahmet’in kısa ve öz anlatımı var ama bu kısalığa rağmen başarıyla geliştirdiği kurgu ile olayları özellikle diyaloglarda çok çarpıcı olarak anlatmayı başarıyor. “Sokakta Harp Var!”, bir dönemi yansıtan bir belge olarak da değerlendirilebilecek bir eser. Yazarının öyküsü ile birlikte okunduğunda daha da çarpıcı bir hâle geliyor. B iyografisi çok kısa çünkü hayatı kısacık. 1904’te doğmuş 1933’te ölmüş. Bu kısacık hayata, kısacık bir roman ve bir öykü sığmış ancak. Kemal Ahmet, Yüksek Ticaret Mektebi’ni bitirdikten sonra gazeteciliğe başlamış. Halk, Cumhuriyet, Yarın ve Haber gazetelerinde çalışmış. Veremden ölmüş. Kuşkusuz Ahmet’in adının günümüzde de tanınıp bilinmesinde Nâzım Hikmet’in “Kemal Ahmet” adlı şiiri önemli bir rol oynuyor: “Kafası/ yüzde yüz uygun muydu kafama/ Bilmiyorum, ama/ O benim soyumdandı/ Etiyle kanıyla değil, belki de heyecanıyla değil/ Batırıp parmaklarını kanayan yarasına/ Beyninin ışığını sattığı için/ Bir ekmek parasına” dizelerini okuyunca hemen anımsıyoruz. Tek kitabı Sokakta Harp Var!, 1932’de İstanbul Numune Matbaası’nda basılmış. Ölümünden bir yıl önce. Kitabın son sayfalarında Ahmet’e “Yazdığın kâfi” deyip “beş formadan fazla cevahir yumurtlarsan kitap basamam” diyen Serkis Zeki de matbaanın sahibi. Kitabın kapak düzenini de, kapaktaki deseni de Arif Dino yapmış. İkinci baskısı 1970’te Habora Yayınları’ndan çıkmış. Bu baskı, ‘Ağlayan Nar’ ile ‘Gülen Ayva’ adlı öyküsünü de içerdiği için Ahmet’in bütün eserleri olarak da anılabilir. Kitabın girişinde yer alan Hüseyin Avni Şanda’nın önsözü Kemal Ahmet hakkındaki en önemli ve temel bilgi kaynaklarından. HER SÖZCÜK BİR ÖYKÜ Kemal Ahmet’in eserleri otuz sekiz yıl sonra yeniden basıldı. (Sokakta Harp Var!, Mart 2018, Edebi Şeyler Yay.). Kitabın başında Ali Çakmak’ın 43 sayfalık kapsamlı bir önsözü var. Bu önsözle hem Kemal Ahmet’in yaşamını hem de Ahmet’in eserleri ile yaşadığı dönemin koşullarını da dikkate alarak değerlendiri yor Ali Çakmak. Ahmet’in yaşam öyküsüne ve eserlerine dair çok önemli bir katkı olmuş yazdıkları. Böylece eseri ve neden önemsenmesi gerektiğini de daha doğru konumlandırabiliyoruz. Kemal Ahmet, ‘Ağlayan Nar’ ile ‘Gülen Ayva’yı ölümünden önce bir lise öğrencisi olan arkadaşı Ahmed Cevad’a, bastırması vasiyeti ile vermiş. O da Kemal Ahmet’in ölümünün birinci yıldönümünde bastırmış. Sekiz sayfalık bir kitap. Millî Kütüphane kayıtlarına göre 1935’te Beyazıt’taki Bozkurt Matbaaası’nda basılmış. Ölüm yılının bile tartışmalı olduğunu belritiyor Ali Çakmak. 1934 deniyor ama belgelere göre 1933 olması gerek. Ölümünden bir yıl sonra adı çevresinde gelişen tartışmalar olma saydı Ahmet de birçok emekçi gazeteci gibi bu dünyadan adı pek anılmadan gelip geçecekti kuşkusuz. Bu tartışmaları yaratan, başta Orhan Selim takma adıyla yazan Nâzım Hikmet olmak üzere, Suat Derviş ve Naci Sadullah gibi arkadaşlarının yazıları ve onlara tepki olarak verilen cevaplarla tartışma büyümüş. Ahmet, bu tartışmanın konusu olmuş. Ona olmadık yakıştırmalarda bulunulduğunu da umulmayacak bir önem atfedildiğini de düşünebiliriz. Ahmet’in yaşamöyküsü çok kısa ama hemen her sözcük bir öykü barındırıyor. Halk, Cumhuriyet, Yarın ve Haber gazetelerinde çalışırken yaşadıkları birer ibret hikâyesi olarak anılabilir. Hakkı yenen, yaptıkları taktir edilmeyen, karın tokluğuna çalışan tipik bir Cağaloğlu emekçisi Kemal Ahmet. İş seçmemiş. Ne iş bulduysa çalışmış. İstihbarat elemanı da muhabir de, yazı işleri müdürü de olmuş. Arif Oruç’un Yarın gazetesinde yazıişleri müdürü olarak çalışması, başının derde girmesine de komünist diye anılmasına da neden olmuş sanırım. Ama öncesinde de o zamanlar gazetelerde konu edinilmeyen işçilerle ve sorunlarıyla ilgili haberler yazdığı için eleştirilip küçümsendiği belirtiliyor. Gazete yöneticileri işçilerin sorunlarını değil patronlarının başarı hikâyelerini görmek ister haber olarak. Ali Çakmak’ın da dikkat çektiği tütün işçilerinin örgütlenip dernek kurduğu haberini birkaç satırda yazdığı iddiası ısrarla yalan lanmış ve nihayetinde Ahmet’in Cumhuriyet’teki işine mal olduğunu düşünebiliriz. Ölümünün ardından pek iyi anılmıyor Ahmet. Nâzım Hikmet için bardağı taşıran damla Ahmet’in en son çalıştığı gazete olan Haber’de, hem de kendi yazdığı sayfada bu muameleye uğraması. Haber’deki yazıya karşılık olarak Yarım Ay dergisinde tam dört yazı birden yayımlanır. Ahmet’in içkiden öldüğü iddia ediliyor ama arkadaşları onun kötü koşullarda fazla çalıştırılmaktan verem olduğunu biliyor. TEK PARTİ DÖNEMİNDEKİ GÜNDELİK HAYAT Ahmet’in, gazetelerde haberlerinin yanı sıra öyküleri de yayımlanmış. Bunlardaki toplumcu bakış açısının dikkati çektiği anlaşılıyor. Sokakta Harp Var! bu birikimin ürünü. Nâzım Hikmet, kitabın 1932’nin en kuvvetli ve realist eseri olduğunu söylemiş ve bir yazısında kitaptan söz etmiş. Sokakta Harp Var! kısacık bir roman, bir novella ama dönemin ruhunu da kahramanlarının trajedilerini de başarıyla yansıtıyor. Romanın kahramanı Mehmet Neşe, Zonguldak’taki işinden çıkartıldıktan sonra İstanbul’a geliyor. Daha vapurdan inerken şahit olduğu küfecilerin kavgası kitabın adına uygun bir durumla karşılacağının haberini veriyor; Sokakta Harp Var! Yanına sığınacağı amcası ve ailesinin durumu da hiç içaçıcı değildir. Uzun süredir işsiz hâldeki amcası alkolik olmuştur. Sürekli içmekte ve karısı ile kızına zulmetmektedir. Aile büyük bir yokluk içindedir. Mehmet Neşe, yıllardır görmediği bir ilkokul arkadaşına rastlar ve onun yardımıyla bir gazetede iş bulur. Bir yandan gazeteciliği öğrenmeye çabalarken diğer yandan amcasının ailesini geçindirmeye çalışır. Bu arada kuzeni Emine’yle de yakınlaşırlar. Kızın onunla birlikte kaçıp kurtulmak istediği anlaşılır. Sokakta Harp Var’ın otobiyografik nitelikleri olduğu belirtiliyor. Özellikle gazetede yaşanan olaylar, bazı karakterlerin bildik gazetecilere benzemesi Kemal’in yaşadıklarını romanına yansıttığını düşündürüyor. 1930’larda nasıl bir gazetecilik yapıldığını da somut olarak örnekliyor. Romanın esas önemi ise tek parti dönemindeki gündelik hayatı yansıtması. Bir yandan yokluktan yararlanıp gittikçe zenginleşenler diğer yanda yiyecek ekmek bile bulamayan yoksullar vardır. Mehmet Neşe bir gazeteci olarak her iki kesimin yaşamlarına da şahit olur. Zaten gazetede yaşananlar da sokakta yaşananlardan pek farklı değildir. Gazete patronları, gazetelerini kullanarak gittikçe zenginleşir ya da siyasi olarak milletvekilliği gibi önemli konumlara gelirken gazeteciler ve özellikle matbaa işçileri tam bir sefalet içindedir. Maaşları çok azdır ve çoğunlukla maaşlarını zamanında ve tam olarak alamazlar. Ahmet’in kısa ve öz anlatımı var. Ama bu kısalığa rağmen başarıyla geliştirdiği kurgu ile olayları özellikle diyaloglarda çok çarpıcı olarak anlatmayı başarıyor. Sokakta Harp Var!, bir dönemi yansıtan belge olarak da değerlendirilebilecek bir eser. Yazarının öyküsü ile birlikte okunduğunda daha da çarpıcı bir hâle geliyor. n 10 5 Nisan 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle