23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com ÖYKÜDENLİK... Halil Genç; ‘Damlalar’… sEıdneabviıy..a. tın ‘aşk’la Sanatsal formların sonsuz bir açılımla yansıtımı olmasaydı bunca etki gücüyle ortalığa yayılıp da varlık gösterebilir miydi aşk? İnsan elbet aşklar yaşardı yaşamaya ama yaşadıklarından bir büyük evren kurup “aşk ritüeli” yaratamazdı yine de… D oğayla tarihin zoru, toplumsal yaşamdaki değişimler, bunun gündelik uğraklardaki yansıması, insan karakterinin tutkularla karmaşıklaşan sayfaları, ilişkilerin ayrıntıya dayalı katmanları, kişiyi yaşadığı gerçeklikten koparan düşler, daha neler neler hep sanat yoluyla bilinir, bir evreden ötekine taşınır olmadı mı? Böylelikle birbirini etkileyip tetikleyerek gelişimini sürdürmedi mi insan? Uygarlığın döşeli taşları da sanat aracılığıyla daha yakından tanınır hâle gelmedi mi? Kuşkusuz “aşk” olgusu da sanat yapıtları aracılığıyla toplumları derinden etkiledi. Şiirden düzyazıya, resimden müziğe, danstan yontuya, tiyatrodan sinemaya öylesine geniş yer buldu ki kendisine aşk, biz, geçmiştekiler kadar günümüzdekileri de bunların aracılığıyla daha yakından tanımaya, içselleştirmeye koyulduk… Halit Ziya’nın, romancılığımızda çığır açan yapıtı Aşkı Memnu’dan şu kadar yıl sonra uzun bir atlamayla bugüne gelindiğinde sessiz bir aynadan Boğaz’a vuran İstanbul yaşamı, bunun eleştirel bağlamdaki keskin göstereni aile yapısıilişkileri, yine romanlar yoluyla yeniden işlenerek önümüze geliyor. Aşklar da tabii… Kaldı ki “aşk” bilimin ve felsefenin konusu olarak edebiyat için canlı ve deneysel bir yonga. Özellikle romancılar, bu etkimelere Mehmet Eroğlu kucak açıp roman evrenindeki dolantıları kurup karakterleri yapılandırırken alabildiğine yararlanıyor bu birikimden. Yazarlar, böylelikle kurmacalarına zengin açılım da kazandırıyor aynı zamanda. MEHMET EROĞLU ROMANINDA “AŞK”… Mehmet Eroğlu, yayımladığı son iki romanında, farklı evrenler üzerine yerleştirdiği karakterleriyle “aşk” sorunsalını odağına alıp bu doğrultuda geliştiriyor anlatısını. Yan hikâyeler eşliğinde yapıtı örüntülerken sorunsalın okur nezdinde de karşılık bulması, bunların tartışılıp farklı ufuklara yol alınması için çabalıyor. Eroğlu’nun iki yapıtından ilki Mermer Köşk (2017), öteki Kıyıdan Uzakta (2018). İletişim’in yayımladığı kitaplardan Mermer Köşk, toplumsal yaşamda olup bitenlere, bu arada görünmez sanılmış ya da gölgelenmiş alanlara ışık düşürürken dip kıyı her yana uzanarak aşk sorunsalına eğiliyor. Mermer Köşk, son yıllarda çalkantılarla yaşananları romana taşırken Kıyıdan Uzakta, birebir aşkın tartışıldığı, dramatik doku eşliğinde olsa da bir çalım deneme tadı da yayan anlatısal doygunluğuyla dikkat çekiyor. Roman evrenindeki egemenliğini, karakterlerinden yansıyan şaşmaz temellendirme becerisini daha ilk satırlardan ele veren, bunu yazınsal somutlamayla gösteren Eroğlu, yan anlam ağlarıyla işlevsel ayrıntıları dağıtıp yerleştirirken de hünerini sürdürüyor. Onun bu yetisi, kırk yıla varan roman deneyiminin ilk örneklerinden bu yana apaçık görülebiliyor. Gelişerek süren tutumu, özellikle yazınsal kavramsallaştırma temelinde artık parlak bir evreye geldiğini gösteriyor yazarın. Örneğin Mermer Köşk’te, derin bir debiyle günümüzün siyasal portföyüne uygun yaşam yayılımı akarken yazar anlatısını bu doğrultuda yönlendirmekle birlikte “aşk”la ilgisini yitirmediği gibi “sorunsal” olmaktan da çıkarmıyor kesinlikle olguyu. Anadolu kökenli bir büyük sermaye grubu, Demirler Holding olarak iş dünyasının karmaşık alışverişi içinde, Boğaz’da kendi köşklerindeki yaşamlarıyla yayılırken günlük siyasal yaklaşımların rüzgârı da eşlik eder buna. Ne var ki ailenin vârisi büyük kız otuzlarını aştığı hâlde henüz evlenmemiştir, “aşkı bekliyor”dur (21). Öncülüğünü yapacağı yeni bir iş atağı ilişkileri onu, yoksul, yetenekli bir hukukçuyla buluşturur. İki genç, iş yoğunluğunun basıncına karşı kendi özgürlüklerini ortaya koyabilecek midir peki? Amcası genç kızı uyarır âdeta: “Aşkın dış kabuğu coşkudur; kabuğun içindeyse sadece acı vardır”(36). Kaldı ki ilişki, kendi içinde yaşadığı çatışma kadar aileyle dışarıdakilerin dikkatini çekerek onlarda da gerginliğe yol açar. Kıyıdan Uzakta, “aşktaki acı” önermesiyle perde açıyor işte âdeta… KIYIDAN UZAKTA… Kıyıdan Uzakta, geri dönüşe dayalı bir “oda romanı” olarak okunabilir. Zaten Mehmet Eroğlu da Zühal’in Selim’e hitaben kaleme aldığı satırlar nedeniyle bunu “Uzun Mektup” olarak niteliyor: “İşte yazarak kendimle ve yaptıklarımla yüzleşeceğim”(20). Aralarında otuza yakın yaş farkı olan Zühal’le Selim ilk önce asistanhoca derken evlilik ilişkisi içinde bulur kendini. Altmışlarındaki Selim’in on yıl süren ara bekârlığından sonra evlendiği ikinci eşidir Zühal. Ne var ki iyi gitmeyen bir ilişkidir bu. Zühal’in, bu ilişkiye dönük sorgulamalara yöneldiği bir sıra Selim’in ilk evliliğinden kızı, babasının yanına çıkagelir. Zühal, ilişkisinde yön değişikliği yaşamaya koyulmuş, bir hesaplaşmaya girmişken tam, üvey kızının gelişiyle, bambaşka bir kapıdan içeri girer. Aşktan erotizme, cinselliğe, kopuştan ihanete ahlaksal temelde okur önüne alabildiğine farklı yelpazede bir çevren açan Eroğlu, bizi ciddi, yoğun bir düşünce fırtınasına buyur ediyor denebilir aslında yapıtıyla. Yalınkat okuma dışına çıkıldığında parıltılı alımlama olanağı barındıran bu derinlikli yapıtla ahlaksal bağlamda ciddi bir sorunsalı gündeme getiriyor aslında yazar. Böylece Vladimir Nabokov’un Lolita, Mario Vargas Llosa’nın Üvey Anneye Övgü, görece Yukio Mişima’nın Denizi Yitiren Denizci adlı yapıtlarındakine benzer bir ahlaksallık tartışmasıyla yüzleştiriyor okuru. Aşk üzerine yazılanları seven her kesimden insanın okumasında yarar olan bir yapıt Kıyıdan Uzakta. n H alil Genç, Heranuş (Notos Kitap, 2009), Kızıma Bir Yağmur Bulmalıyım (Akılçelen, 2015) adlı iki öykü kitabı sonrasında üçüncü öyküler demetini de yayımladı: Damlalar (Chiviyazıları, 2017). Öyküsünü, doğrudan değil, sırlı yüzeyiyle paylaşmayı benimsemiş bir yazar Halil. Bu nedenle metin, kulağa fısıldanan anlatı hâlinde kendisini var ediyor. Öykü evrenine lekelerle sızılırken içe dolan fısıltının kılavuzluğuyla yol alıyor okur. Bu çerçevede seçtiği sözcüklerin yumuşaklığı, duruluğuyla dikkati çekiyor. Okura da bu ılıklık geçiyor işte. Özellikle eylem ağırlıklı dramatik akslara yaslanmadan öyküsünü yapılandıran yazarın yer yer denemeye göz kırpıyormuş izlenimi bırakması bundan kaynaklanıyor. Çatışmayı da, çelişkileri de anlatısına içkin kıldığı bu fısıltıya bırakıyor yazar. Öykünün kendi iç dinamiklerinden gelen güce inanıyor. Örneğin, sıradan eskiciyken sokak sahafına dönüşen anlatıcısıyla ‘Bir Eskici’ öyküsü, kişideki değişimdönüşüm evresini yansıtırken bunu da somutluyor bir biçimde. Bunlarda ince örüntüler, esintilerle oluşturduğu iç sesle etki yaratırken okurunu bu büyüyle gezindirmeyi başarıyor sonuçta Halil Genç. Damlalar, hepimizin tek tek yaşamını sarmalayan, o en genel hayata dokunan içli öykülerle, en çok da bu yanıyla sıcak, buğulu bir etki bırakıyor, “ömrün yaşanmadan geçen zamanları”na inat (59). n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 18 5 Nisan 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle