Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NATSUME SOSEKI’DEN “MADENCİ” ‘Mükemmel bir boşluk’ Natsume Soseki’nin kaleme aldığı “Madenci”, değeri sonradan kavranmış bir kitap. Bunun en önemli nedeni yazarın epey basit bir dil kullanıp düz bir anlatıma yer vermesi. Soseki, hâli vakti yerinde bir çocuğun madenci olmaya ‘karar vermesine’ rağmen, hem yerin hem de zihninin ‘derinliklerine’ inemeyiş öyküsünü anlatıyor. ali bulunmaz alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Y irminci yüzyılın başında yayımlanan kitaplarıyla ülkesi Japonya’da bir okur kitlesi edinen Natsume Soseki, romanlarından önce haikularıyla tanınmıştı. 1908’de önce tefrika edilen, daha sonra kitaplaşan Sanşiro ise Soseki’ye büyük bir ün kazandırdı. Bu sırada depresyon başta olmak üzere birçok rahatsızlıkla boğuşan Soseki, Sanşiro’nun sinemaya uyarlanışını görecek kadar yaşayamadı. 1916’daki ölümünün ardından kitapları başka dillere çevrilse de asıl 2000’lerin başında dünya çapında tanınan bir yazar hâline geldi. Soseki üzerine araştırma yapanlardan bazıları, bugünlerde ağırlaşan insan ilişkilerindeki çıkmazları, yazarın henüz yirminci yüzyıl başında romanlarında işlediğini ifade etmişti. Kendisiyle aynı dönemde yaşayan Mori Ogai’yle (18681912) birlikte Japonya’nın yeni yüzyıla geçiş sürecindeki gerilimleri bireyler üzerinden yorumlayan Soseki, “Ben” ve “Başkası” temasının hâkim olduğu romanlarında geçmişbugüngelecek çizgisini, hayatla, hakikat ve hayalle birleştirmişti. Konuşkan iç sesi yansıtan bu kitaplar, ruhun dinginliği ile zihnin durmaksızın çalıştığı anları resmediyordu. Tabii bu satırlar, Japon edebî geleneği ve Uzakdoğu felsefesinin de bileşimiydi. Soseki, bazen bir insanın bazen de bir kedinin gözünden yaşamı betimlerken karakter çözümlemelerine de giriştiği, yer yer mizahi, çoğunlukla eleştirel ve alaycı anlatımı, hem kendi döneminin insanını ortaya koyuyor hem de geleceğin bireyine dair öngörülerde bulunuyordu. Toplumsal değişimi iliklerine kadar hissederken yüzü Batı’ya dönük ve ayakları geleneğin toprağına basan Soseki karakterlerinin, kent ve taşra arasındaki sıkışmışlığın da birer temsili olduğunu söyleyebiliriz: Hayatı zenginleşir, çevresi genişler ve önceki yaşamına göre çok daha mutlu görünürken masumiyetini yitiriyordu hepsi. Türkçeye çevrilen Gönül (Kokoro), Ben Bir Kediyim ve Sanşiro ile çevrilmeyen diğer romanlarındaki ana temalar böyle. Soseki’nin Türkçeleştirilen yeni bir romanı var şimdi karşımızda: Madenci, başta Haruki Murakami olmak üzere günümüzün Japon yazarlarını bir hayli etkilemiş bir kitap. AŞK ACISI Madenci, Soseki’nin kitapları içinde değeri sonradan kavranmış bir metin. Bunun en önemli nedeni yazarın epey basit bir dil kullanması. Buna yalın diyenler ve aslında Soseki’nin zorlu bir iş başardığını; o yalınlığın altına zengin bir cevher yerleştirdiğini düşünenler de var. Soseki, hâli vakti yerinde bir çocuğun aniden madenci olmaya karar verip hem yerin hem de zihninin “derinliklerine” inemeyiş öyküsünü anlatıyor. Elbette bu “aniden” kısmı, romanın bam teli. Anlatıcı ve romanın başkarakteri; dört bir yanını kaplayan bulanık fotoğraflar eşliğinde hızla, amaçsızca ve kaçarak yürürken kendisini bambaşka bir dünyadaymış gibi hissediyor. Alacakaranlık bir kaygı bu sanki; yol hiç bitmeyecek ve bir yere varmayacakmış duygusuna kapılıyor. Sonra “aniden” karşılaştığı Çozo’ya doğru yönelince hikâye açılıp saçılıyor. Anlatıcı, aile evinden kaçan ve daha önce hiç çalışmamış bir genç. Çozo ise ona bakır madeninde bir iş teklif ediyor. İş tecrübesi olmayan biri için hayli yüksek bir başlangıç bu. Unutmaya uğraştığı, kendisini âdeta sudan çıkmış balığa döndüren aşk acısı yüzünden evden kaçtığı düşünüldüğünde, anlatıcı için ilk bakışta maden, yürüdüğü sokaklar ve orman gibi bir sığınak. Ailesinden uzaklaşıp sokaklara düşen anlatıcı için toplumsal sınıfın en alt basamağındakilerin yer aldığı madene inme fikri tam bir macera. Soseki bunu okura, daha çok anlatıcının iç sesini ve dünyasını yansıtarak veriyor. Bu ses, Çozo’nun işinin madende çalıştıracak gençler bulmak olduğunu da anlatıcının ne denli edilgen yaşadığını da söylüyor. OLGUNLAŞAMAMA HÂLİ Yüreğindeki acıya gereğinden fazla önem atfeden anlatıcı, dünyada sanki ondan başka gerilim yaşayan yokmuş gibi davrandığını hatırlıyor. Üstelik bu durum, başından geçenleri kâğıda dökme Soseki’nin romanı “Madenci”, günümüz Japon yazarlarını bir hayli etkilemiş bir kitap. sini de engellerken kendisini pasifliğin çukuruna düşmüş gibi hissediyor. “Çukura inen” anlatıcının, madencilerle yüzleşmesi ise romanın kırılma noktası; farklı bir dünyaya ayak basmasının yanında, daha önce hiç temas etmediği insanları görmesi, üzerindeki ölü toprağını biraz olsun atmasını sağlıyor. Çozo dışında, aşevi işletmecisi Hara, anlatıcının aklı hâline geliyor bu anlarda: “Madene gelinceye kadar, topluma uyum sağlayamayan birisi olduğuma kanaat getirmiştim. Fakat aşevinde gördüğüm muamele karşısında, bu adamların arasında benim gibilere yer olmadığını kesinlikle anladım. Bildiğimiz toplum ve madenci topluluğu arasında sıkışıp kalmış, mükemmel bir boşluğu doldurmuştum.” On dokuz yaşında ve ömrü boyunca hiç kötü yemek yememiş anlatıcının, madenciliğini değil madenci olma ihtimalini resmeden Soseki, okura “çukur”daki ve yüzeydeki hayatı sunuyor. Yirminci yüzyıl başında Japonya’da geçen hikâye, hayatın içine dalmamış ve en ufak bir sorunu büyüten anlatıcının bocalamalarıyla ilerliyor. Bunlardan biri, Çozo’nun anlatıcıya çok para kazandırma vaadi ile böyle bir şeyin hiç olmayacağına ilişkin madencilerin deneyimleri arasındaki çelişki. Anlatıcının yaşadığı ikilemler, olup biteni kavrama ve yargıya varma sürecinin yanı sıra yeni hayatının sürüncemede kalan bir tarafını öne çıkarıyor. Soseki, romanı bu olgunlaşamama hâlinden doğan belirsizlikle; anlatıcının yolunu çizen neredeyse hiçbir karar veremeyişi ve akıntıya kapılıp gidişiyle bağlıyor. Soseki’nin Madenci’deki başkarakteri, diğer kitaplarındakilerden biraz farklı. Yazarın öbür karakterleri, toplumsal ve bireysel bocalamalar içinde iyi kötü deneyimler kazanıyor ve gerek başına gelenler gerek Japonya’da olup bitenlerden dersler çıkarıyordu. Ancak Madenci’nin anlatıcısı daha pasif; kendisine sunulanları kabullenirken aklı, yarım kalan ve kendisini yerin altına iten gönül ilişkisinde. Böylece zihninin ve duygularının derinlerine inme fırsatını tepen bir başkarakterle karşılaşıyor okur. Soseki’nin anlatımındaki bu yalınlık, romanın yoğunluğuna denk geliyor: Yazar bir asır öncesinden, günümüzün derinmiş hissi yaratan yüzeyselliğine atıf yapıyor âdeta. n Madenci / Natsume Soseki / Çeviren: Sinan Ceylan / Jaguar Kitap / 216 s. 4 27 Aralık 2018 KItap