29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JACK HOLLAND’daN “mİzojİnİ” Tekerlekten önce kadın düşmanlığı vardı! Jack Holland, “Mizojini”de, kadınlara yönelik nefret söyleminin tarihsel boyutunu gözler önüne sererken kadınların ayırımcılıkla ve şiddetle mücadele edişini, hakları ve kimlikleri için nasıl harekete geçtiğini anlatıyor. alİ bulunmaz [email protected] Ş u meşhur cennetten kovulma hikâyesinden bu yana, erkeklerin kadınlara ve hatta bazı anlarda kadınların hemcinsine bakışında tuhaflıklar baş gösterdi. Bu sadece tuhaflıkla kalsaydı bir yere kadar kabul edilebilirdi ama iş öyle noktalara gitti ki önyargıya vardı, şiddetle sonuçlandı ve bu ikisi senelerdir insanın iliklerine işledi, kuşaktan kuşağa aktarıldı. Çarpık bakış açısını besleyen mitler, inanışlar, kutsal kitaplar, gelenekler ve kriz dönemleri, kadını aşağılayan “fikirler” üretilmesini tetikledi. Bu da istismarı beraberinde getirdi. Kadın düşmanlığı, yani mizojini boy verip tarihin her döneminde çeşitli şekiller ve faillerle yüzünü gösterdi. Konunun öbür tarafında kadınerkek eşitliğine vurgu yapan, bu uğurda mücadele eden ve aşağılanmaya karşı direnip eyleme geçen kadınlar ve erkekler yer alıyor. Nefretle, şiddetle ve önyargılarla savaşan ve bu tarihî akışı değiştirmeye uğraşanların önüne dikilen ya da yıktıkları engelleri anlatan pek çok kitap yazıldı ve bundan sonra da yazılmaya devam edecek gibi. Bunların en kapsamlılarından biri Jack Holland’a ait. “Dünyanın En Eski Önyargısı Kadından Nefretin Evrensel Tarihi” alt başlığıyla yayımlanan Mizojini, Holland’ın, tarihin derinlerine inip Türkiye’de kadın cinayetlerine karşı duyarlılığı(!) yansıtan bir kare. Çizim: Jeffrey Decoster, The New Yorker. kadına dair nefret söylemi ve eylemini incelediği, nedensonuç bağlantılarına yer verdiği ve bu olgunun, geçmişten günümüze nasıl hayat bulduğunu anlattığı bir çalışma. “MİZOJİNİYİ ERKEKLER DOĞURDU!” Jack Holland, 2004’te ölene dek kitabıyla uğraştı, metne ekler yaptı. Kuzey İrlandalı gazeteciyazar, meslek hayatı boyunca ülkesinin Britanya’daki konumuna ilişkin haberlerin peşine düştü, çeşitli konferanslarda bu konuya dair sözler söyledi. Dahası, Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığını, şiddet yoluyla değil, tarihî gerçeklere dayanarak kazanması gerektiğini vurguladı. Özel ilgi alanı tarih, Holland’ın geçmişi enine boyuna incelemesini sağlamıştı; tanık oldukları dışında, orada kadınların uğradığı haksızlıklarla karşılaştı ve kızı Jenny’nin de dediği gibi “tarihle ilgilenen ve kadınları seven” babası, kadından nefret temasına yoğunlaştı. 2002’de yazmaya başladığı Mizojini’nin biten bölümlerini çevresindeki erkeklere anlattığını not ediyor Jenny Holland, gerisini ondan dinleyelim: “O an, tamamladığı bölümü anlattığı etrafındaki erkeklerin, yazdıklarını, kadından nefretin bir tür savunması gibi yorumlamalarını çok anlamsız buluyordu.” Jack Holland, mizojiniye dair bir kitap kaleme alırken erkeklerin bu konuyla ilgilenmesini yadırgayan epey bir insanla karşılaşmış. Jenny Holland, babasının hiç geri adım atmadığını, aksine “Niçin yazmayayım? Sonuçta mizojiniyi erkekler doğurdu!” dediğini hatırlatıyor. Arasında büyüdüğü kadınların “ikinci cins” görülmesine hep karşı çıkan Jack Holland’ın, Mizojini’yi yazmaya başladığı ve ilerlediği sırada aklında hep aynı soru varmış: “Tarihin başlangıcından bu yana insanlığın bir yarısının diğer yarısı tarafından böylesine baskı altında tutulması ve insanlık onurunun elinden alınması nasıl açıklanabilir?” Ayırımcılığa savaş açan Holland için bu soru, kitabının anlaşılması bakımından hayli önemli: Cinsel şiddete uğrayan, aşağılanan ve eşitlik mücadelesi küçümsenen kadınların çabalarına ve onuruna yönelik bir saygı duruşu niteliğindeki metin, yazarın geride bıraktığı başka kitaplara göre bir boy önde duruyor. “GÜNAHKÂR KADIN” Holland, doğup büyüdüğü Belfast’ta, gençlik yıllarında kadına bakışın kendisinde bıraktığı izlerin, Mizojini’yi yazmada önemli bir etkisi olduğunu anlatıyor. Kadın bedeni üzerinden aşağılanmanın olağan sayıldığı kentte, bu konuya ilişkin havayı şöyle özetliyor: “Erkekler, bir erkeğin köpeğini tekmelemesine şiddetle karşı çıkıyordu ama eşini döven bir erkeğe kimse müdahale etme zorunluluğu hissetmiyordu. Bu aldırmayışlarına buldukları garip özür de ‘karıkoca arasındaki ilişkinin kutsallığı’ydı.” Holland, bu “kutsallığın” köklerini araştırdığında, cennetten kovulma mitinden Eski Yunan’a, Ortaçağ’daki cadı avlarından kadın cinayetleri ve pornografiye, öldürülüp cesetleri otoyollara atılan kadınlara ve Ortadoğu’daki terör örgütlerinin vahşetlerine dek uzanan geniş bir liste yapıyor. Gerek kullanılan argo dille gerek eylemler yoluyla kadının, kurbanlaştırılıp değersiz ve kimliksiz hale getirildiğini söylüyor. Mevcut nefretin, sağlıksız bir arzuya dayandığını belirten Holland, tarihin her döneminde bunun görüldüğünü ve böylece nefretle arzunun iç içe geçerek şiddeti doğurduğunu ifade ediyor. Kendisiyle çatışan ve bunun farkında olmayabilen erkek, geleneği de sırtlanarak kadını şeytanlaştırma gibi bir yanılgıya düşüyor. Sonuçta yıllardır temizlenmeye çalışılan bu çamur, Holland’ın verdiği örneklere bakıldığında, bazen kilise ve politika, bazen aile ve gele >>nekler, bazen de sanat ve bilim eliyle sıvanıyor. Eski Yunan’a ve Roma 12 1 Eylül 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle