29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> (para)lelci işine gelince neoOsmanlıcı, şimdilerde sürgündeki muhalif yazar rolündeki yapmacık kişi romanlarını İngilizce yazarmış. Eleştirmen ve araştırmacıyazar Suzy Hansen, onun İngilizcesini “sığ ve klişe” bulur. 24.03.2012 günkü, Financial Times’taki yazısında “Honour” adlı romanı içinse “Shafak öyküsünde nadiren yüzeyin üstüne çıkabilmektedir. Karakterlerinin iç yaşamları gelişmemiştir ve her biri anlatıcı rolündedir. Shafak, canlı Londra ve İstanbul sokaklarını, Doğu Türkiye’nin güzelim ıssızlığını ıskalamıştır… Fon, yapmacık ve can sıkıcıdır” der. Elif Shafak nedense Londra’da, Suzy Hansen ise İstanbul’da yaşamaktadır. 3993 Ayşe Kulin’in (doğ. 1941) “L’ultimo Treno Per Istanbul’u İtalya’da, Premio Roma Edebiyat Ödülleri’nden en iyi çeviri roman ödülünü kazanmış. Bunun prestij derecesini kestirememekle birlikte kendisini kutluyorum. Elif Shafak ise özel ilişkileri sayesinde “Man Booker International Prize”ın 2017 jürisine seçilmiş. Bu edebiyat ödülü önemlidir, İngiltere’nin Nobel’i sayılır. 3994 Peki, hangi edebiyat ödülü Türkiye’nin Nobel’i sayılır? (Yanıtlayamıyorsunuz değil mi?) 3995 İngiltere’nin önemli sahaflarından Peter Harrington’un (Adres: 100 Fulham Road, London SW3) “Modern Literature” başlıklı 121. katalogundan seçmelik: i) James Joyce’dan ilk baskı ve imzalı “A Portrait of the Artist as a Young Man” 110 bin Sterlin (440 bin TL) ve “Ulysses” 87.5 bin Sterlin’e (350 bin TL) müşteri bekliyor. ii) Hunter S. Thompson (19372005 intihar), “Fear and Loathing”ini “Burtbe careful” diyerek imzalamış. Burt’ün kim olduğu bilinseydi eminim birkaç cümle ile önemi vurgulanırdı. Efendim o, “Burt Britton’dur.” 1970’lerde sahafların kaşalotu Strand’ta çalışırdı. Fırsat buldukça okumazdı, karizmatikti, bibliyomandı ve sanki herkesi tanırdı. Bilahare kitabevi açmış ve birkaç filmde oynamıştı. 1971’de bir etkinlik başlattı; yazar, şair, sanatçı, müzisyen veya ressam tüm tanıdıklarına otoportrelerini çizdirdi. (Norman Mailer ile başladı.) Tennessee Williams’tan David Hockney, Truman Capote’den Norman Mailer, Yevgeny Yevtushenko’dan Erje Ayden’e dek 700’den fazla deseni birikince 1976’da, “SelfPortrait, Book People Picture Themselves” adıyla bir kitap kotardı (Biri imzalı, iki kopyası bendedir.) Sonra ortadan kayboldu. 2009’da otoportrelerden bir seçkiyi müzayede yoluyla satıp yine yok oldu. iii) Tennessee Williams’tan “A Streetcar Named Desire”ın (İhtiras Tramvayı) ciltli, birinci baskısına (1947) ise 3 bin 750 Sterlin (15 bin TL) isteniyordu. Geçen yıl aynı kitabı, hem de ünlü yönetmen Tunç Yalman’ın kopyasını, 10 TL’ye aldığımı arz ederim (İşbu maddeyi okuyan sahaf N.İ.’nin cıyaklamasını duyar gibiyim). 3996 “İkinci el kitaplar vahşi kitaplardır, evsiz kitaplardır; bir arada rengârenk bir sürü oluştururlar, o albeni hiçbir kütüpha nede yoktur.” Virginia Woolf 3997 Temmuz yazımda, öncü şair John Berryman’la (19141972) yapılan bir söyleşiden alıntılar yapmıştım. İntihar eden şairlere yakınan Amerikalı akademisyen de bir süre sonra Minneapolis’te, bir köprüden Mississippi’ye atlayarak intihar etmişti. Değerli hocam Prof. Dr. Oya Başak, titiz bir “Kitap İçin” okurudur. Yazımı okuduktan sonra beni aradı; meğer o master çalışmaları için Minnesota Üniversitesi’ndeyken John Berryman’ın asistanlığını da yapmış. Üçüncü ve son karısı, hocamın yakın arkadaşıymış. “Derinliği olan özel bir akademisyendi” demişti, “Ufkumu açtığını söyleyebilirim.” (“Korkumuzun yönünde seyahat etmeliyiz.” J. Berryman) 3998 Çeyrek yüzyıllık gazeteci, genel yayın yönetmeni, sanatsever ve bibliyofil Sibel Baykam, “Kendi Yaşamın Gibi Buyur Çekinme” adlı ilk romanıyla Kitabistan’a umut vaat eden bir giriş yaptı. Cesur üslubu, gizemli kurgusu ve şiirsel tiradlarını benimsedim. Sibel Baykam gibi özgün feminist seslere gereksinim var. Efkâr Tepesi’nden Şavşat, Zafer Güngüt. 3999 Şeker Bayramı’nda kuzen ve yeğenlerden mürekkep 20 kişi, baba ocağı Şavşat’a gittik. Bu benim Cittaslow (Sakin Şehir) seçilen Şavşat’ımıza, 1963’ten beri ilk ziyaretimdi. Yeşilin her tonunun varsıllaştırdığı ormanlar, Karadeniz’e gizli gizli ama hızla akan dereler, tertemiz bir hava ve zarif hemşerilerimizle birlikte huzur dolu bir üç gün geçirdik. Rahmetli halam ve eniştemiz adına yaptırılan Naimeİsmail Yılmaz Huzurevi’ni ziyaret ettik. (Vesileyle projeyi koordine eden kuzenimiz İlter Turan’a bir kez daha teşekkür ederim.) Benim için gezinin “yüksek noktası” ilçenin Efkâr Tepesi’ne tırmanmaktı. Fakir Baykurt (19291999), 1950’lerde Şavşat Ortaokulu’nda öğretmenlik yaptı. 1960’larda ses getiren deneme kitabının adı “Efkâr Tepesi”dir. Tepe’yi yavaş yavaş ve yeniden keşfederken kitabın açılış paragrafını anımsadım: “Amanın bir yeşilliiiiik, bir yeşillik; o kadar olur! Bakınca kopkoyu bir yeşillik görünüyor. Cevizler çamlara, çamlar çalılara, çalılar meşelere karışıp, yeşiller yeşillerle kaynaşıp gidiyor.” Bizleri toparlayıp Şavşat’a götüren, gezinin kaptanı kuzenim Prof. Dr. Ergin Turan’a da teşekkür etmeliyim. İlter ve Ergin Abilerim, ortaokuldayken Fakir Baykurt’un öğrencisi olmuşlar. 4000 Cumhuriyet Kitap Eki yazılarımın 12. yılında bir kilometre taşı maddeye daha geldik. Her bin maddede, bir Kitap İçin kitabı kotarıyorduk. 2013 ürünü Kitap İçin 3’te, serinin sona erdiğini vurgulamıştım. Aylık yazılarımı önemli yazar, şair ve sanatçılar ile birikimli okurlar benimsediler. Leylâ Erbil (19312013), “Yazılarını okudukça ne kadar az şey bildiğimi fark ediyorum” derdi de büyüklüğünden ne kaybederdi? Başyapıtı “Kalan”ı adıma imzalarken “Hep böyle dik, dimdik durasın” diyerek sanki bir vasiyette bulunmuştu. Ustamızın anısına saygılarımı sunarken hiç merak buyurmayınız demek isterim… n kitap için 4000. maddede Şey(tan) çıkarma seansları Selçuk Altun’un “KİTAP İÇİN”leri 4000. maddesine ulaştı. k. İskender’in “KİTAP İÇİN2” üzerine 2010’da kaleme aldığı değerlendirmeden bir kesit sunuyoruz sizin için. k. İskender 2 006’da yayımlanan Kitap İçin adlı kitabı, Cumhuriyet Kitap’taki süreli köşesindeki itinalı aforizmaların, alıntıların ve kıs(s) aların numaralandırılmış ilk 1000 maddesinden oluşuyordu (bir cümlede üç kere kitap sözcüğü geçiyorsa bahis elzemdir); Selçuk Altun, bu önemli ve cahilleri aydınlanmayla tedavi eden kitabının ardından, periyodundaki değişiklikle birlikte köşesinde yazmayı sürdürdü. Sürdürme bazen süründürmeye, bazen takıldığı meseleleri sündürmeye dönüştü. Haklılığı kendince tartışılmaz olaylar üzerine tartışmalara girmek yerine alaysılığını yitirmeden kâh Türkiye’deki suni dölleme ürünü bestsellers yazarları ve onların şişirme pompalarıyla, bu pompaların imalathanesi kimi medya ve kimi eleştirmenlerle ciddi dalgasını geçti, kâh onlardan bıkıp dünyaya, ülkesine, sanatın sanat diye algılandığı mevzilere çekildi. Okurlarına kilometrelerce ötelerden haberler, bilgiler, istatistikler, meraklısına cin(s) ayrımı yapmadan görücülük yaparak görünot’lar taşıdı; klasik müzik dinlerken mizahtan, Fenerbahçe’den söz ederken felsefecilerden vazgeçmedi. Sırf Batı seyahatnamesi de değildi bu; zaman zaman kendi coğrafyasının edebiyatçılarına, tarihine de yolculuk etti. Tek gemisi olanın tek iskelesi olur. Selçuk Altun, sefere sanat tarihinin şahsiyetleriyle çıkmaktan yana olduğu için iskeleden çok, yanaşılacak bir sahil bulmayı seven biri. Gönlü hangi koyda, hangi açıkta demir atmaya kayıyorsa onun peşinde oldu. Türkçesi tüm yazdıklarının istinat duvarı. Ne istihareye yatmak, ne istirahata çekilmek; o Selçuk Altun’u kültürde istihdam etmekten memnun. Kendini yetiştirmenin kendine yetişmekten başka bir anlam taşımadığını kaçımız erken fark edebildik ki? (G)izsizlikten değil, ses(sizlik) ten dolayı gökyüzünü kara parçalarında arayan bir arkeolog Selçuk Altun. Anagrama sığınırsak, KAFA FİŞLE moduyla yazarlardan uzakta tutar karargâhını. Kitap İçin II, bu karargâhlardan ikincisi ve arkeolojik kazılarda tonlarca gökyüzünün bulunduğunu beyninizle göreceksiniz. Zekâyı enkaza dönüştürmemek için okunmalı. Eskaza, kazalar es geçilmemeli. Ancak beni üzen bir iki noktayı da değinmeden geçemeyeceğim: Selçuk Altun, gittiği yerlerdeki lokantaları, yemekleri ve o yemeklerin sanatçılarla bağlarını, gurmeliği; kaçırmadığı futbol maçlarındaki tribünleri ve yine sanatçıların futbol sevdalarını; izlemekten zevk aldığını sezdiğim at yarışlarını/atinsan ilişkisini, sinemayı ve elbette çocukluğunu neden biraz dışarıda bıraktı?! Kendine mi (s) aklanmaktadır?! Geçmişte çocuk olduğunu asla kabul etmeyen filozofun kim olduğunu merak etmez misiniz? Robert Kolej’in kuruluşu için şimdiki arazisini satmaya yanaşmayan ünlü şahsiyetin, sonraları bunu neden kabul ettiği sizi hiç mi heyecanlandırmaz? Hangi yazarın kütüphanesinde kendi kitaplarından bir tane bile bulunmazmış, fikriniz var mı? Nobel’i kazandığını öğrendiği gün bir dergiden öyküsü için ret mektubu alan kimdir? Freud’un fobileri nelerdi; sıralayabilecek olanlarınız?! Kitap İçin II, bir bilgi dağarcığıansiklopedik bunaltı üzerine kurulu değil; Selçuk Altun’un kıvrak ama oryantalizme ödün vermeyen diliyle akıcıakışkan/çatıştıklarına yapışkan, bir sayılmazsa da iki solukta bitirilebilecek bir tünlük. Günlük diyemiyorum çünkü gece havası, serinliği pek yok. Çalışkan bir aklın, haşarı bir estetin, muzip bir çekingenin, kurnaz bir seyyahın ürünü. Duraklarda, garlarda, havaalanlarında, limanlarda değil, bindiğiniz taşıtta hareket ettikten sonra açın kitabın ilk sayfasını; araç bir yöne/siz öte yöne; size indirilen kitabı müritlerinize götürmeden önce, iyi okumanız gerektiğini unutmadan. n KItap 1 Eylül 2016 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle