27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> bir noktaya taşındığını düşünüyorum Baştankara’da. Yine gündeliğin içindesin ancak bu kez biraz daha gerçeküstüne yakın bir yerden belki büyülügerçeğe yakın daha farklı bir gerçeği arıyor gibisin. Ne dersin? Bu değişimden biraz bahseder misin? n Aslında bir değişimden öte yaptığım okumaların benim hayat değişikliğimle birleşip bir biçeme dönüşmesi. Latin Amerikalı yazarlardan oldukça beslendim. Yine de gerçeğin kirli hali, insanın zaafları uzun zaman daha çok ilgimi çekti. Zamanla, söyleyeceklerim için yalnızca gerçeklik yetmemeye başladı. Hayatta pasif gözlemci olmaktan, sözü olan insana evrilmemle aynı döneme denk geliyor. Başka bir gerçeklik yaratma gereksinimi duydum böylece. n Baştankara için nasıl bir çalışma süreci geçirdin? Bunu biraz da senin yazdıklarında önemli bir yerde durduğunu düşündüğüm eksiltme, yazılmış öykünün üzerinden tekrar tekrar geçme faslını dinlemek için soruyorum. n Baştankara’da, eksiltme, yazılmış öykünün üstünden defalarca geçmenin yanında, kendimi tekrarlamamaya özen gösterdim. Bu yüzden, Baştankara’da olan öykülerin hacminde öyküyü kitaptan atarken zorlanmadım. Bunu yaparken, tabii, edebiyata yaklaşımına güvendiğim insanlardan yardım aldım. Eksiltmeye gelince, önemsediğim iki şey var, ilki, öykünün bütün fazlalıklardan atılmış olması, ikincisi de, sesi. Tercihe göre bu aksak ritm de olabilir, akıcı bir kurgu da. Bunu sağlamak için bana göre kulağa batan yanı kalmayana dek defalarca sesli okuma yaptım. Bir yandan da editörlük yaptığım yılların bana katkısının büyük olduğunu düşünüyorum. Metnin bütünlüğü, sözcük tutarlılığını önemsiyorum. “GİTTİKÇE ÖTEKİLEŞTİRİLDİK” n Jale Parla Tutunamayanlar için her şeyden önce “bir dil romanıdır” der. Ben de senin öykülerin için mesele ettiklerini, peşine düştüklerini bir kenarda tutarak en başta dile dair öykülerdir derim. Çünkü dilin ya da anlatımın o en fazlalıksız, bir adım ileri gidip saf da diyebilirim, halini yakalamak için epey uğraştığın hemen her metninde belli oluyor. Şunu sormak istiyorum: Başka dillere çevrilme noktasında sıkıntı yaşıyor musun hiç? Bir de bu yalınlığın öyküye ne kattığını düşünüyorsun? n Küçük halam bir şey anlattığında, ki çok az konuşurdu, pürdikkat dinlerdim. Çünkü tek sözcük kaçırırsam hikâyenin eksik kalacağını bilirdim. Hiçbir şeyi tekrarlamaz, fazladan tek söz etmezdi. Benim onu pürdikkat dinlememi sağlayan da buydu. Yazarken ben de tek bir virgül, bağlaç atılamayacak noktaya gelene dek metni sadeleştirmeye özen gösteriyorum. Öyküden bir tümce çıkardığınızda kurguda hiçbir şey eksilmiyorsa o tümce gereksizdir bana göre. O yüzden en az yazmak kadar kesmeye de zaman ayırıyorum. Bunun metinde okura alan sağlayacak boşluğu yarattığını düşünüyorum. Benim okur olarak bir metinden beklentim, bir şeyleri kafama vurmasın, öğretmesin, anlatmasın, yalnızca paylaşsın, uzun boşluklar versin ki, ben de onunla sohbet edebileyim, üstüme bocalamasın, ben çeşmesinden istediğim kadar içeyim. Yazarken ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Başka dillere çevrilme noktasına gelirsek sıkıntı yaşanacağını tahmin ediyorum. Yine de ne zor metinler layığıyla başka dillere çevrildi, benim öykülerimin de çevrilmemesi için bir neden yok. n Günün sosyal ve siyasi sıkıntıları nasıl etkiliyor yazdıklarını? Ya da etkiliyor mu? Ben sembolik anlamda ve gerçeğin farklı bir tarafında da olsa öykülerinde yer bulduğunu düşünüyorum bu sıkıntıların açıkçası. Özellikle Baştankara’da göze çarpan bir şeyler var. ‘Sizin Gibiler’ ve ‘Kanun Hükmünde Karaname’ örnekse... Ne dersin? n Günün sosyal ve siyasal sıkıntıları işimden, hayatı algılayışıma dek, herkes gibi, her şeyimi etkiliyor. Savaşın ortasında yaşadığımızı yadsımaya çalışıyoruz ne ki gerçek bu. Gittikçe ötekileştirildik. Toplumun gerisine bulaşmamamız gereken bir virüsmüşüz gibi belli alanlara sıkıştırıldık. Her an hiçbir şey yapamıyor olmanın rahatsızlığını hissederken, kendi gündelikliğimizde önemsediğimiz konuları küçümsemeye, ötelemeye başladık. Yaptığımız her şeyin ertesi gün bir anlamı olmayacağı tedirginliği içinde yaşıyoruz. Bunun bir yazar olarak, yazdıklarıma yansımaması mümkün değil. n Geleceğe dair az çok planların olduğunu biliyorum. Neler yapmayı düşünüyorsun? Masanda bekleyen işler, yol aldığın çalışmalar var mı? Öyküden devam mı? Artık roman bekliyoruz minvalinde bir soru değil bu yalnız... n Geleceğe dair en belirgin planım, artık hayatımın odağında yazmaktan başka bir şey olmayacağı. Yazmadığımda kendime kötülük ediyorum. Kafam kolay karışıyor, dikkatim dağılıyor.Bana ne yazılacağını konu ve kurgu dayattırıyor gibi geliyor. Bazıları öykü, bazıları roman, bazıları da senaryo olarak canlanıyor gözümde. Bu anlamda, yalnızca öyküden devam edeceğim, diye bir şart koymuyorum önüme. Üretimden çok okumaya ayırdığım bir sürece girdim şu an. Aklımda iki deneme konusu var, bunlarla ilgili okuma yapıyorum. Bir yandan edebiyat ve görsel sanatların bağını kuran sergi projelerine devam. Aklımı kurcalayan konular konusunda bana araştırma yapma olanağı sağlayacak bu projeler. Evet, aklımda bir roman konusu var. Daha doğrusu, bir öykü yazarken, konu beni kendine, roman olmalıyım, diye dayattı. Onu yazarken beni yalnızca okumalar değil, doğayla baş başa uzun saatler bekliyor. Bunun için heyecanlıyım çünkü insan dışındaki dünya ile yeni yeni etkileşime geçiyorum. Bu sürecin beni kişi olarak da besleyeceğini düşünüyorum. Tabii, yeni öyküler için notlar alıyorum zaman zaman. Hangisi öne çıkar, bir sonraki kitabım öykü mü roman mı olur, bilmiyorum. Bir yandan, senaryo alanında işbirlikleri olasılıkları var, henüz kesinleşen bir şey yok. Bir de yıllardır yazmanın hayalini kurduğum bir roman var. En temel derdimiz, ölüm ile ilişkimiz üstüne. Ne ki şu an entelektüel olarak kendimi bu romanı yazmaya yeterli hissetmiyorum. n Baştankara / Sine Ergün / Can Yayınları / 80 s. KItap 30 Haziran 2016 13 Empati ve Zalimliğin Kökenleri Üzerine Simon BaronCohen Çeviren: Tuna Tezgel 248 sayfa Kötülüğe ve empati eksikliğine dair süregelen fikirlere yeni bir bakış kazandıran Simon BaronCohen insan zalimliğine dair basit ama oldukça ikna edici bir hipotez sunuyor. KUANTUM ÇAĞI Yeni Fizik Bize Nasıl Bir Gelecek Vaat Ediyor? Brian Clegg • Çeviren: Samet Öksüz • 248 sayfa BEN BİLMEM ‘GEN’İM BİLİR! Gözlerinizin Renginden Ömrünüzün Uzunluğuna, Genetik Özelliklerinize Aydınlatıcı Bir Bakış Katie McKissick • Çeviren: Samet Öksüz • 248 sayfa TOPLUMSAL CİNSİYET VE BİLGİ Postmodern Bir Feminizmin Öğeleri Susan J. Hekman Çevirenler: Bekir Balkız, Ümit Tatlıcan 344 sayfa BÜYÜK FARSÇA TÜRKÇE SÖZLÜK Prof. Dr. Mehmet Kanar 1600 sayfa (sert kapak, bez cilt) SAY YAYINLARI YENİ ÇIKANLAR SATRANÇ Stefan Zweig • Çeviren: Gülderen Pamir • 72 sayfa KEREM İLE ASLI Anonim • Adapte eden: Prof. Dr. Mehmet Kanar • 184 sayfa RÜBABI ŞİKESTE Tevfik Fikret • Çeviren: Prof. Dr. Mehmet Kanar • 744 sayfa EUTHYDEMOS VE PARMENİDES Platon • Çeviren: Furkan Akderin • 176 sayfa BAŞTAN ÇIKARICININ GÜNLÜĞÜ Søren Kierkegaard • Çeviren: İsmail Yerguz • 160 sayfa internet satış: www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle