Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SİNE ERGÜN’DEN “BAŞTANKARA” ‘Görünenden fazlasına gereksinim duyuyorum’ Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi de olan genç kuşağın önemli öykücülerinden Sine Ergün’ün üçüncü kitabı “Baştankara”; yaşadığı kente ve çevreye bakışı ile dikkat çekiyor. Gerçekliğin bir başka boyutuyla ele alındığı, ruhsal durumların daha derinine inilerek incelendiği, bilinçdışının gün yüzüne çıkmasına izin veren kısa öyküler bunlar. Ergün’le öyküyü ve yeni kitabını konuştuk. eray ak erayak@cumhuriyet.com.tr B aştankara için epey beklettin Sine. Dört yıl. Nasıl geçti bu dört yıl senin için? Neler yaptın? Yazıyla aranın soğuduğunu hissettiğin dönemler oldu mu? n Belki yaşımın da getirisi, ciddi değişimler yaşadım. Birçok şeyi bir arada yürütme telaşındaydım. Bunu yaparken zamanımı verimli kullanmakta, sağlığımı korumakta zorlanıyordum. Zamanla, böyle bir enerjimin olmadığını, gerek de olmadığını gördüm. Hayatımı sadeleştirmenin bana iyi geldiğini fark ettim. Türkiye’nin yaşadığı değişim herkes gibi beni ve yazınımı etkiledi. Dönem dönem niçin yazdığımı sorguladım. Sonra benim için başka çıkar yolu olmadığını gördüm. Hayatla ve edebiyatla ilişkim değişti bu dönemde. Bunu yansıtan, içime sinen bir biçem arayışına girdim. Unutulurum kaygısına düşmeden bu dört yılı, nasıl ve neyi yazmalıyımı sorgulayarak geçirdim. n Öykü yolculuğunda üçüncü kitaba geldin. Artık dün ve bugün öykünün senin için ne anlam ifade ettiği ya da öyküden anladığın sorulmalı diye düşünüyorum. Sahi nasıl duyuyorsun artık öyküyü? Bakışın nasıl değişti ya da değişti mi? Baştankara bu anlamda nasıl bir yerde duruyor sence? n Kişinin yaptığı şeyi anlatması denli zoru yok. Başından beri öykü ve öykücülük hakkında konuşmakta, yazmakta zorlandım. Bir okur olarak yanıt vermek daha rahat olacak bu anlamda benim için. Hayattan ayrıntılar yakalayan, bir fotoğraf yalınlığında öyküler okumaktan hoşlanırdım. Sıradanın içinde sıradan olmayanın betimlenmesi beni etkilerdi. Hâlâ öyle. Ama bunun yanında fikir temelli, bireyin psikolojisine inen, bunu yaparken de imgelerden yararlanan öyküler şu an daha fazla ilgi alanımda. Baştankara’da da bunun izlerini görmek mümkün diye düşünüyorum. Bazen Hayat’ta da kendini belli eden bir yönelim vardı zaten. Baştankara’da bu yönelim daha baskın. n “Öykülerimin bu karanlık çağda birilerinin yolunu aydınlattığını düşünmüyorum, okuduğum herhangi bir öykü de benim yolumu aydınlatmadı. Öyküler, hayat nasılsa ona dairdir,” demişsin bir söyleşinde. Sadece öykü için değil yazı için çok geçerli çıkarımlar bunlar. Hâlâ aynı yerde misin? Yoksa üçüncü kitaba gelip öykülerinin okunduğunu gördükçe birilerinin yaşamına ışık tutmak değil ama etki ettiğini düşünüyor musun? n Hâlâ aynı düşüncedeyim. Öte yandan bundan önce öykülerimde daha çok gündelik hayattan söz ederken şimdi öykünün başka bir alanına kaydığımın da farkındayım. Çünkü ben farklı duyuyorum hayatı. Yine okur olarak yanıt vereyim. Yukarıdan bir bakışla değil ama içeriğiyle düşün dünyama etki eden öyküler bu aralar daha çok şey söylüyor bana. Kimseye öğretecek şeyim yok. Ancak öykülerim bir şeyler paylaşabilir okurla. “SOYUTLANMAM GEREKTİ” n Yazma rutinlerin var mıdır? Ya da Sine Ergün ne bekler çevresinde bir öyküye başlamak için? Neler tetikler seni? n Her şey tetikleyebilir. Ama daha çok, en çok da okuduklarım. Eskiden daha çok sahneler tetiklerdi. Birinin bir şey tutuşu, dudağını kıvırışı, yürüyüşü, ışığın üstüne vuruşu. Özetle, ana malzemesi insan olan sahneler aklımda yer ederdi. Şimdi daha çok fikirler, hayatın yeniden kurgulanmış halleri. Pratikte nasıl yazdığımdan söz etmem gerekirse, ne yazık ki, gündelik hayatını iyi düzenleyen biri olamadım. Hiçbir zaman işten eve gelip masa başına oturabilen bir yazar da olamadım. Yazabilmem için her şeyden soyutlanmam gerekti. Bu yüzden, yazmak için kendimi soyutlayacağım bir alan bulmakla başlarım. İnsanlarla iletişimde olmamaya, dikkatimi dağıtacak herhangi bir etkenin o dönem hayatımda yer almamasına özen gösteririm. Güne sözlük okuyarak başlarım. Sonra kitap. Sonra yazı masasının başına geçerim. O güne dek aldığım notları, taslakları çıkarır, yazmaya başlarım. Son dönemlerde yürüyüşün verimliliğimi arttırdığını fark ettim. Özetle, iki aşamadan oluşuyor yazma sürecim. İlki, gündelik hayat içinde aldığım notlar, ardından, kapanma ve yazma süreci. n Yazdıklarında bir edebi akrabalık aramalı mıyız Sine? Bundan epey zaman evvel yine bir söyleşi için aynı masaya oturduğumuzda “sana dişi Raymond Carver diyorlar, ne dersin demiştim’’ de gerçekten kimlerle edebi akrabalığın olduğunu düşündüğünü sormamıştım. O zamanki hatanın telafisi ya da yarım kalmış bir sorunun devamı olarak gör bunu lütfen... n Edebi akrabalık biraz okur olarak kimlerin kitaplarından beslendiğimizle ilintiliyse, Vüsat O. Bener beni bütün kitaplarıyla etkileyen, dönüp dönüp okuduğum bir yazar olageldi. Sait Faik de öyle. Clarice Lispector, Mario Benedetti, Peter Handke, Herman Melville, John Cheever, Julio Cortázar, J. D. Salinger, Wolfgang Borchert ilk aklıma gelenler. “BAŞTANKARA’YI BİR SÜREÇ KİTABI OLARAK GÖRÜYORUM” n Baştankara’ya dönelim... Baştankara’da öykücülüğünün farklı bir yola girdiğini düşünüyor musun? n Bazen Hayat’la başlayan bir sürecin devamı niteliğinde Baştankara. İmgelerden daha çok yararlanan, gerçeküstü ögeler barındıran, öteki kitaplar gibi dil olarak yalınlığı koruyan bir kitap. Öykücülüğümün, evet, farklı bir yola girdiğini düşünüyorum. Okur olarak da farklı metinlerden besleniyo CAN EROK “Günün sosyal ve siyasal sıkıntıları işimden, hayatı algılayışıma dek, herkes gibi, her şeyimi etkiliyor.” rum. Gördüklerim, duyumsadıklarım da değişim gösterdi son dönemde. Hâlâ da gösteriyor. O yüzden Baştankara’yı bir süreç kitabı olarak görüyorum. n Baştankara’da diğer kitaplarındaki görselliğin biraz geri planda kaldığı görülüyor. Onun yerine karakterlerin psikolojik hallerini öne çıkarmışsın... Oysa ki sohbetlerimizden hatırlıyorum, öykünü en çok fotoğrafa benzettiğini. Nasıl oldu bu değişim ve neden? n Bilmiyorum. Görselliği geri plan da bırakmak gibi bir amaç gütmedim. Bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama hayatın olduğu hali bana yetme meye başladı. Ben de bana yetmiyorum. Ne olduğunu bilmediğim bir şeylerin arayışındayım. Sanırım bunu edebiyat ta da yaşıyorum. Görünenden fazlasını anlamaya gereksinim duyuyorum. Bu nunla ilintili olabilir. n Özellikle gerçeklik ve öy >> küyü bulma damarının farklı 12 30 Haziran 2016 KItap