Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SALİ TURAN’DAN “SALİ ANTİK KENTLERDE” ‘Ayaklarım karda iz, ellerim yazı’ Sali Turan 58 yıldır çiziyor. Bugünlerde sanatının tüm ayrıntıları ortaya koyan bir sergi ve bir kitapla çıktı sevenlerinin karşısına. İyi bir ressamı tanımak için iyi bir fırsat elimizdeki kitap. Sali ile kitabını konuştuk. Konuştukça da ortaya, Sali Turan’ın yol yazıları ile kurduğu spiral diyalog çıktı. elİf pak İ nsan görsel ağırlıklı konumlanır ve bakar. Bütün antik kentlerde doğa, mimari, sanat ve yaşam ilişkisi masal dünyasının gerçeğine taşır insanı. Şaşakalır, bakar taş üzeri iz lerinden rüzgâr fısıldaşmalarıyla akan zamana. n Omzumda çanta, içinde kalemlerim ve defterim. Arabamda boyalarım, seyyar masa ve sandalyelerimle dolaştım. Yollarda mola anlarında ve ısırılan görselliklerde kurulan seyyar masalarda çalıştım. Bazen dağ başlarında, antik kentlerde bulutların içinde, bazen bir vadinin evrilen yollarından inen çıkan dağlara bazen de yollarda sokaklarda oturulan yenilen içilen masalardan bakılmıştır, gelip geçenlere, oturup kalkanlara. Antik kentlerin yıkıntılarından yeni kurgular oluşturdum, yaşanmışlıkların zamanlar arası ortak alanlarına. 20 bin’i aşkın desen, binlerce binlerce guaj ve yağlı boya tohumladım ve büyüttüm SALİ toprağında. “ZAMANLAR ARASI ORTAK ALANLA” n Uzun antik kent gezi ve çalışmalarımda; bilinçdışı zamana, yaşanmışlıklara yolculuğa çıkarım. Bu yolculuklarda yaşanmışlıkların yaşanmaya devam ettiğini, beni içine aldığını, yaşama devam edecek olduğunu hep gördüm, yaşadım. Oralara gittikçe de yaşamaya devam ederim. Taş üzeri izlerinin rüzgâr fısıldaşmaları ile şifreli konuşmalarını dinledim, olur verdiler tanıklığıma. Tiyatronun son sırasında “zamanlar arası ortak alanda” resim yaptığım yerde. Knidos’da. n Bazen ağaçta sallantıda olan yap rağa, sonra gökyüzünde değişik bulut kümelerine bakıyorum. Sayısız gibi gelen griler, beyazlar, koyular, azımsanmayacak kadar da renkler; sıcak soğuk... Bir o kadar şekil kuruyor yeni biçimlendirmelere vardırıyorum gökyüzünü. “Sen”i her karmaşada bulabiliyorum... Sonra sulara dalıyor, balıklarla konuşuyor, hamsileri çağırıyorum Karadeniz’den. Onları beklerken dalgaların odun direklerinde yosunlar oluşturup midyeler yapıştırdığı balıkçı lokantasında koşmak orada olmak, içmek istiyorum. Beyaz örtülü masam, renk cümbüşü meyvelerim, sıcak Akdeniz çiçekleri, beyazlaşan rakım ve de her yerde olan “sen”. Hiç fena değil. Oturuyorum. Her şey doğanın çıplaklığı içerisinde özgür ve yalın. Hiç kimse yok, servisim yapılmış nasılsa. n Yer koyu gri... Akşam; gökyüzündeki sayısız grilere mor ve kızılı eklemiş. Yine de ton farkları ile sayısız griler ayırt edilebiliyor. Bulutların denize bakan kısımları delik. Bu deliklerden renkli ışıklarla birlikte Rodrigo’nun gitar konçertosu dökülüyor, sessizleşip uykuya geçmek üzere olan dalgalara. Belli belirsiz bu sesler. Giderek büyüyor, yaklaşıyor. Hemen Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’ne dönüşüyor. Her nesne hareketlenmeye, sandalyem gıcırdamaya başlıyor. Derken, hamsiler çıkageliyorlar Karadeniz’den. Şaşkınlığımın nedenini sezmiş olacaklar ki; akşamın kızıllığı alacakaranlığa dönüştüğü anlar, gökyüzü ile yeryüzü, böylesine sevdalarını açığa vurur sevişmeye başlarlarmış diyor Karadenizli Laz hamsiler. “DÜŞÜNDÜKLERİM GİBİ...” n SaintJean şövalyelerinin Rodos’tan kalkıp Bodrum’a gelişlerini, yaşadıkları serüvenleri düşünüyorum. Kalenin İngiliz Burcu’ndaki kalın duvarlı demirparmaklı ufak pencereden kuş bakışı denizi seyrediyorum. Oldukça yüksek. Yüzyıllar öncesine dönüyor, değişiyorum. Dolunayın denize düştüğü, kavgaların unutulduğu, derinlere dalındığı an iki damla gözyaşı akıtıp denizi taşırmanın tam sırasıdır. Az da olsa şövalyenin de duymak, yaşamak istediği kavgadan sıra buldukça yüreğine dönmenin sevdasına umut yollamanın zamanıdır. n Mevsim değişimi yıllarım: Beyaz >>bir örtünün yeryüzü şeklini aldığı, gecikmiş gece grileri ile morsarı birlikteliğinin bir yuvarlak ay 12 26 Mayıs 2016 KItap