11 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Lucette Valensi’den “Avrupa’da Müslümanlar: 1618. Yüzyıllar” ‘Hümanizmin istisnası olamaz!’ Lucette Valensi “Avrupa’da Müslümanlar: 1618. Yüzyıllar”da, Müslümanların günümüzde Avrupa’da maruz kaldığı şiddeti anlatıyor. Yazar, incelemesinde kitlesel boyutlu ilk tehcir örneği sayılabilecek bir vakadan, Moriskoların 17. yüzyıl başında İspanya’dan sürülmesi örneğinden yola çıkarak bu şiddetin geçmişine ışık tutuyor. r Gamze AKDEMİR unus doğumlu yazar, tarihçi Lucette Valensi, “Avrupa’da Müslümanlar: 1618. Yüzyıllar” adlı incelemesinde Hıristiyan dünyasında kürek mahkumu, köle, tüccar, siyasi mülteci ve azınlık olarak yaşamış Müslümanların izini sürüyor. Valensi’ye göre Müslümanların Avrupa’daki serüveni, bugün tekrar eden ikili bir dışlama hareketinin tarihini gözler önüne seriyor: Hıristiyan geçmişi paylaşmayan toplulukların dışlanması, Hıristiyan olmayan ülkelerden geldiğinden tam “yurttaş” olamayacağına inanılan bireylerin dışlanması. Valensi, çalışmasında Avrupa demokrasilerine musallat olmuş İslam ve yabancı düşmanlığı belalarına vurgu yaparken Aydınlanma evrenselciliğinin sınırları üzerine düşündürmeyi de amaçlıyor. sırasında ki tablolara da yansıyan bir şey bu hediye ettikleri halılarla başlıyor. Sonra orada yaşayan Müslümanların değil de daha çok Osmanlıların Avrupa’ya getirdiği kahve, çay gibi ürünler dolaşıma giriyor. Doğu’ya daha çok oryantal esintiler taşımışlar, gösterişli kılık kıyafetler, halılar, Doğu imgeli ürünlerle bir ilgi, talep yaratmış. Sonra kimileri orduda Hıristiyan bir kralın emrinde diğer Hıristiyan krallara karşı açılan savaşlarda asker olarak da yer almış. Tek farkları buydu, yoksa davalar ve iz sürme yoluyla etnik temizlik konusunda yöntemleri aynıydı. Fakat onlara herkes karşı değildi. Evet, kimi ticari kimi insani nedenlerle yardım etmek istediyse de kayda değer bir başarı sağlanamadı. “ELBÜŞERRAT, İSYANIN YENİ BAŞTAN TANIMIYDI!” Bu şartlarda isyan artık kaçınılmazdı: ElBüşerrat! İsyanı nasıl incelediniz? Tabii dönemini uzun süre belirleyen çok korkunç bir olaydı. Öyle ki isyan tanımını yeni baştan oluşturdu. İsyan denilince ElBüşerrat akla gelir oldu. Baskılar artık dayanılmazdı. Kimliklerini dil, isim, yaşayış her anlamda artık tümüyle yok etmeyi amaçlayan son derece otoriter uygulamalar sosyal patlama yarattı. Ama öyle bir noktaya geldi ki amacını aştı. Şiddet eylemleri konusunda her iki taraf da eşit derecede sorumluydu. Her iki taraf birbirine inanılmaz zulmetti. İki yıl sürdü ve hayli kanlı bastırıldı. Moriskoların hayatı çok daha zorlaştı. Haklarında açılan rekor sayıda davalara ekonomik baskılar ve elbette Morisko nüfüsunun büyük bölümünü kapsayan sürgünler de eklendi. Tam bir kırımdı. Çalışmanızın bütünü değerlendirildiğinde şu çok açık ki orada kalabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar. Öyle, oralıydılar, önemli bir parçasıydılar. Onlar da İspanyol. Evet, her şeyi yaptılar. Kimi dinlerini gizlice yaşadı, kimi rızasıyla değiştirdi. Pes etmediler. Öte yandan zamanında bu ülkeye geldiklerinde veya getirildiklerinde fethedildikleri düşüncesiyle getirildiler ve kabul gördüler, üstelik mahkeme kararlarıyla. Çünkü ülkelerini, ruhlarını, kültürlerini fethettik, daha da fethedeceğiz duygusuyla yaklaşılmıştı. T “İSLAM FOBİSİ DEVAM EDECEK GİBİ” Ulusalcı bir yazar ve tarihçi değilsiniz. Kesinlikle değilim. Ben bir vatandaşım. Kendisini hümanist olarak tanımlayan pek çok insanın, Müslümanların Avrupa’daki varlığına karşı ne kadar ırkçı davrandığını gerek geçmişte gerek şimdi gördükçe şok oluyorum, inanamıyorum. Eğer bu insanlar Hıristiyan olsalardı yaşanan ve yaşatılanları zulüm olarak rahatlıkla niteleyebilirler ama eğer Müslümanlarsa durum böyle değil. Her iki tarafın da bu olumsuz duygulara katkıları büyük olsa da hümanizmin istisnası olamaz! “Müslümanlar buraya ait değil, ne olursa olsun geldiği yere geri gönderilmeli” şeklindeki kökleşmiş düşünceden arınmaları kolay değil ne yazık ki. Nasıl geri gidebilirler ki örneğin Cezayir’e. Çoğu artık dilini bilmiyor, ülkeye aşina değil, Cezayirli değiller. İnanılmaz bir travma yaşanan. Avrupa’daki İslam fobisi özellikle kısa vadede geçecek gibi değil. Günümüzde Avrupa’da yaklaşık on yedi milyon Müslüman yaşıyor. Çok fazla Müslüman nüfusu olmayan Avrupa ülkelerinde bile geçerli bu duygu. Kullanıldılar, iş “MÜSLÜMANLAR 8. YÜZYILDAN BU YANA AVRUPA’DA” “Müslümanlar Avrupa’ya Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gitti” gibi bir algı var. Avrupa’daki varlıkları ne zamana tarihleniyor? Ta sekizinci yüzyıla dayanıyor. Ben de bu kadar gerilere dayandığını bilmiyordum, bunu çalışmalarım sırasında keşfettim. İncelememde de Avrupalı Müslümanların yabancılık derecelerinin düşünülmesine katkıda bulunmayı amaçladım. Kitapta hangi hat izleniyor? Güney ve Kuzey Avrupa merkezli. İspanya, Portekiz’le başlıyor fakat İtalya, Tunus, Fas, Malta, Güney Afrika durakları da ekleniyor. Müslümanların ekonomik hayata ne yönde bir katkısı var? 16 ve 18. yüzyıllarda Müslümanların Avrupa’daki kültürel hayata çok önemli bir katkısı olmadığını görüyoruz. Maddi kültür açısından ise belli belirsiz bir katkısı olmuş, mesela lüks ürünler... Örneğin halı ticareti var. Özellikle Osmanlı’nın Venedik ve büyükelçiliklere ziyaretleri S A Y F A 1 2 n 1 0 Lucette Valensi, Müslümanların Avrupa’da sekizinci yüzyıldan beri var olduğunu çalışmaları sırasında keşfetmiş... gücü olarak işe yaradıkları sürece sanki tahammül edildiler ve şimdi artık gitmeliler gibi bakılıyor. Mesela İkinci Dünya Savaşı sırasında Cezayirliler yaşadı bunu, sonra Almanya’daki Türkler. Her iki taraf da dinsel, kültürel farklılıkları ki görünür şekilde bariz farklılıklardı bunlar uyumlaştıramadı. Bunda zaman zaman Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerde özellikle büyük şehirlerde Müslüman nüfusun hayli yükselmesinin de olumsuz etkisi oldu. Bu sadece Müslüman göçmenler için geçerli bir durum değildi, tüm göçmenler bu durumdan benzer şekilde etkilendi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra göç eden İtalyanlar da hoş karşılanmadı, baskılar ve şiddet eylemlerine maruz kaldı. Müslümanlar ise başta din olmak üzere farklılıkların daha fazla olması sebebiyle tarih boyunca bundan daha yoğun etkilendi ve bugün de etkileniyor. Tam da bu bağlamda çalışmanızın adeta omurgasında yer alan Moriskoları konuşmalıyız. Morisko, on beşinci yüzyıl başlarında Yahudilerle birlikte İber Yarımadası’ndan sürülen ve vatanlarından ayrılmamak için din değiştirerek Hıristiyanlığa geçen Müslümanlar. Bazıları Katolikliğe geçmişti, bazıları çiftçiydi, büyük bölümü şehirlerde zanaatkâr ve esnaftı. Deri ve tekstil alanlarında faaliyet gösteriyorlardı. Bazıları kılık kıyafetleri bakımından ülkenin geneliyle aynıydı, bazıları ise geleneksel Müslüman kıyafetlerini ve yaşayışlarını sürdürüyordu. Latince okuyup yazıyorlardı ama bunun yanı sıra Arapça da konuşabiliyorlardı, çocuklarına Arap isimleri veriyorlardı. Din değiştirdikten sonra bile devamlı gözetim altında tutuluyorlardı. Köyde veya şehirde halk tarafından da izleniyor ve haklarında casusluk yapılıyor, ihbarlarda bulunuluyordu. Yüzlercesi sürüldü son derece acımasız şekillerde. Engizisyon Hıristiyanlığa geçenlerin pek çoğunu da gizli Müslüman olmakla suçladı ve sorguladı, işkencelerini sürdürdü. Tam bir etnik temizlik harekâtıydı. Uzun yıllar sürdü. Müslümanlara gösterilen bu baskı ve şiddet İber Yarımadası’nda yüzyıldan fazla sürdü. İspanya din değiştirmeye zorlarken Portekiz ise epey süre sadece krallıktan göndermekle yetindi. “AVRUPA’YA GİDENLER DAHA MUHAFAZAKÂRLAŞTI!” Güney Afrika’dan veya Cezayir’den, Fas’tan gelen Müslümanlar, diğer ülkelerdeki Müslümanlar gibi değildi artık. Değişmişlerdi. Evet, fakat çağdaş bir düşünceye ulaşamadılar tersine daha muhafazakârlaştılar. İncelemenizde Cem Sultan’a da geniş yer ayırmışsınız. Cem Sultan’ı hangi bakış açısıyla yazdınız? Yaşamının büyük bölümünü sürgünde geçirdi. Sığındığı insanlar tarafından kullanıldı. Kendini şiire verdi, duygularını dizelere döktü. Trajik ve değişken bir yaşam, ruh Cem Sultan’ınki. Kitapta Temeşvarlı Osman Ağa’nın öyküsü de film gibi. İnanılmaz hareketli, maceralı bir süreç yaşadığı görülüyor. Adeta büyülendim onu yazarken. Bir asker Osman Ağa ve otobiyografisini kendisi yazmış. Tüm Avrupa’yı dolaşıyor, her çeşit insanla tanışıyor. Pek çok olaya, savaşlara tanık oluyor. Genç ve yakışıklı bir adam. Gittiği her yerde kadınların ilgisini çekiyor. Sadece gezip eğlenmiyor üstelik okuyor, Almanca öğreniyor. Pek çok mizahi öykü yazıyor. Başına gelmedik kalmıyor öte yandan. Tutsak oluyor, işkenceler görüyor. Ölüyor sanıldığı için o halde bırakılıyor, ona acıyan insanlar yardım edip hayatını kurtarıyor. n [email protected] Avrupa’da Müslümanlar: 16.18. Yüzyıllar/ Lucette Valensi/ Çeviren: Alp Tümertekin/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 312 s. K İ T A P S A Y I 1334 E Y L Ü L 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle