Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Andrey Bitov’un yıllarca yasaklı kalmış romanı Puşkin Evi Andrey Bitov, çağdaş Rus edebiyatının dönüm noktalarından biri olan “Puşkin Evi”nde, klasik Rus edebiyatının temel eserlerinden yola çıkarak “Puşkin’in yarattığı Rus edebiyatı nedir?” peşinden gidiyor. Kitap, Rusya’da postmodern romanın ilk örneği olarak kabul ediliyor. Genç filolog Leva Odoyevtsev’in, Puşkin Evi adıyla anılan Rus Edebiyat Enstitüsü’nde görevli olarak nöbete kaldığı bir Ekim Devrimi kutlaması gününü merkeze alan roman, onun yaşamöyküsüyle birlikte polisiye bir yirminci yüzyıl Rusya tarihi ortaya koyuyor. r Nilüfer ALTUNKAYA orges’in “Her yazar kendi öncüllerini yaratır” diye bir sözü var. İster istemez Harold Bloom’un Etkilenme Endişesi adlı kitabında ele aldığı şiirsel etkilenme biçimlerinde halefselef ilişkisini akla getiriyor bu yaklaşım. Tabii ki Borges’in meseleye tarihsel anlamda tersten yaklaşımı oldukça dâhiyane. Eğer yeterince güçlü bir yazarla karşı karşıyaysak onun, kendisiyle beraber öncüllerini yeniden nasıl yarattığını anlamak gibi baş döndürücü bir deneyim yaşama şansına sahibiz demektir. Bir yandan Andrey Bitov’un Puşkin Evi’nde bunu nasıl başardığını anlamanın tek yolunun, romanı okumak olduğunu bir yandan da romanın hakkında epeyce konuşulmayı hak ettiğini düşünüyorum. Sabri Gürses, romanın sonuna eklediği “Puşkin Evi’nin Arka Kapısı” adlı bölümde okura yazar ve roman hakkında çok önemli bilgiler verirken Puşkin’in, Rus Edebiyatı için önemini de halefselef ilişkisini göz ardı etmeden vurguluyor. Böylece romanın var oluş serüvenine de tanık oluyoruz. Roman 19641971 arasında kaleme alınmış, Rusya’da ise ilk kez 1987’de yani Gorbaçov döneminde yayımlanabilmiş. Türkçe’de ise Bitov, ilk kez Ülkü Tamer’in çevirisiyle 1971’de okurla buluşmuş. YAZARIN OKURLA TEMASI Bölümün epigramı olan Andrey Bitov’un “Puşkin Evi’ni Rus edebiyatının karşıders kitabı gibi yazdım” şeklindeki sözleri romanın Rus edebiyatına yeni bir bakış açısından önemini mükemmel bir şekilde özetliyor. Roman eğer sadece bu karşıders savıyla sınırlı kalsaydı bu derece önemli olmazdı bence… Yazar bunun yanı sıra kendi öncüllerini yaratmayı da başarabildiği için Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Çernişevski gibi halefler her an bambaşka şekillerde çıkabiliyor karşınıza. Rus edebiyatı kuşkusuz hepimizi derinden etkileyen çok önemli yazarlar çıkarmış büyük bir edebiyat. Sosyokültürel olarak çok farklı dönüşümlerden geçen bir halkla temasımızı sağlayan bu öncüllerden SSCB dönemi, öncesi ve sonrasından, kendimize farklı farklı öncüller doğurduk belki de… Belki de gençliğimizden beri B maktayken roman kahramanı Leva kendi tuhaf serüvenine devam eder. Leva, bir aristokrat çocuğu, bir çok yalnız, hemen her Rus yazarının kaleminde şekillenmiş bir üniversite öğrencisi, evli bir kadınla yaşadığı aşktan kendine hüzünler icat eden ve enstitüde bir edebiyat araştırmacısı olarak Puşkin, Lermantov ve Tyutçev hakkında makaleler yazan bir akademik şöhret. Herkese yeterince uzak ve yabancı, kendisine de. Babalar ve Oğullar’dan esinlenerek kendisine bir bilinçaltı özne yaratmaya çalışırken “zamanımızın bir kahramanı” olarak kendisini var kılacak ilişkiler yumağını çözmeye çalışıyor. Leva bir antikahraman değil, bir bilinçaltı özne daha çok ya da modern kahramansızlığımız. Öğrencilik yılları. 5 Mart 1953. Malum kişi Stalin’in ölümü. Devlet ve yas. Koyu karanlık. “Toplumu kolektif bir samimiyetsizlik olarak görmesi için daha erken.” Leva’nın tören sonrası Mitişatyev’le takılarak “kendi kendine yönelik eril bakışı kazanacağından” haberi yok. Oysa biz bu çizgisellik içinde değiliz ve zamanı doğrusal olarak algılatmayan yazar sayesinde Leva’nın yaşayacaklarını bir bilinç karmaşası içinde de olsa biliyoruz. “Kimse bizim şimdi bildiğimiz şeylerden hiçbirini bilmiyor.” KUANTUMDAN PSİKANALİZE Leva’nın kadınlarının her biri, birer kadınlık hali olarak anlatıyı tamamlarken en çok Faina’ya olan tutkusuna tanık oluyoruz Leva’nın. Ele avuca sığmaz bir kadın Faina çünkü. Leva, biraz Proust’a dönüşüyor onu incelerken ve aşkını içine sindirmeye çalışıp onu delice kıskanırken. Roman birçok tartışmanın orta yerinden, sonrasından, başlangıcından okuru da haberdar etmek isteyen bir yazarın kurnazca gülümseyişi gibi “aşırı yorum”larla da bezeli: “Ne kadar tuhaftır, otoriteleri aşıp devirirken, daha yüksek başkalarını dikmek. Her otoriteye karşı manivela gibi, kaldıraç gibi asa gibi hareket etmek... Yine aynı: otoritelerden nefret ederken kendini onların övgüsüne adamak. Ah insanlar! Ah Puşkin!” (s. 261). Benim nedense çok sevdiğim Mitişatyev ise bir karşı kahraman değil. Leva’nın antisemitist bilinçaltı imgelerinin bir ürünü de değil. O tam da Andrey Bitov’un söylediği karşıdersin bir sonucu. Bir var oluş kaygısı gibi duruyor karşımızda: “Ayaklarımın altında uçurum, kıyısındayım, ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım ondan. Hep dışarlıklıyım, sana aidim hep. Zaten neden sevmeyiz biz Yahudileri? Çünkü her koşulda onlar Yahudidir.” Kuantum fiziğinden, dalga mekaniğine, psikanalitik göndermelerden, davranış psikolojisine, sosyolojiden bireysel varoluş paradigmalarına kadar geniş bir alanda derinlemesine yorum ve gözlemler içeren bir roman Puşkin Evi. Bu zor romanı özgün metindeki alegorik yapıyı duyumsatacak şekilde çevirmek oldukça özen isteyen bir iş olsa gerek. Sabri Gürses’e ve romanı bize ulaştıranlara sonsuz teşekkürler. Bu romanı mutlaka okuyun ve öncül romancılarınızı yeniden yaratın. Buna değer bence. n Puşkin Evi/ Andrey Bitov/ Çeviren: Sabri Gürses/ Yapı Kredi Yayınları/ 448 s. K İ T A P S A Y I 1332 1 Petersburg’dan Leningrad’a giden bir tramvaydaydık, kim bilir... Gelelim romana… İşte ilk cümle: “Romanın sonlarına doğru bir yerde, 7 Kasım günü sokaklara çıkmış kalabalıklara dikkatle gözlerini kırpmadan bakan o temiz pencereyi, o buz tutmuş göksel bakışı tasvir etmeyi denedik…” Böylece Petersburg binalarının arasından geçen rüzgârın peşine takılıp sürükleniyoruz. “Bina”nın içine doğru adım attıkça Leva Odeyevtsev’in hayatına da sokulmaya başlıyoruz. Romanın “Altını Ben Çizdim” adlı bölümleri, yazarın okurla kurduğu önemli temaslar içeriyor. Burada hem “kahramanın” hem de “yazarın şimdisi” birbirine karışırken romanın yazar tarafından yorumlanışı Puşkin Evi’ni Don Kişot, Trastram Shandy ve Kayıp Zamanın İzinde gibi romanlarla akraba kılıyor. Böylece modernizmle birlikte başlayan her okura değil, belli bir kültürel temeli olan eğitimli okura seslenen çok bakışlı ve çok katmanlı roman anlayışıyla da köprü kuruyor. “KENDİ KENDİNE YÖNELİK ERİL BAKIŞ” Yazar roman kurgusunu bir ev olarak tasarlarken “Böyle bir evde nasıl yaşanır?” sorusuyla da yüzleştiriyor bizi. Roman kahramanlarının özdeki yaşamsızlığını da anlatır gibi: “Alegorilerinizle kafa karıştırdınız” diyor bir okur. Yanıt veriyorum:“Siz okumayın” (s. 266). Oysa yazar dev bir roman, “çok ciltli bir evroman” yazma ihtirasıyla çırpın Andrey Bitov’un romanı geniş bir alanda derinlemesine yorum ve gözlemler içeriyor. S A Y F A 6 n 2 7 A Ğ U S T O S 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T