03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nilüfer Kuyaş’tan “Karasevda Kitabı” ‘Hasta değil, hayata yanığız!’ Keats hazzın tatlı üzümünü damağımda ezerken dilimde çekirdeğin acısı kaldı diyor. Freud insanın kendisine olan narsist sevgisinin yara alması şeklinde açıklamış. Aslında kimse melankolinin anlamıyla ne olduğunu tanımlayamamış, psikiyatrların çoğu depresyonla aynı şeymiş gibi ele alıyor, ben buna karşı çıkıyorum. Melankoli bir hastalık değil. Bizi besleyen bir sıkıntı ve huzursuzluk hali, çünkü bizi yaratıcılığa ve eyleme iten bir duygulanım. “MELANKOL: HEM KÜLTÜREL HEM KİŞİSEL AYNA” Özellikle edebiyat ve sanat alanında, o depresyonla gelgitli hatta inanılmaz bir verimi tetiklemiş. Melankolikler genellikle yaratıcı kişilerden çıkar diye düşünülürmüş eskiden. Rönesans melankolinin altın çağı sayılıyor mesela, göklere çıkartılmış. Bazı dönemlerde ise yerin dibine batırılıyor, şeytan işidir deniliyor. İnsan ruhunun derin bir çelişkisi ve yarılması söz konusu. Ayın karanlık ve aydınlık yüzü. Melankolik özne, kendi özünü arıyor. İnsanın bu bitmez arayışı sanatta ve edebiyatta sayısız güzellik yaratmış. Barok müzik mesela. Hem müthiş bir sevinç hem koyu bir üzüntü barındırır. Dürer’in ünlü Melankoli I ve Melankoli II adlı gravürleriyle bu konu görsel sanata giriyor. Genç ve güzel bir kız olarak tasvir edilmiş melek figürü, melankoliyi temsil ediyor. Zamanı, dünyayı, hayatı anlamak ister gibi derin düşüncelere dalmış, çenesini eline dayamış. Sanat tarihi melankoli üzerine yorumlarla dolu. Susan Sontag, Sürrealizm’i melankoliyi neşelendiren hareket olarak tanımlıyor. Kendisi kültürel ayna olan bir kavramdan ve duygu halinden söz ediyoruz. Okyanus gibi engin olan bu konuda biraz kalem oynatmak ve bu kültür aynasından ben de biraz yansımak istedim. Bu ruh haline ve bu derin kültürel kavrama getirdiğin yorum, bakış açısı ne? Kültürel olduğu kadar kişisel bir ayna gibi de ele alıyorum. Bu nedenle ayna sembolünü çok kullanıyorum kitapta. Ayrıca, bugün akıllı telefonlarımızla saplantılı şekilde “selfie” fotoğraf çekme merakımızı da bununla ilişkilendiriyorum. Aynaya bakmanın yeni bir türü diyorum. 2014’te annemi kaybedince yas, keder ve melankoli üzerine epey düşündüm, o kaybı nasıl yaşadığıma dair kendi hikâyemi de kitabın içine ördüm. İlk defa tek bir tema hakkında deneme kitabı yazdım. Melankoli üzerine çeşitlemeler. Ortaya eğlendirici, düşündürücü ve bence sürükleyici, çok ilginç bir kitap çıktı. Toplumdaki algılanışı bağlamında yeterince ciddiye alınmıyor, yaşanıyor gibi sadece. Gözlem ve incelemelerine göre neden böyle? Melankolinin toplumdaki algılanışı az önce dediğim gibi sürekli bir iniş çıkış ve gel git halinde. Aslında içindeyiz bu karasevda ülkesinin ama her zaman farkında değiliz. Bizde karasevda genellikle umutsuz aşk hastalığı olarak bilinir ama aşk melankolisi olayın sadece bir parçası. Kültürümüzde damardan melankoli var. Süleyman Çelebi’nin Mevlid eseri ve okunuşu, tamamen melankoli şaheseri. Anadolu’nun uzun havaları, bozlaklar, baştan sona melankoli. Amerikalıların Blues müziği ile aynı ölçüde etkileyici bir âşık geleneğimiz var. K İ T A P S A Y I 1 3 3 2 Kendinizi, sevdiğiniz birini kaybetmiş kadar yalnız mı hissediyorsunuz, dünyada kalan son insanmışsınız gibi? Bazen akıl almaz bir coşkuyla köpürüp kanatlanıyor mu ruhunuz ya da hüzünden zevk almaya mı başladınız? Meraklanmayın. Melankoliye kapıldınız. Hastalık değil. Olağan insanlık hali. Karasevdaya tutuldunuz. İlle âşık olmanız gerekmiyor, doğuştan âşıksınız çünkü. Melankoli bir hastalık mı yoksa bir güzelduyu mu? İnsan hüzünlenmeyi arzular mı? Sınırı belirsiz, kapısız penceresiz bu karasevda ülkesine herkes girebilir mi yoksa hepimiz başından beri “içeride” miyiz? ”Karasevda Kitabı” tüm bu sorulara odaklanan, yanıtlarını geçmişten günümüze vermeye uğraşan bir çalışma, bir melankoli güzellemesi. Nilüfer Kuyaş’la kitabını konuştuk. S A Y F A 1 0 n r Gamze AKDEMİR er şey nasıl başladı? İçimdeki melankolik özneyi anlama isteğiyle. Senin deyişinle neden “deli bir iştahla” yazdın, motivasyonun neydi? Karasevda Kitabı’nı deli bir iştahla yazdım çünkü melankoli insanın hayatı çok sevmesinden ileri gelen bir ruh köpürmesi. Aristoteles bile daha antik çağda böyle tanımlıyor melankoliyi. Melankolide deli, coşkulu, aynı zamanda gölgeli bir yan var. Melankoliyi insanın gölge tarafı diye tanımlıyorum ben de. Bir karaltı, bir “koyultu”. Kitabı yazarken icat ettim bu koyultu sözcüğünü. “Işıltı”yla kardeş. Biri olmazsa öteki de olmaz. Evrendeki kara madde gibi biraz. Karanlık olmadan ışık da olmuyor. Melankoli karanlık tarafımız, bir de aydınlık tarafımız var. İkisi dengedeyse hayatın tam tadını çıkartıyoruz. Biri fazla ağır basarsa manik depresif oluyoruz. Kitabın pratik mesajı da bu: Melankolinizle tanışın, dost olun, oynayın, sizi yaratıcılığa ve farkındalığa taşısın, böylece depresyondan uzak durursunuz. “MELANKOLİMLE OYNADIM” Melankoliyle yolun ilk ne zaman kesişti? Melankoliyle kültürel kavram olarak tanışmam, İngiltere’de yaşadığım yıllarda, Robert Burton’un 1620’lerde kaleme aldığı Melankolinin Anatomisi adlı binlerce sayfalık nefis ansiklopedik çalışmasını karıştırmama dayanır. Ben de melankolik bir insanım, gölge tarafımla çok küçük yaştan beri tanışığım ama bu kitabı okuyunca melankolinin ne kadar evrensel bir ruh hali olduğunu anladım. İnsanın mayasında var melankoli. Burton’ın kitabı çok eğlenceli. Binlerce yıl melankoli hakkında 2 7 A Ğ U S T O S 2 0 1 5 H yazılmış ve söylenmiş her şeyi toplamış. Sonunda çok pratik bilgiler de veriyor, tıp rehberi yahut yaşama el kitabı gibi. Bugün hayatta olsa “yaşam koçu” olurdu eminim. Yalnız kalmayın, kendinizi oyalayın, uykunuza ve gıdanıza şöyle dikkat edin, falanca kocakarı ilaçlarını deneyin gibi öneriler sıralıyor. Kendisi de muhteşem bir melankolik. Sonuçta melankolisiyle oynamak Fotoğraflar: Sinem BABUL için melankoli üzerine kitap yazmış. Ben de aynı şeyi yaptım sayılır. “YARACILIĞA İTEN BİR DUYGULANIM, BİR YARILMA” Çalışman insan ruhuna dair nasıl bir kazı, o karasevda ülkesine nasıl bir giriş? Karasevda aslında eski tıp kökeniyle kara safra demek. Bedenin doğal bir ifrazatı fazla üretilince karamsar oluyoruz. Bu işin basit yanı tabii. Bütün kültürlerde bilinen ortak bir insanlık hali. Hüzünden farklı, kederden de farklı. Bence varlığımızın nedenini sorgulayan bir arayış. Sanki bir bütünden kopmuşuz, o bütünü bulmaya çalışıyoruz. Bir eksiklik ve kayıp duygusu var melankolide. Julia Kristeva’ya göre anneden ayrılışımızla başlıyor, yani göbek bağının kopmasıyla. Gerard de Nerval “kara güneş” diye tanımlıyor. Şeyh Galip’teki “siyah nur” aynı şey. John C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle