Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doğan Yarıcı’dan “İs Odası” Derya dünyalara küçük barajlar Doğan Yarıcı, yeni öyküleriyle okuyucu karşısında: “İs Odası”. Bu yeni öykülerinde yazar, küçük bir dokunuşla denizlere dönüşecek dünyaları, kendi kurduğu barajlarla dizginleyerek sunuyor. r Baran ÇAĞSU s Odası, verimlerine 1993’te başlayan Doğan Yarıcı’nın dördüncü öykü kitabı. İs Odası’ndan önce ise Evlâ, Yaşar Nabi Nayır Ödülü’nü kazandığı Kemik ve Gece Kelebekleri geliyor. Romanları da yayımlandı Yarıcı’nın ama öyküleri her zaman ayrı bir yerde benim için. Doğan Yarıcı öykülerini bambaşka bir paralelden yazıyor adeta. Öykülerindeki dili, dünyası ve zaman zaman yakaladığımız farklı biçim arayışlarıyla yazınımızın önemli öykücülerinden biri. Belki de öykünün genlerinden gelen akışa kendini daha rahat bıraktığından mıdır bilinmez ama Doğan Yarıcı öyküleri gerçekten dikkate almaya değer dünyalar sunuyor bize. Bu doğal akışta ise arayışın, daralmanın, daralarak çoğalmanın yollarını arıyor sürekli. Küçümen dünyalardan geniş ufuklar yaratmanın derdine düşüyor. Öykü toplamlarını artık on yılda bir sunması da bu arayışın sonucu mu peki? Yanıt, Doğan Yarıcı’nın kendisinde ancak buradan şunu söyleyebiliriz rahatlıkla: Öyküler demini aldıkça çok daha tıkız bir hâle geliyor tıpkı İs Odası’nda olduğu gibi ve yine İs Odası’ndaki gibi öyküler okumak, nitelikli edebiyat peşinde koşan okuyuculara her zaman kısmet olmuyor. İs Odası’nda incelikli işlenmiş bir evrene davet ediyor Doğan Yarıcı bizi. Gerek dili gerekse dünyasıyla üzerine kafa yorulduğu, evrilip çevrildiği, taşların yerine oturması için çaba sarf edildiği çok belli olan öyküler bunlar. Başından sonuna özgünlüğü için kafa yorulmuş, farklılığı için türlü hamur yoğrulmuş ve sonunda karşımıza bir taş çeksen yıkılır bir yapı ortaya çıkmış. Doğan Yarıcı’nın bir şiir geçmişinin de olduğunu unutmadan söylemekte yarar var. Öykülerdeki bu sağlam, yerinden kımıldamaz yapının, bu ilişkiyle de açıklanabilecek yanları vardır muhakkak ama İs Odası, yazının başında da geçtiği gibi, öykünün has genlerinden doğmuş bir toplam. Tam da bu nedenle şiir kadar sağlam, roman kadar derinlikli ve öykü gibi öyküleri okuyoruz bu kitapta. Öyle öyküleri var ki Yarıcı’nın bu kitabında, konunun ucunu biraz bıraksa S A Y F A 1 4 n 2 2 İ yazar, romana kayacak denli zaptedilemez niteliklerde. Öyküler hikâyeleri, hikâyeler de başka başka hikâyeleri doğurup karşımıza farklı şekillere bürünerek gelecek gibi sanki. Öylesine güçlü damara sahip konu ve kahramanlar üzerine şekillendiriyor dünyalarını Doğan Yarıcı. Ancak öykü yazmak istediğinin bilincinde ve küçük bir dokunuşla denizlere dönüşecek dünyaları, kendi kurduğu barajlarla dizginleyerek bize sunuyor. Bu bağlamda “dar zamanlar”ın dünyalarını kuruyor diyebiliriz Doğan Yarıcı için. Aslında “kurmak” ne kadar doğru onun öyküsünü anlatmada bilmem çünkü daha çok dünyadaki dağılmış parçalardan birinin, anlık yansımasını anlatıyor bize. Büyü de tam burada başlıyor işte. Bu anın genişlemesinde... Sonrası ise okur, yazar ve dünyalar arasındaki ilişkinin harmanına kalıyor. Tüm bu anlatılanlardan ve alışageldiğimiz öykülerden çok başka bir yolda giden ikinci bölümü var bir de kitabın: “Âli’yle Konuşmalar”. Yukarıda anlatılanlara tek uyan noktası anlar sadece. Onlar da biraz daha daralıyor burada. Bir fragman diyebiliriz Yarıcı’nın ikinci bölümdeki öykülerine. Okuyucusuna daha fazla pay bırakan, hatta öykünün ucunu verip gerisini okur zihnine yollayan yapıda öyküler bunlar. Birkaç cümleden oluşan diyaloglar çoğunlukla bu öyküler ama kimilerinde zekâ fırtınaları estiriyor, kimilerinde ironiyi cilalayıp tekrar önümüze koyuyor, kimilerinde ise sopayı aba altından değil burnumuzun dibinden gösteriyor Doğan Yarıcı ama her ne yaparsa yapsın vuruculuğun peşine düşüyor burada. Bazen bu vuruculuğu yakalamak adına aforizmalar da savuruyor, bir şiire mısra olabilecek denli kuvvetli kelimeler de dökülüyor kaleminden yazarın ama bunların hepsini bir öykü evreni yaratmak için yaptığını unutmuyor. Doğan Yarıcı’nın ucunu açık bıraktığı bir evren ikinci bölümdeki öyküler. Tamamlanması için de her zaman iyi edebiyat peşinde olan öykü okurlarına ihtiyaç var elbet. Üstelik her zihinde farklı bir öykü evreni yaratabilecek niteliğe sahip hepsi...n İs Odası/Doğan Yarıcı/ Yapı Kredi Yayınları/ 104 s. 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1266 M A Y I S