Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Jean Baudrillard’dan “Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm” Simgeler pazarından ölüme Simülasyon kuramını oluşturan, kitle zihni üzerine tezler geliştiren ve tüketime ilişkin görüşleriyle gündem yaratan Jean Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm adlı kitabında değerleri yok eden toplumsal ilişki biçimini eleştiriyor ve gerçekliği anlatmanın önemine vurgu yapıyor. Ë Ali BULUNMAZ “Rasyonel gerçeğe ihtiyacımız yoktur artık; şimdi işlemsel bir gerçek vardır.” (1) rır. Böyle bir ortamda emek de “diğer sıradan göstergeler gibi üretilir ve tüketilir” hale gelir (s. 19). Baudrillard, bu sisteme dahil edilme yöntemlerinin de farklılaştığını belirtir: “Artık evinizden vahşi şekilde çekip alınarak, makinelerin önüne atılmıyorsunuz; artık sisteme çocukluğunuz, tikleriniz, insani ilişkileriniz ve çalışmayı reddetme biçimlerinizle sokuluyorsunuz” (s. 26). Bir diğer ifadeyle, söz konusu durumda insan kendi kendine bırakılmaz, bir şekilde sistemin içinde konumlanması sağlanır. Bu sistemde emek de vahşice alınıp satılır. Üretim sürecinin olmazsa olmazı ücret ise “hiçbir şeyle karşılaştırılmayan ya da hiçbir şeyin eşdeğerlisi olmayan bir şeydir” (s. 38). Öte yandan para, bir göstergedir ve bugün toplumsal üretimle bağı kesilmiştir. Böylelikle o “sınır tanımayan bir spekülasyon ve enflasyon süreci içine girmiştir” (s. 42). Özetle söylenecek olursa para “artık mal bile değildir; çünkü bundan böyle ne bir kullanım değeri ne de bir değişim değerine sahiptir, artık genel geçer bir eşdeğerliliğe sahip bir şey, bir başka deyişle pazar aracı olarak kullanılan bir soyutlama da değildir; o, geriye kalmış her şeyden çok daha hızlı şekilde el değiştiren ve geriye kalmış hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak bir şeydir. Baudrillard’a göre bu süreçte emeğin kimliği de değişmiştir: “Artık üretken emek yoktur, onun yerine yenidenüretime [kopyalamaya] dayanan bir tüketim vardır” (s. 54). Etkin olan kapitalist yasa “insanları yaşamın her anında karşıt ve birbirine karşı duyarsız efsaneler çerçevesinde eğitip yönlendirir; sahip olduğu tek ilke duyarsızlıktır (...) kapitalizmin bildiği tek şey, her şeyi yüzeysel bir şekilde eşitlemek, etkisiz kılmak ve duyarsızlaştırmaktır” (s. 69). Sermaye, emekçileri ölümüne sömüren bir mekanizmadır. Emekçilere yapılan en büyük kötülük “ölme hakkının tanınmamasıdır” (s. 79). Bu gasp da köleleşmenin kapısını aralamıştır. SİMÜLAKRLAR YA DA GERÇEKLİKTEN KOPUŞ Baudrillard, zorunlu gösterge döneminin sonuna gelindiğini ve rekabete dayalı demokrasinin, herkesin uymak zorunda olduğu göstergeler döneminin yerini aldığını söyler. Bu, “modern gösterge ‘doğal’ın yerini alabildiği; ‘doğal’ın simülakrı olabildiği ölçüde bir değere sahip olabilir” demektir (s. 89). Bir başka deyişle, sahte asılla beraber, hatta onun yerine geçerek var olmaktadır. Sanayi dönemiyle beraber yeni bir gösterge ve nesneler kuşağı ortaya çıkar. Baudrillard bunu “yeni gösterge ve nesnelerin taklit edilmesi mümkün değildir” biçiminde açıklar (s. 96). Veblen ve Goblot’ya atıfta bulunan Baudrillard, onların çözümlemelerine başvurur: “Veblen ve Goblot için göstergeler ayrımlayıcı özellikler taşıyan bir malzeme olmasının yanında, prestij, statü, toplumsal erkleri olan ve bu doğrultuda kullanılan şeylerdir” (s. 99). Gerçekliksanallıksahtelik ilişkisi veya ilişkisizliği üzerine eğilen Baudrillard’ın bu noktadaki açımlaması şöyledir: “Günümüzde nesne artık teriminin geleneksel anlamıyla ‘işlevsel’ değildir. Sizin işinize yaramaktan çok sizi ‘test etmeye’ yarar. Nesnenin nasıl daha önceki nesneyle bir ilişkisi kalmadıysa iletişim araçlarının ürettiği haberin de olguların ‘gerçekliğiyle’ bir ilgisi kalmamıştır” (s. 111). Artık bir gösteri toplumunda yaşayan insanoğlu için gerçekliğin ya da sanallığın çok önemi kalmamıştır. Hatta eğlence başat hale geldiğinden, sanallık ile gerçeklik arasındaki ince çizginin kayboluşu da kimseyi ilgilendirmeyen bir durum haline gelmiştir. Her yerde kol gezen ve gösteriye dönüşen anlamsızlık Baudrillard’a göre “insanı neşelendirmektedir” (s. 117). Simülakr düzeninin el attığı en önemli alanlardan biri de siyasettir. Baudrillard, güncel siyasetin temel belirleyicilerini açıklarken şuna dikkat çeker: “Dünyayı denetim altında tutabilmek için iki süper güce gereksinim vardır, çünkü tek bir imparatorluk kendiliğinden çökecektir. Terör dengesi ise bu düzenlenmiş karşıtlığın ayakta kalmasını sağlar” (s. 123). Siyasette devam eden sanallık veya simülakr düzeninin yanı sıra, düşsel olanla gerçekliğin sınırları da artık belirginliğini yitirmiştir: “Artık yaşamla karşılaştırabileceğimiz bir düşsel yoktur. Gerçekliğin tamamı bir tür gerçeklik oyununa dönüşmüştür [s. 132] (...) Günümüzde, gerçek ve düşsel aynı bütünsel işlevsellik içinde yer aldıklarından birbirine karıştırılır” (s. 134). Siyaset ve günlük yaşamın, gösterge ve simge pazarına dönüşmesi ekonomi politiği de bu alana kaydırır. Ekonomi politiğin bugünkü neliğini belirleyen özellikler de böylece ortaya çıkar: “Ekonomi politik, her türlü toplumsallığın göstergeler aracılığıyla egemenlik altına alınması, parçalara ayrılarak yok edilmesini sağlar”; bu noktada kent olgusu belirir: “Günümüzde kent, yaşamasına ve ölmesine karar verilen göstergelerin hapsedildiği yere dönüşmüştür” (s. 138). MODANIN ÇEKİCİLİĞİ Baudrillard, simgesel değiştokuş teması içinde modaya da bir başlık açar, yola çıkış sorusu ise şudur: Moda alanı, giysi veya dışsal göstergelerle sınırlanabilir mi? Bu noktada modanın neliği üzerine kafa yorar: “Yapılması gereken şey, modanın bizzat anlam üretim sürecindeki en ‘nesnel’ yapılar içinde aranmasıdır; giysi ya da beden konusunda da aynı derinliğe inilmesi gerekir, çünkü bugün bedenin sahip olduğu kimlik, cinsiyet ya da statü, moda malzemesine dönüşmüştür” (s. 159). Moda da pazar kadar evrenseldir. Pazarda değiştokuş edilen ürünler gibi modaya özgü göstergeler de, kendi aralarında değiştokuş edi ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 990 B audrillard, yeni çağın belirleyici unsurları olarak belirsizlik, simgelergöstergeler düzeni, simülasyonsimülakrlar ortamı ve değerlerin altüst edilişini gösterir. Baudrillard’ın “ideologlar ortadan kalkınca yerlerini simülakrları aldı” sözü (s. 3), bu çağın sınırlarını çizer niteliktedir. Onun çabasını anlamak için, öncelikle simülakr ve simülakrlar düzeninin neyi imlediğini ortaya koymak gerekir. Simülakr “bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünüm” demektir. Simülasyon ise “bir araç, bir makine, sistem ya da olguya özgü işleyiş biçiminin, maket veya bilgisayar programı aracılığıyla yapay şekilde yeniden üretilmesidir.” Bir başka deyişle simülakr, gerçeğin yerini alan bir niteliğe sahipken, simülasyon “gerçekle sahte ve gerçekle düşsel arasındaki farkı yok etmeye çalışır” (2). Baudrillard’ın simülasyon ve simülakr teorisini oluşturan temel kavramlar bu biçimde tanımlanabilir. Simgesel değiştokuş (: pazar) da işte bu zemine oturur. YENİDENÜRETİM Simülasyonun önemli kurallarından olan, göstergelerin yalnızca kendi aralarında değiştokuş edilip, gerçekle edilemez oluşunu bir kez daha gündeme getirir Baudrillard. Üstelik bunu hatırlattığı dönem, toplumsal ilişkilerin yok edildiği ve ekonomi politiğin anlamından sıyrıldığı dönemdir. Baudrillard, bunu şöyle açıklar: “Çalışma düzeni denen şeyle beraber, üretim düzeni ve [bilinen A.B.] ekonomi politik de sona ermiştir. Buna son veren, devrim değil kapitaldir” (s. 15). Bugünün etkin unsuru, insani değer ve ölçütlerin, imge ve göstergeler sisteminde yok olup gitmesidir. Kısacası “her şey bulanık bir görünüm kazanmıştır” (s. 16). Bunun kavramlaştırılması bizi etkisizlik ve duyarsızlık gibi sonuçlara vardı SAYFA 16