29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aldous Huxley’den ‘Algı KapılarıCennet ve Cehennem’ Açılmayı bekleyen kapılar Aldous Huxley, yayımlandığı dönemde büyük ses getiren ve algıyı açan meskalin deneyimi üzerine yazdığı, “beat kuşağı”nı etkileyen ve adıyla The Doors grubuna esin kaynağı olan Algı Kapıları ile onun devamı niteliğindeki Cennet ve Cehennem isimli eserleriyle okuyucunun karşısına çıkıyor. Ë Ali BULUNMAZ arwin’in ateşli savunucularından ünlü biyolog Thomas Henry Huxley’in torunu, yine ünlü biyolog Sir Juilan Huxley’in kardeşi olan Aldous Huxley’in (18941963), annesi şair ve denemeci Matthew Arnold’ın yeğeniydi. Babası Leonard Huxley ise Cornhill dergisinin sahibi ve yöneticisiydi. Bilimi ve edebiyatı birleştiren bu entelektüel miras Huxley’in dünyaya bakışının temelini yarattı. 19081914 yılları arasında yaşadığı üç sarsıcı olay; annesinin ölümüyle ailesinin dağılması, Eton’da öğrenciyken onu neredeyse kör olma noktasına getiren göz hastalığı ve kardeşinin intiharı Huxley’in tüm gençliğini etkiledi ve hayatında silinmez izler bıraktı. Yazar, yaşamının sonuna kadar göz hastalığıyla savaşmak zorunda kaldı. 19161920 yılları arasında, daha çok Fransız simgecilerinin etkisini taşıyan şiirlerden oluşan dört kitap yayımladı. Ancak Aldous Huxley ismi okurların zihninde hemen Cesur Yeni Dünya adlı anti ütopyayı canlandırır. Hiçbir bireyin bilimsel denetimden kaçamadığı ve teknolojinin iktidarının hüküm sürdüğü bir dünyayı anlatan bu anti ütopya, türünün klasiklerinden sayılmasının yanı sıra, Huxley’i dünyaya tanıtan eserdir. Onun eleştirel biçeminin en üst noktasını yansıtan kitap, Huxley’e büyük bir ün kazandırır ve geleceğin dünyasına ilişkin fikirler üreten herkese belli oranda etkide bulunur. Son dönemlerinde Doğu düşüncesi ve mistisizme yönelen Huxley’in, bu dönemine yaklaştığı zamanda kaleme aldığı Algının Kapıları ile onun devamı niteliğindeki Cennet ve Cehennem, bugün tek kitap halinde meraklılara sunuluyor. ortaya çıktı; bunlar şişip genişliyor, durmadan değişen ve her seferinde yeni, titrek şekiller oluşturan parlak enerji düğümleriyle besleniyordu. Gözlerimi tekrar kapadığımda önümde bir gri biçimler karmaşası belirdi; içlerindeki açık mavi küreler iyice yoğunlaşıp katılaşıyor ve sonra da yukarı doğru kayarak gözden kayboluyordu. Ama hiçbir zaman yüzler ya da insan veya hayvan biçimleri görünmedi. Ne bir manzara ne muazzam genişlikler ne binaların büyüleyici yükselişini ve dönüşümünü gördüm; bir masala veya dramaya en uzak bir benzerlik taşıyan hiçbir şey yoktu. Meskalinin beni götürdüğü ‘öteki’ dünya bir görüntüler dünyası değildi; o dışarıdaydı, gözlerim açıkken görebildiğim bir şeydi.” (s. 13) Huxley’in belirttiğine göre meskalin deneyleri, belli başlı bazı sonuçlar doğurur ve bunların en önemlisi algının güçlenmesi, zaman ve mekâna olan ilginin sıfıra inmesi ile duyularla algılananların otomatik bir kavrama dönüştürülememesidir. Şekersiz kalan beyin, zaman ve uzama dair ilgisini yitirir. Duyuüstü algılamalar başlar. Öte yandan meskalin, renklere yüksek güç ve derinlik katar; insanın, daha önce ayırt edemediği ince tonları algılamasını sağlar. Huxley’in yorumlarına bakılırsa, alınan meskalin kişilik yapısına ortalama ve kullanılan doza göre farklı etkiler gösterir. Görsel yetileri güçlü olan insanlar, meskalin sayesinde hayalperest hale gelir diyor Huxley. Tam da bu noktada şizofren ile meskalin kullanıcısı arasında bir karşılaştırma yapar, hatta bağlantı kurar: “Şizofren sürekli olarak meskalin etkisi altında olan bir kişiye benzer; bu yüzden yaşadığı belli bir gerçeklik deneyimini durduramaz; yeterince sağlıklı olmadığı için onunla birlikte yaşayamaz ya da bir açıklama getirip bir kenara atamaz. Çünkü o, bütün gerçeklerin en çürütülemez olanıdır ve bu gerçeklik onun dünyayı insan gözleriyle görmesine izin vermediği için, bir türlü sona ermeyen tuhaflığını ve yakıcı yoğunluğunu insani ya da kozmik kötülüğün bir alameti olarak yorumlayamadığı için de ona büyük bir korku veren ve onu ölümcül şiddet eğiliminden katatoniye ya da psikolojik intihara kadar varan bir dizi umutsuz karşı önlem almaya zorlar.” (s. 48) Huxley, meskalinin sanatsal yaratıcılık ve üretim ile ilişkisi üzerine gözlemlerde bulunur ve buna kafa yorarken “ilacın” burada belli oranda etkili olduğu sonucuna varır. Çünkü meskalin, bir bakıma algılamada ve bilinç düzeyinde yol açtığı değişimlerle, farklı yaratıcılık kalıplarını tetikler gibi görünür. İleriki satırlarda, uyuşturucunun dinsel amaçlara da hizmet ettiğini ekleyen Huxley, hem ilkellerde hem de yüksek uygarlık düzeyine ulaşmış topluluk ve toplumlar arasında bu tür bir kullanımın yaygın olduğunu söyler. Meskalin, önünde sonunda benliğin sınırlarını aşma yolunda ya da “kendinden geçme” biçiminde özetlenebilecek bir isteğe bağlı olarak etkin bir kullanıma sahiptir. Huxley, Dr. Slotkin’in görüşlerine değinir, peyote ve meskalini düzenli kullananların “daha üretken, daha ılımlı ve barışçı hale geldiklerini” aktarır. (s. 60) “KENDİNDEN GEÇME” Meskalin deneyimin, kişinin zihninin bilinmezlerini gün ışığına çıkarma ve hayal görme konusunda “aydınlatıcı” olarak niteleyen Huxley’e göre, bir ifade aracı konumundaki sanat eserlerini kavramasının da kolaylaştığını savunur. Cennet ve Cehennem aslı kitabı ise, Algı Kapıları’nın devamıdır ve Huxley burada meskalin deneyiminin sonuçlarına yer vereceğini duyurur. Meskalin veya derin hipnoz etkisi altında yaşanan deneyimlerin “tuhaf” olduğunu vurgulayan Huxley, bu tuhaflığın kendince bir düzeni bulunduğunu, o düzen içinde ilk ve en önemlisini ışık deneyimi şeklinde açıklar. Zihnin “öteki” bölgesinde görülenler son derece parlaktır. Renkler güçlüdür ve ton farklılıkları çok daha kolay ayırt edilir. Meskalin deneyiminde görülenleri, renksiz rüyalardan ayıran özellik de budur. Meskalin deneyiminin bir başka etkisi, renkli, hareketli ve canlı geometrik biçimlerin algılanışıdır. Huxley’in aktardığına göre meskalin, bu biçimlerin ihtişamını arttırır ve renkli zenginliğin keşfini sağlar. D Huxley’i dünyaya tanıtan Cesur Yeni Dünya ona büyük bir ün kazandırır. MESKALİN DENEYİMİ Algı Kapıları’nın yazılışının kökeninde Alman farmakolog Ludwig Lewin’in meskalin araştırmaları yatar. Meskalin, peyote denilen bir tür kaktüsün kök ve çiçeklerinden elde edilen, halüsinojen etkiler yaratıp, bireyin duygu durumu ve kişilik yapısında kimi farklılaşmalara neden olan bir madde. Yarattığı halüsinolojik etki çoğunlukla görsel ve ender biçimde işitsel olan meskalinin elde edildiği peyote, Yeni Dünya’ya ayak basan İspanyolların ifadesiyle “Güneybatı Amerika ve Meksika yerlileri için tanrısal bir öneme sahipti. Bunun başlıca nedeni yapılan deneyler sonunda keşfedildi: Peyoteden sağlanan meskalin, bilincin niteliğini derinden etkiliyordu. Meskalini kendisi de deneyen Huxley, yaşadıklarını şöyle anlatır: “Uyuşturucuyu aldıktan yarım saat sonra altın ışıkların hafif hafif salındıklarını fark ettim. Biraz sonra muhteşem kırmızı yüzeyler SAYFA 8 Huxley, sonraki sayfalarda, din ve inanışlarda parlaklık, renk seçimi, ışık ve değerli taşların ne gibi anlamlara büründüğüne değinir, onların nasıl kutsal simgelere dönüştürüldüğünden bahseder. Tüm bunlar ve sanatta kullanılan renk, ışık ve malzeme, zihnin “öteki” bölgesini harekete geçirir ve kişi adeta yeni bir dünya keşfeder. Huxley, modern zaman sipiritüalistlerinin de eski gelenekçilerin de haklı olduğunu vurgular. Ona göre keyifli görsel “cennet” ve aynı zamanda burada “bazı şizofrenler ile meskalin kullanıcılarının yaşadığı türden dehşete düşürücü görsel deneyime benzeyen ‘cehennem’ de vardır” (s. 113). Zamanın en çok ses getiren çalışmalarından olan Algı Kapıları, Huxley’in mistisizme ilgi duyduğu yılların ürünüydü. O, buradan hareketle algının nasıl açıldığını, zihnin karanlık noktalarına nasıl ulaşıldığını ve meskalinin etkisinin ne yönde olduğunu araştırır. Araştırmayı yaparken bizzat meskalin kullanır ve bu sayede yaşanan duruma yabancı kalmaz. Hem kendisinin hem de başka kişilerin deneyimlerini aktarırken, bunu yaşamayanların o duyguları tatmasını sağlayan bir dil kullanır. Böylece okuyucuya, bilinen ama girmekten çekinilen zihnin öte tarafına dair ipuçları verir. Resim, müzik, ışık oyunları gibi aracılarla beliren algı durumunun, Huxley’in ifadesiyle “kendinden geçmenin” ne menem bir şey olduğu ortaya koyulmaya çalışılır. Algı Kapıları ile Cennet ve Cehennem, işte bu “kendinden geçme” haliyle, bilinenin ve yaşananın ötesine ilerlenebilmesini sağlayacak kapılarla buluşturmaya çabalıyor okuru. ? Algı KapılarıCennet ve Cehennem/ Aldous Huxley/ Çeviren: Mehmet Fehmi İmre/ İmge Kitabevi/ 150 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1034
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle