29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Son kitabı Denizden Geçme Hali‘nde “Aşk ve baharat” kokan, “anne beni düşünme, içime ektiğin ağaç tersine büyüyor” ve “nicedir yanmayan bir madenci feneri gibi eksiliyoruz” diyor Çiğdem Sezer: “Ömründen çalınıyor oğulların babalar ölünce/ kızlar kızgın bir ütüyü kalbinde gezdiriyor.” Ë Engin TURGUT iğdem Sezer’in şiirlerini okuduğunuzda inci gibi dizelerle karşılaşınca seviniyorsunuz. Şairin dudaklarından cömert bir gülümseme akıyor, sizi yıldızlar şehrine götürecek! Bu dünya denilen kimsesizler ormanında o kadar çok incindim ki, imtihan edildiğimi bilemedim. Ben Mevlana’nın ney’i olsaydım, arkadaşlığın güneşini üflerdim yüzünüze. Sizin o şekerci dükkânı diliniz, güzel kelimeler karnavalı olmalı, her dizeniz aşka çıkıyor. Bir gök merdiveni bulsam da o fazla derin kalbinize tırmansam. Bilmiyorum, ben yaramaz, haylaz, delişmen, ele avuca sığmayan, yaşı başı olmayan, şiirden, resimden, hüzünden başka bir şey bilmeyen bir hiç kimseyim. Yaktım hüzünler ateşini ve hayallerimi kimseye kaptırmadım hiç. Dedim ya; her dem, dem olmanın kıymetini bilen bir hiç kimseyim ben! Bunları düşündüm sevgili Çiğdem Sezer’in “Denizden Geçme Hali” adlı şiir kitabını okurken! “Kimsenin çıtı çıkmıyor burası susmalar sokağı/ burada kimse kimseyi ve hiçbir şeyi sevmiyor beni bu sakağa unutmak için koymuşlar.” Çiğdem Sezer’in sokaklardan denizlere açılan düşlerinde mahsur kalmak iyidir. Şair sizi asla şekersiz, çikolatasız bırakmaz ve çocukluğunuzun elinden tutar. Çiğdem Sezer’in yeni şiirleri Denizden Geçme Hali “Ay çadırı” kurar, gecenin kokusuyla koyun koyunadır ve “benim bir sokağım olsa adını tarçın koysam” diye geçirir içinden. Şairin kelimeleri ‘ateşe koşuyor’, şiirden fal açıyor, ‘acının tanrısından şefaat diliyor’, “benim bir kızım olsa, adını kara koysam, bir sır gibi saklasam doğurmasam” diye düşünür. “İçli bir sokak” kalbi avluya açılan cumbalı bir eve doğru bakıyor. Uzun susmaların yaşandığı, yaraların sarılmaya çalışıldığı o eve ancak derin bir yaradan girilebileceğini biliyoruz. O evden yayılan ud sesinin nağmeleri boğazınıza dizilir. “Mor sokağa bırakılan kayıp çocuklardan” hüzünlü şiirler çıkıyor. “Düşler ve düşüşler” içinden bir an sıyrılarak şiirin eteğine tutunmaya çalışırlar o ıslak yüzlü, kalbi kanayan çocuklar. “Ben kendimden çıkalı çok oldu beni yanlış hatırlıyorsun” dese de şair, kirlenmemiş bir aşk üşümesin diye bir meleğin kanatlarından bir örtü yapar da üzerine örter! “Eksik zamanlar bunlar biliyorsun/ tamammış gibi yaşıyorsun ölüyorsun çürüyorsun/ et gibi kendini tuzluyorsun/ yara kemiğe işledi ne yapsan boş/ çiçekli pijamasını çıkardı dünya.” Çiğdem Sezer şiiri eskiden de vardı. Şimdi de var ve şiirdeki olgunluğunun tadını çıkarıyor. Hiçbir zorlama dize bulamayacağınız gibi, şiirlerini okurken sanki gördüklerini filme almış gibi okurun beyninde kelimeler canlanmaya, hareket etmeye başlıyor. Fakat öykü diline yaslanmadan, derdini şiir sanatıyla anlatmıyor, sezdiriyor. Hayatın şifresini şiirle çoktan çözmüş, “kendimle cezalıyım” demesi de “aşkın zalim” bir zirve oluşunu kavrayışındandır belki de. “Burası dünya, tekin bir yer değildir” dizesi beni derinden etkiliyor ve Çiğdem Sezer şiirlerini bir tren yolculuğu yapar gibi, makas değiştirmeden okumaya devam ediyorum. “Dünyanın süt kanalları tıkanmış oysa ve memeleri ısırılıp bırakılmış elmalar gibi acıyla olgunlaşıyor.” Gökteki yıldızlara tırmanmak ve bir elma olmak isteyen bir çocuğun meraklı tavrıyla örüyor şiirini. “Nietzche canımı yakıyor dünya bana küs” derken, çocuk büyüyor ve hayatın tiz çığlığı şiirde lirizme dönüşüyor. “Kanımda trompet çalıyor izci çocuk/ zenci bir keder damarlarımda/ oyun içinde oyun bu kaçıncı prova/ hayatın kulisinde tanklar tüfekler/ barış göğüs kıllarını tıraş ediyor/ en büyük asker bizim asker, en büyük ağaç içimize devriliyor.” Şairin kalbinden hep duman çıkıyorsa bilin ki hiç sönmemiş bir yanardağdır orası. Yoksa şairin de söylediği gibi “nasıl çıkar bu zehir kus kus bitmez bir çöl” Şiir “mor bir bela” mı yıksa? Çiğdem Sezer kalbini şiire kapatmış ve bir üzüm gibi ezilenlere haklı olarak üzülmeden edemiyor. Ve şair diyor ki: “sende bir yokuş çık çık bitmez / bende bir telaş atlardan kalma.” İnsan güzel şiirler okuyunca o şiirlerin altında kalıyor. “Kaldı mı ah efendim benim, ah iki gözüm/ diye başlayan bir şarkı/ kaldıysa iki gözüm önüme aksın ben duymadım, kim söylediyse yalan/ hatırlamak yeterdi söylemek düne kalsın.” Çiğdem Sezer’in her şiirinden hicran çiçekleri akıyor ve her şiiri bir hüzün lekesi bırakıyor kalbimizde. “Cümle yetimler” ve üşüyen yoksullar ısınsın diye yazılmış bu şiirler. Suskunluğu da dil edinerek, uzun bir güz acısıyla zirveden seslenen bir dağcının yalnızlığını da içinde duyumsayarak söylüyor. “İçime baksam düşerim ve her uykusuzluğa bir masal giydirebilirim/ iki kalp bağışla bana yeter ki/ hem çırağım hem usta/ buradan bakınca sır/ oradan bakınca ayna.” Ben bu kitabı okurken “ipteki mandalın yalnızlığını” bile hissedebiliyorum. Usanmanın ve sıkılmanın sayfasında “yokluğun da bir yaşamak bilgisi” olduğunu öğreniyorum. Evlerden, denizlerden, bulutlardan, yağmurlardan, uzaklardan, boşluklardan, nice eskimeyen hüzün ve yaralardan geçiyorum geçmesine de “aşktan başka neyimiz var” dizesinin önünde durup şapkamı göğe doğru fırlatıyorum ve müthiş bir imgeyle bizi sarmaya devam ediyor şair: “İçimde dal kırıldı, ama nasıl/ denizin biri gemime çarptı.” İyi şiir bizi her zaman çarpacak, şaşırtacak ve bizi kendimize getirecektir. Hadi şimdi boşa değil başa dönelim. Çiğdem Sezer’in son kitabı Denizden Geçme Hali’ni okumadan şiirden geçmek olmazdı! Biz ne şiire, ne aşka ne de insan gönlüne ayıp edemeyecek kadar kalbi üzümlü kurabiye kokan üzgün çocuklardan değil miyiz? “Şimdi zambak yağı bileklerim ov ov ağrılı/ beydağı’ndan dehledim atımı bre aman/ kar mı yağmış yağsın atımın gözleri bağlı.”? Denizden Geçme Hali/ Çiğdem Sezer/ Yapı Kredi Yayınları/ 90 s. Ç Ë Bülent ARSLAN elirsizlikler dünyasına itilmiş bazı sözcükler gün gelir tam adına uygun, tam zamanında yeniden açarlar ya hani, işte Var Olmak, o adın var olduğunu tekrar filizlenerek içten vefa borcunu ödedi. Sosyal gerçekçi kimliğin en dik savunucularından ve kimlik yansımalarından olan Tarus, böylece yeniden hayat buldu. Şinasi İlhan Tarus’un “Var Olmak”ı Kavis Kitap tarafından 1957 yılından sonra ilk defa yayımlandı. Belki adına yakışır bir zamanlamayla ve adına yakışır bir tuhaf (!) süreç içinde. Kısa bir zamanda üçlemenin diğer iki kitabının (Vatan Tutkusu, Hükümet Meydanı) da yayımlanması ile hem İlhan Tarus’un yine ve yeniden değerini kazanmasına hem de Türk edebiyatının vefasız (!) girdabından bir Türkçe âşığının bütün dinginliğiyle “Var Olmasına” umarım tanık olacağız. Edebiyat düşüncesini sosyal gerçekçi bir algı ve sosyal aydınlanma vasıtasıyla yazma ediminin temeline oturtan sanatçı, dönemin Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele temini güzel bir alegorik ifadeyle bir “Var Olma” davası olarak görmüş ve aktarmıştır. “Var Olmak”, Tarus için de kinayeli bir anlamlamayla, romancılığının kimlik kazandığı sürecin başlangıcıdır. Bu ve bundan sonrakilerin çoğu, romanı bir araç olmaktan öteye taşıyan ve estetik dil malzemesine yeni çağrışımlar yükleyen bir yapıdadır. Özellikle dil biçem özelliği kazanmış, “Tarus” olmuştur. Var Olmak, savaş paydası altında yürüyen sosyal ve bireysel çıkarların irdelenmesiyle oluşmuş bir yapıttır. İlhan Tarus’un Kurtuluş Savaşı’nı anlatan romanlarının ilki olan Var Olmak’ta, Türk bağımsızlık savaşı yılları ve bu mücadele esnasında onlara yardım eden güç odaklarına karşı verilen savaş Hamdi Bey’in kişisel zaafla İlhan Tarus’la yeniden: B Var Olmak Var Olmak, savaş paydası altında yürüyen sosyal ve bireysel çıkarların irdelenmesiyle oluşmuş bir yapıt. İlhan Tarus’un Kurtuluş Savaşı’nı anlatan romanlarının ilki olan Var Olmak’ta, Türk bağımsızlık savaşı yılları ve bu mücadele esnasında onlara yardım eden güç odaklarına karşı verilen savaş Hamdi Bey’in kişisel zaaflarıyla birlikte konu ediniliyor. rıyla birlikte konu edinilir. Yazarın kurmaya çalıştığı vatan sevgisi ve kişisel çıkarlara dair dualite, romanın göndergesel fonksiyonunu da belirler. Tarus’un kahramanları genelde “taşıyıcı”dır. Üst anlatıcının/kurucunun sosyal, siyasal, bireysel göndergelerini taşımakla yükümlüdürler. Ancak Var Olmak’ın temel niteliği diğerlerinin aksine bireyselleşme sürecindeki bir kahramanın yaşam çizgisini oldukça objektif bir kimlikte sunmasıdır. Hamdi Bey’in yaşadıkları, yaptıkları, hataları, söylemleri küçük insanın zaaflarını da barındı rır. O anlamda kahraman, idealist bir kimliğin ötesine geçerek adeta metinden bağımsızlığını ilan etmiş, üst kurucuya baş kaldırmış, kısaca ‘var’ olmuştur. Var Olmak özelde Hamdi Bey’in, genelde ise Kurtuluş Savaşı’nda bir kasabanın ruhunda devinimlere yol açan özgürlük mücadelesinin vatanının bütününe dair protiplerini taşır. Hamdi Bey’in kişiliğinde de “idealist insan” ile “ideal insan”ın sorgulaması yapılır. Kahraman bu iki olguyu hem temsil eden hem de örseleyen bir yapıdadır. Çünkü yazar kahramanını idealistleştirmek yerine, onu olabildiğince gerçeğe yakın, kişisel zayıflıkları ve hataları olan bir kimlikte metne yerleştirmeyi tercih etmiştir. Roman özel anlamda Kurtuluş Savaşı teminden sıyrılıp bir anlamda Hamdi Bey’in yaşam sürecine/değişimine tanıklık eder hale gelmiş, getirilmiştir. Duygusal yönelim, helezonik bir yapılanmaya giderek öncesini ve sonrasını da etkiler. Bu yüzden duygular/duygulanma bir alışkanlıktır. İnsan çoğu zaman duygularının edilgen bir alımlayıcısı, hatta pasifize edilmiş bir kurbanı olmaktan öteye geçmez. Pasifize kılınmış bir varlık duygularla anlamlanabileceği gibi yok da olabilir.“Bu yer, bu katı taşlar, karış karış, tane tane müdafaa edilmeli... Her karışın ortasında, her taşın dibinde, bir gövde serilmeli yere... Dudakları gülmeli son nefeste... Vatanım için öldüm, diye nara atmalı...” Ama aslolan kendi içine kıvrılan varlığın yeniden dirilmeye dair taşıdığı ortak nefestir. Evet, yeniden “Var Olmak”, yeniden bize dairlikleri toprağı vatan yapanları hatırlamak ve yeniden Tarus’u okuyabilmek. Başarılı ve orijinal bir Kurtuluş Savaşı panoraması. Dileriz diğer eserleriyle Tarus, hatırlanması gerekenler adına Türkçemizin ruh evreninde estetik örneklemeleriyle hep var olur. ? Var Olmak/ İlhan Tarus/ Kavis Kitap/ 220 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1034 SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle