25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA ServerTanillil931'deîstanbul'da doğdu. Haydar pasa Lisesi'ni, îstanbul universitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Aynıfakültede Medeni Hukuk Asistanlığt ile başlayan akademik kariyeri, Anayasa Hukuku Doçentliği ile sürdü. îlkyazı ve araştırrnalan hukuk ile ilgitidir. Edebiyat, tarih vefelsefeye de yaktn ilgi duyan Tanilli, 1972'den başlayarak Şişli Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu'ndakı "Uygarlık Tarihi" derslerinde bu alanlara da uzandı. Çıkardığt ders notlan gcniş yankttar uyandırdı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde "Komünizm Propagandası" yaptığı öne sürülerek dava açıldı. DGM'lerin kaldırtlmasından sonra yargılandtğı îstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nce aklama karart verildi. Ancak çok geçmeden faşist teröristlerce vuruldu ve felç oldu. 19781980 yıüannı Avrupa'da tedavi ile geçirdi. 12 Eylül'den sonra Türkiye'ye döndü; 1981 'de Ştrasbourg însan Bilimleri Universitesi 'nin çağrtsı üzerine Fransa'ya gttti ve Ştrasbourg TürkEtüdleri Enstitüsü'nde "Çağdaş Türkiye Kültü'r Tarıhi" dersleri verdi. 1996 'da emekliye ayrıldı. Başltca eserleri şunlar: Uygarlık Tarihi, Devlet ve Demokrasi, Yüzyıllartn Gerçeği ve Mirası (6 Cilt), Yaratta Aklın Sentezi, Dünyayı Değiştiren On Yıl, FransızDevriminden Portreler, Voltaire ve Aydtnlanma, îslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?,Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?, NasılBir Eğttint İstiyoruz? Server Tanilli 1979'da Cavit Orhan Tütengil Sosyal Bilimler Ödülü'ne, 1994'te Çağdaş Hukukçular Derneği'nin Çağfaf Hukuk Için Emek ödülü'ne, 1997 'de Mülkiyeliler BirliğiVak/ı'mn "Demokrasi ve İnsan Hakları" konusundaki Küştü Koray Ödülü'ne, 1999'da Orhan Apaydın Demokrasi ve Barts Vakfı Ödülü'ne değer örüldü. 1999'da Türkiye *en Yamrlar Derneği'nin Onur Uyeliği'ne seçildi. Tahsin Yücel'in hikâvelerı T ahsin Yücel, o çok sevdiğim "Komşular" dalı hikâyesine dört hikâye ckleyerck Komşular (Can Yayınlan, 1999) adıyla yayımladı. "Komşular" için 27 Mayıs 1999 tarihli Cumhuriyet Kitap'ta bir eleştiri yazmıştım. Kısaca hatırlatayım. Tahsin Yücel, temmuz ortalannda, bir kıyı köyünde, Albay Atmaca ile bir aileyi, bu iki ayn dünyanın insanlarını anlatıyor. Albav Atmaca, küçük bir lokantada balığını yer, İKİ duble rakısını içer, kiraladığı catı katına döner. Dergi vc kitap okuduğunu, radyo ve televizyon izlediğini dolaylı olarak ögreniriz. "Her geceyaptıgı gibi, bir tek rakıeşliğinde, aünün dördüncü ve son sigarasını tüttürmek isterkcn," bir başka balkonda bir ailenin varlığını fark eder: Bir adam, bir kadın, bir küçük kız, bir küçük oğlan. Albay, "içinde bir yerlerin derindcn derine titrediğini, cözlerinin yaşardığını" duyar. Albay'ın askerükle pek bağdas,mayan birözelüğini öğreniyoruz: "Bunca yıllık askerlik yaşamı boyunca hiç kimseyle kavga etmemiş, bir kere bile asker dövmemiş." Atmaca, pek de alışık olmadığı bu içliliğe bir neden arar. Tahsin Yücel, bir cümlede iki defa "tek başına" dcr, "kadının uzaksıl bir güzellik izlenimi veren yüzü"nden söz eder, "çocuklann sarı ve kıvırcık saçlannın etkisine" değinir... "Albay Atmaca, bir buçuk metre aşağısında, bilinçle seçtiği ve bugüne dek dinginlikle sürdürdüğü yaşamın yadsındığını görüyor, yadstnanı mı, yoksa yadsıyanı mı tutmâk gerekirdi, bilemiyorum." Atmaca, bu aileyi gözlcmler. Karı ile koca arasında dil kavgası başlarruştır: Koca, salata tabafiıru devirenkansına, "Ulan karı, sen kıpkızıl bir komünistsin!" der, karı da kocasından geri kalmaz: "Komünist sana derler!" diye karşılık verir. Kavga sürcrken koca "Beyaz peyniri buraya sallar mısın?" der, kadın beyaz peyniri uzatır; kadın, "Bir sigara yak bana!' der, adam, sigarayı yakıp uzatır. Bir yandan da kavga sürüp gider. Ertesi gün, Atmaca "ortalık karanr kararmaz, küçük bir lokantada çabucak bir şeyler atıştınp erkenden balkonuna" dönüyor, kadehini alıp, bir seyirci gibi, parmaklığın hemen gerisine oturuyor. Sonra, başlayan kavgayı seyrediyor. Atmaca, aksam yemeğinde, gizlice, babasına çaktırmaaan rakı içen oğlana rastlar, denize yalnız mı gideceğini sorar, "Hayır, annem, babam ve Kardeşimlebirlikte." cevabını alır. "Albay Atmaca, gırtlağınabir şey, nerdeyse bir hıçkırık takıluığıru duydu, yutkundu, bir süre lconuşamadı." Atmaca, kavga eden bir aileyi seyrederken kendi mutsuzluğunu, kendi yalnızıığını, kendi sevgjsizligini görmüştür; sevmekten de, deSişmekten de korktuğu için o kıyı köyünü nemen terk eder. "Komşular", yalnızca kitabın değil, Tahsin Yücel'in de en güzel hikâyesi bence. Tek cümlenin bile yeri kolay kolay değişurilemez bir biçim mükemmelıiğine ulaşmış Tahsin Yücel. "Mektuplar", kitabın ikinci hikâyesi. Tahsin Yücel, hapishanede idamını bekleyen (Su507 çunu bilmiyoruz.) gcnç bir köylünün son günlcrini ve idama gidişini anlatıyor. Medet (gençköylü) Abuzera'nın (meydancı) "...gözleri yukarıda, sönmüş ampulde, kımıldamadan oturuşuna bakınca, arada hiçbir benzerlik bulunmadığını bile bile, boynundan asılıp öylece kalmış bir adam olarak düşledi onu, iliklerıne dek iirperdi." (s. 37) Medet, verilen yemeğin değişikliğini fark eder, "Abuzera, bu yemek karavanada pişmemiş: Besbelii emrim geldi." der, "eli içgüdüyle gırtlagına" gider. (İtalikler benim RN.) Medet duşünür: "tlmek gırtlaöı kapınca neler duyardı* Daha çok acı mı, daha çok korku mu? Yoksa hicbir şcy mi?" (s. 46) Görevliler gelir, "DazlaK kafalı" bürokratın katı yürekli biri olduğunu öğreniriz. "Bizden son bir isteğin var mı?" sorusuna Medet'in cevabı, "Koynumda anamın mektupları var: Onlardan birini okuyun." olur. Ilapishanemüdürüokur. "Darağacının altında durduğu zaman da ürkmedi, irkilmedi."(s.57) İşte beni yadırgatan, bana inandırıcı gelmeyen, bu cümle:'... ürkmedi, irkilmedi." Ölüm karşısında ürkmeyen, irkilmeyen insan olabilir mi? "Aramak", üçüncü hikâye. Tahsin'in "Ötegeçe" hikâyelerinden. Hikâyenin sondan bir önccki paragrafışöylebitiyor:"... ülküselgüzeli iki kez üst üste bulmanın ve her ikisinibir arada, kendi evinde, kendi yatağında tutabilmenin mutluluğunu kesintisiz bir şekilde, tüm doluluğuyla yaşıyor, benzersiz mutlulufiunun benzersiz izlenimlerini de bizim gibi küçük adamlarla cömertçe paylaşırdu." (s. 75) Hikâyenin özeti, ıU. şüncenin hikâyeleştirilmesi çabası. Ama boşuna bir çaba. Dördüncü hikâye, "Yapıt". Anlatıcı, ünlü bir yazarla konuşma yapmaktadır. Yazarın anlattıklanndan: "Aşktan delirmiş olan annemdi, babamla evlenmesinden yedi, benim doğumumdan beş yıl sonra, adamı görmüş ve çarpılmış, birkaç ay sonra da çıldırmıştı. Cece gündüz onun adını sayıklardı. (...) Uzun uzun bağırdığı bir günün gecesi beni de alarak aşağıya indi. Beni merdivenin dibine bırakıp sokak kapısını açtı. Kapıyı açmasıyla o adamın içeriye dalması bir oldu. Sarmaş dolaş oldular. Biri eteğini kaldırdı, öteki pantolonunu çözdü, bir tuhaf, gülünç, çocuksu durumda, nem zavallı, hem delice devinımlerle çabalıyorlar, insan konuşmasına bcnzcmeyen sesler çıkanyorlardı, hayvanlar gibi. 1 ler ikisi de." (...) "Hiç kuşkusuz annesiyle sevgilisi arasında gerçekleşmesine tanık olduğunu ke sinlediği şeyi hiçbir zaman görmemişti, bunıı bana anlattığı dakikaya dek imgeleminde de canlandırmamıştı; hiç kuşkusuz, değil kendi annesi konusunda böylc yüz kızartıcı bir oluntu uydurmak, böyle bir şeyin olmuş, kendisinin de gerçekten görmüş olması durumunda, bunu üçüncü bir kişiye anlatmaya kalkmak bile fazlasıyla yakışıksız, fazlasıyla alçaltıcı bir davranıştı. Ne var ki, S.T. için önemli olan bizim 'gerçek yaşam' dcdiğimiz şey değildi; cn azından, yaşamı yaşamıyor, natta yazmıyor, kitaplardan, daha çok da ilk kitaptan, (...) yola çıkarak (...) kuruyordu." Anlatıcı, ünlü yazara, "Bu öyküyü hiç yazmamalıydınız, ama doğru, ama yanlış, bu öyküyü yazmayı düşünmüş olmanız bile tüyler ürpertici bir şey." diyor. Ben de, Tahsin Yücel'e, bcnzer şeyler söylemek istiyorum: Keşke bu hikâveyi hiç yazmasaydın; çünkü daha önce okuouğum bir romanı hatırlatıyor ba na. Tahsin Yücel, "eleştiri" hakkında kitap yazmıştır, edebiyatı, eleştiriyi en iyi bılenlerden biridir, ama türleri birbirinc karıştırmış: Bir eleştiriyi bir hikâye kdıfında sunuyor bize; sonuç: Ne hikâyeye benziyor, ne eleştiriye... Kitabın son hikâyesi, "Oğuzlama". Tahsin Yücel'in yorgun bir zamanına denk gclmiş. 98. sayfadaki "Kadir Aga", 99. sayfada (13. satırda), "lsmail Ağa" olmuş. 100. sayfada (sondan 3. satırda) "Kadir Ağa" yerine gene "lsmail Ağa" denmiş. 101. sayfada, üçüncü paragrafta, "...birinin aklına, 'Kurban Ağa, scn de bize bir koşuk söyle,' deyince, hiç yanıt vermeden gülümser..."; "birinin aklına" diye başlayınca ardından "deyince" denmez, "deyince" yerine "demek gelince" denmesi gerekir. (Tahsin böyle bir yanlışı nasıl yapar, anlayamadım!) Açılc söyleyeyim, Komşular benim için bir düş kırıklığı oldu. "Komşular" adlı hi kâye, bir başyapıt, buna inanıyorum, ama öbür hikâyeleri sevdiğimi söyleyemeyeceğim." f TURHAN GÜNAY Efendim, postacı Münür, Gülbeyaz'la evlidir. "Eli para görünce" "karısın dan aldığı tadı iki katına çıkarmak" ister. "...kendisinegösterilen her kıza bakıyor, ama aralannda hiçbir ayrım görmüyordu, çünkü onun beynindeki güzel kadın imgesi yalnızca Gülbeyaz'ın çirkinliğiyle çakışıvordu." Sıradan bir hikâye. Bir dü KtTAP Imttyaz sahiM: çafl Pazartama Cazete Dergt Kltap Basın ve Yayın A.Ş. Adına BeHn NadloYaytn Danıjmani: Turtoan Günay o sorumlu Müdür. Flkret IIMz ocörsel Yönetmen: Dllek llkoruro Baskc Caudaş Matbaacılık Ltd. stl.oldare Merkezl: Türkocağı cad. NO: 5941 caflaloölu, 34 334 îstanbul Tel: (212)51205 050 Refclam: Medya c L C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle