Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayşe Nü'in "Kaçıklık Diploması" yazınımızda türünün ilk örneklerinden Delilerimizin sayısı artacak yergi ve alay geleneği var. Eski Yunan'dan beri bir hayli yazar bu yolda eserler vermiş. Erasmus onlann süslü anlatım dilini ve tekniğini kullanıyor da bu nedenle pek sivri bulunmuyor. Kaçıklık Diploması bana Erasmus'un kitabını hatırlattı. Ama, Ayşe Nil'in kültüründe deliliği konu edinen bir y azılı edebiyat geleneği yok. Bizim yazarımız aslında ince espriler düşürüp, insanların ve insan ilişkilerinin "akıllf gibi sunulan deliliklerini alaya almak da istemiyor. Onun böyle bir davranışı yok. Hele bir süslü yazı derdi hiç yok. O delirmiş, deliler evine kapatılmış, sonra da iyişleşmiş. Kendisi buna şans diyor ama, kitabı buştan sona kadar iyileşme için elinden geleni yapan, hayata delice bağlı bir insanın hikâyesi. Ve deliliğinde neler duyup, düşündüğünü AyseNılTalı. yazmış. Bizim yazılı edebiyatımızda bir delilik geleneği yok ama sözlü edebiyatımızda var; köklü bir delilik geleneği var. Deli fıkraları, delilerle ilgili efsaneler, hikâyeler bizim halk edebiyatımızda pek bol. Nasrettin Hocaınız, Bektaşimiz, saray meddahlarunız, akıllılığa ters düşen nice işleryaparlar. Halkımız akıllıların söylemekteri korktuğu doğruları delilere söyletir. Açlık ortalığı kasıp kavurmakta, her gün yüzlerce insan ölmektedir. Deli de oturmuş bir ağacın altına "Yarabbim o ki beslemeye gücün yetmeyecekti, neden bu kadar insanı yarattın?" der dururmuş. Nasreddin Hoca'nın daracık bir ahırı, bir de eşeciği var. Karısı ille bir inek alsın diye tutturur. Hoca ineği alır ama, inek yatınca eşek ayata kalmaktadır. Tanrıya dua eder "Yarabbim şu ineğin canını al da eşek rahat etsin." Sabah kalkar ki eşek ölmüş, ineğin keyfi yerinde. Yüzünü gökyüzüne çevirip der ki "Kaçıklık Diploması"nın işlek bir dili var. Yazar Türkçeyi iyi biliyor ve kullanıyor. Hikaye anlatma tekniğini iyi kavramış. Severek, rahat rahat, sıkılmadan okunan bir kitap "Kaçıklık Diploması". İLMNBAŞGÜZ Ljeliler delice konuşur; yam aktllarından geçeni söylerler. Delinin ne duşündüğünü yiızünden anlammz. Akıllı baylann ise iki dili vardır; biri doğruyu söyler, ötekiçevredegeçerakça neiseonu söylcr. Karayı ak gösterenler, soluklart bir yandırtp, bir donduranlar hep bu akıllı baylardır. Bunların dilleri ile yurekleriarasında bağyoktur. Bollukiçinde yüzdukleri halde, suylu sehzadelerimiz bana pek talihsiz görünür. Onların. gerçefdert söyleyen dostları olmadığı için, meddahlan dost edinırler. Mutluluğun esası ınsamn ne olduğunu kabul etmesidir. Ancak o vakit, ınsan kendinısever. Kendinitutnden sevene ise delı deriz,. Ama kendini ievmeyen insan baska hıçbır şeyı, hiçbir insanı sevebilir mi? Erasmus, Deliliğeövgü'dcn. rasmus Hollandalı bir humanist, 15'inciyüzyıhn ikinciyarısından sonra yaşamış. Çevresinde krallar, soylu prensler, din adamları var. Eserlerini Latince yazdığı için halk değil, soylular okumuşlar. "Deliliğe Övgü" adlı kitabı (Klasikler serisinde, Hasan Ali Yücel'in bakanlıği zamanında, Nusret Hızır tarafından Türkçeyede çevrilmiştir.) soyluları, kralı, Papayı, kiliseyi, din adamlarını, azman profesörleri, şairleri, yazarları, tüccarları ince ince alaya aldığı, onların saçmalıklarını yerdiği halde başına bir iş gelmemiş. Papa bile onun kitabını okuyunca gülermiş. Çünkü Erasmus'un elinde böyle bir diyerek kurtaran bir saray meddahı olmuştur. Evliya Çelebi yazıyor; Keçeci Dede bir deli, lstanbul'un konaklarından, kibar kapılarından altın vegümüş toplar, bununla yetimleri giydirir, doyurur, sünnet ettirirmiş. Sonra da bu çocukları kendilerine uygun işlere kor; kimini çırak verir, kimini hocaya gönderip okutur, kimini kibar kapılarında işe veririmiş. Bunu akıllıların yapması gerekmez mi? Neresinde bunun delilik? Hele şu Boynuzlu Dedenin yaptığı işe bakın. Cebi, koynu boynuz dolu gezermiş. "Hani bana boynuz Dede?" diyene, karısının durumuna göre olacak, bir boynuz seçer, verirmiş, kimine geyik boynuzu, kimine utak, kimine büyük boynuz. Boynuzu, genç bir insan isterse: "Sen daha evlenmedin, boynuzun çıkmadı" dermiş. Delileri bizim toplum Velilcrle bir tutmuş, onların Tann'nın dilinden konuştuğuna inanmış, tekin saymamıştır onları. Delilere karşı geçmişte saygılı bir korku ile davranmışız. Erasmus'un dediği gibi, onların acı da olsa doğru söyleyen bir dili olduğu için; Ayşe Nil'in dediği gibi onlar daha duyarlı, daha insan oldukları için. E "Günah yazma Tanrım, ama bunca yıldır Allahlık edersin, daha inekle eşeğibirbirindenayıramıyorsun."Bunlar akıllıların Osmanlı toplumunda söyleyebileceği şey mi? Hatta bugün bile böyle açık konuşanlara kafir demiyorlar mı? Ama deliler söyleyince gülüyoruz, çünkü onların delilik diploması var. Osmanlı düzeni korkunun kol gezdiği bir düzen. Sadrazam, Sultamn huzurundan her çıkışında, kellesi başında kaldı diye fukaraya sadaka dağıtıyor. Bu bir köklü gelenek olmuş. Çünkü kimse huzuru humayundan sağ çıkabileceğinden emin değil. Osmanlı kültürünün iyi yanlarına hayranÜk duyarken kötülüklerini görmüyoruz. Böyle bir toplumda serbest düşünce ve bağımsız kişilik gelişebilir mi? Akıllılar doğruyu söyleyecek gücü kendilerinde bulabilir mi? Yavuz Sultan Selim'in kdıcına düşmek üzere olan müdderisleri "Sultanım emir verseniz de Avrupadan papaz ithal etsek" Ayşe Nil Tahralı ile iki yıl evvel biryemekyedik. Yemektebaşka şiir dostları da vardı. Yeri gelmişkensöyleyim Ayşe Nil şiir yazar; Erik Çamda Çiçek Açtı adlı bir küçük şiir kitabı da yayımlandı. O yemekte ben bilgiç hoca rolü oynamışım, O da şiir heveslisi. Onu taniyamadım. Sonra, birkaç ay evveldi, postadan Kaçıklık Diploması çıktı. Bizim gibi işi çok olan Prof lar, tanınmamış yazarların kitabına şöyle bir bakarız, okumayız bir tarafa kor, unuturuz. Ama, Ayşe Nil'in kitabı daha ilk sayfada beni sardı. O gün işimi gücümü bıraktım, kitabı okuyup bitirdim. Geç vakit olduğu halte oturup kendisine uzun bir de mektup yazdım. Bu kitap benim çevremde kurduğum, insanlarla sıcak ilişkilerimi önleyen kalın bir duvarı sarstı. Mektubum da, her halde, ona güven verdi ki dost olduk. yazışıyoruz. Kaçıklık Diploması'nın, önemli saydığım bazı özellikleri var: İlkin dili işlek; yazar Türkçe'yi iyi biliyor; hikâye anlatma tekniğini kavramış. Severek, rahat rahat, sıkılmadan okuyorsunuz C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 7 3 S A YF A 4