Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Popüler bir bilim dergisinin sayfalarını karıştırmak hoş bir şeydir; rahatlatıcıdır. Hele günlük haberlerden iyice bunalmışsanız... Gelin öyle yapalım... Şşştt..Size Söylüyorum! Yükselteç Yükselteçten gelen voltaj Bir Bilim Dergisinin Sayfalarında Dolaşmak... Haberler o kadar iç karartıcı ki, postadan Scientific American’ın Mart sayısı çıkınca, bilim dünyasında nasıl olsa iyi bir şeyler olmuştur, onlara göz atıp biraz rahatlayayım diye, dergiye sarıldım. Kapak konusu: “Kozmolojinin Sonu”... Altında kısa bir açıklama: “Büyük patlamanın kanıtları evren genişledikçe kayboluyor.” Bu da ne demek şimdi? İç sayfalarda makaleyi bulup merakla okumaya başlıyorum: “On yıl önce astronomlar evrenin genişlemesinin giderek hızlandığını ortaya koyan devrimsel bir keşifte bulundular. Bu hızlanma, sonuçta, galaksilerin birbirlerinden ışık hızından daha büyük bir hızla uzaklaşmaları ve gözlenebilirlik sınırlarının dışına çıkmaları demektir. Bu süreç genişlemeyi ölçmenin referans noktalarını yok edecek ve büyük patlamanın izleri belirsizleşecektir. Kısacası, bir zamanlar büyük bir patlamanın olduğuna ilişkin bütün işaretler silinecektir. Evren, bizden çok sonraki kuşaklara sonsuz, değişmeyen bir boşluktaki küçük bir yıldız birikintisi olarak gözükecektir... Kaldı ki, evrenin kendi geçmişine ilişkin kayıtları tahrip etmesi, giderek hızlanan kozmik genişlemeyle de sınırlı değildir. Örneğin, kara delikler sâdece kozmik cisimleri değil onların içerdiği enformasyonu da yok etmekte ve bu enformasyon belki de ebediyen yok olmaktadır.” Yazarlar derler ki: “Eğer bu makalemiz bir arşivde yarınlara kalırsa, geleceğin uygarlıklarının büyük patlamadan haberdâr olmalarının belki de tek yolu bunu okumaları olacaktır! Tabiî, onlar yazdıklarımıza inanırlar mı; o da başka bir mesele.” Demek, evrendeki gidiş de pek iç açıcı değil; ama, bizim Cumhuriyet’imizin kısa geçmişine ait izleri silmekte olan bir iktidar başımızdayken sonuçları çok sonra ortaya çıkacak kozmik geçmişimizin silinmesini en azından bizim dert etmemize gerek yok; bu makaleyi geçelim... Hoppala, o da ne! Bizim umutla sarıldığımız derginin ikinci kapak konusu, “Uzay Savaşları”... Altında kısa bir açıklama: “Yörüngedeki Silâhlar Dünya için Nasıl Bir Risk Yaratır...” Zâten bu dergiye güvenmekle hatâ ettim. Buyurun bu makaleye de göz atalım; işte size bazı kısa notlar: “ABD’nin 2006’da benimsediği Ulusal Uzay Politikası uzayın daha fazla askerîleştirilmesinin yolunu açmışa benziyor. Bu politikanın açıklanmasından kısa bir süre sonra Çin uydulara karşı yerden sevk edilebilen bir füzenin denemesini yaptı... Uzayın silâhlandırılması çok pahalıya mal olacak uluslararası bir silâhlanma yarışını başlatabilir. Ne var ki, uydular ve uzay silâhları üzerindeki savunma sistemleri her ne olursa olsun; bunlar her zaman saldırıya açık olacaklardır. “Ve bir uzay savaşı, hâttâ uzaydaki ‘canlı’ silâh denemeleri yer yörüngesinde o kadar fazla miktarda uzay döküntüsü yaratacak ve dünyayı öylesi bir döküntü bulutu çevreleyecektir ki, sonuçta sivil amaçlarla kullanılan uydular ve insanlı uzay araçları uzayda seyredemez hale gelecektir. Uzaydaki nükleer bir patlamanın sonuçları daha da kötü olacak; yörüngedeki elektronik sistemler bundan büyük zarar görecektir. Bir uzay savaşından sonra, izleyen yıllarda iletişim, navigasyon, meteoroloji hizmetleri gibi gelişmiş uydu hizmetlerinden yararlanmak mümkün olmayacağı için dünya ekonomisi de 1950’lerin ekonomisine geri dönecektir!” Oldu olacak, bir de şu, “Kitlesel Bir İşçi Sağlığı Muammâsını Çözmek” başlıklı makaleye göz atalım. Başlığın altındaki ibâre şu: “Görülen kanser yoğunluğunu incelemek ve bilimin bizi niçin çalışırken her dâim korumadığının nedenlerini gün ışığına çıkarmak için en ileri düzeydeki tekniklerin kullanıldığı, şimdiye kadar yapılmış en geniş işyeri sağlığı araştırması.” Şimdi bu iyi bir şeyden mi söz ediyor yoksa kötü bir şeyden mi? Öğrenmek için, isterseniz umudumuzu kaybetmeden gelecek haftayı bekleyelim. Marketin rafları arasında sessizce ilerlerken ansızın bir sesin size,”Susadıysanız beni satın alın,” dediğini duyuyorsunuz. Gazlı içeceklerin sergilendiği yerde duruyorsunuz, an İnce film cak yanınızda başka kimseler yok. Birkaç metre ötedeki insanlar da bir şey duymuş gibi görünmüyorlar. Kumaş kapak O anda siz bir ses silindiri içinde bulunuyorsunuz. Bozulmuş sesötesi dalgalar İşitilebilir Hoparlör, tıpkı ampulün ışığı yansıttığı gibi, sesi her yöne yayar. Oysa yönlü hoparlör, spot lambası gibi, dalgalardan bir ışın gönderir. Bu ışın, insanların duyamadıkları ancak havayla etkileşime geçebilen, sesötesi dalgalarından oluşur. Bu etkileşimlerin matematiksel açıdan betimlenmesi suretiyle, mühendisler bir ışının söze, müziğe, ya da herhangi bir başka sese dönüşmesini sağlayabilirler. Askeri ya da sonar araştırmacılar 1960’lardan beri bu yöntemden yararlanmalarına karşın, bugüne dek yalnızca bozuk sesler elde edebilmeyi başardılar. 1988 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde görevli Joseph Pompei bozukluk oranını yalnızca birkaç yüzdeye düşüren algoritmalar geliştirdi. Ardından “kulağa erişebilecek denli pürüzsüz” sesötesi dalgaları üreten elektronik sistem ve hoparlörlerden oluşan bir yükselteç tasarladı. 1999 yılında bu teknolojisini Audio Spotlight adıyla tescil ettiren Pompei, Holosonics adını verdiği bir de şirket kurdu. Öte yandan, Woody Norris tarafından bu şirkete rakip olarak kurulan American Technology Corporation şirketi de HyperSonic Sound adlı ürününü piyasaya sürdü. Pompei’nin hoparlörleri kimi büyük şirketlerin bekleme salonlarına, Boston Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki sergilerin üzerlerine, Walt Disney World Epcot Merkezi’ne ve daha birçok yere yerleştirildi. Bu hoparlörler Elektronik şifreli dolap kilidi Sistem Electronic’ten Türkiye’de bir ilk; Elektronik Şifreli Dolap Kilidi ve DMX PC Bağlantılı LED Sürücüsü İki ön panelden oluşan elektronik şifreli dolap kilitlerinin ortalama pil ömrü 14 ay ve mikro işlemci ile desteklenen alt yapıya sahipler. Özel silikonları sayesinde 200 kg’lık basınca kadar dayanıklılık gösterebilirler. Elektronik şifreli dolap kilitleri Türkiye’de sadece Sistem Electornic tarafından by KripTo ve UNİPASS markaları adı altında üretiliyor. Enerji sarfiyatı düşük, yarı iletken, elektrik enerjisini direkt ışığa çevirebilen ve geleceğin aydınlatma sistemi olacağı kabul edilen LED’ler (Light Emitting Diode), çok az bir akımla çalıştıkları ve san CBT 1098/ 6 4 Nisan 2008