24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SANAT VE ELEKTRONİK Kaptan Heyamola kimdip? S Resimde elektronik boyut Paletini uzun yıllardır bir kenara koyarak resmini elektronik ortama taşıyan Özcan Onur'a göre yeni bir dönem başladı. Kapkın lleyamola (Özcan üııur)* D . ergimizin 50. sayısında "Ressam paletini atıyor mu?" başlığıyla Özcan Onur'un bir yazısına yer vermiştik. Ressam Onur, elektronik ortamın resmi demoknıtıklt'ştıreceğıne ve herkesin ünlü ressamlara ucuza sahip olabileceğıne ınanıyor. I eknolojık gelışme Onur'u haklı mı çıkanyor? Ama cn azından o, bütün çalışmaiarını sıgdırdıgı CDRom'unu koltugu altına alarak "Yeni Dünya"nın yolunıı tııtmaya hazırlanıyor Paylaşmak mutluluktur! Aslında bütün yaratıcı sanatçılar gibi ressamlar cla çok özcl durumlar dışında, yapıtlarını bir tek kişi için oluşturmazlar. Yıne bütün sanatçılar gibı gerçek ressama da yön veren en güçlü etkenler, bir nesnenin, bir olayın derinliğınde yatan gerçekleri yakalamak heyecanı yanında, onu bir denge ve uyum içinde özgün bir biçimde dile getirmek ve ona en yaygın şekilde toplumsal bir boyut kazandır maktır. Şiirin de, senfoninin de, romanın da, dansın vs.'nin de ortak noktası budur. Insanlar, Shakespeare'in Hamlet'ine, Mozart'ın bir konçertosuna, Hayyam'ın bir dörtlüğüne tek başına sahıp olmayı istnmoyecok kadar akıllıdırlar. Fakat ko nu bir ressamın tablosu olunca durum değişır. Özellıkle son bırkaç asrın kalıntısı bireyci görüş ve mülkiyet anlayışı birden belırıverır. "Yalnız betıım", "bana ait" gibi bir yanlışa düşülür. Sen kimsin? Bu hakkı nereden buluyorsun sorusunun yanıtı gcnollıkle ıkı noktada dugümlenir Bunların birincisı "satın alma" ikincısı, yapıtın "tek olma" özellıgıdır. Bu ıkı li, zaman içinde ekonomik ve sosyal nedenlerle çeşıtli çarpıklıklara ve yozlaşınalora yol açar. Olayı özünden yaralar. Oysa, bir sanatçının yıllarca süren bir emekle meydana getırdıği yapıtını, kimliğini hiçbir şekilde tanımadığı herhangi birine bir anda para karşılıgında sutması da, onu tek olarak yapması da arzusu dışında bırtakım 7orunluluklardan ötürüdür. Hatta bu durum, çoğunluk la onun için bir üzüntü kaynağı olur. Bazen gururunu ıncitır, "kirli ellerde görünce paradan ığrenen" bir gönül adamına tarifsiz kederler bile verir. Geçmiş dönemlerde bu kısırdön güyü kırmayı deneyen birçok sanatçı çıkmıştır. Gravür, litografi, serigrafi çalışmaları bu örneklerden bazılarıdır. Fakat, rengin yapısı yazı ve sesten daha karmaşık oldugu için, bu teknikler resmin de edebiyat ve müziğe koşut biçimde toplumsal boyut kazanmasını, (bir başka deyişle yatay doğrultudaki etkinliğini daha güçlü kılabilmesıni) yeterınce sağlayamazlar. Uygarlık, bu aşamaya işte ancak bugün varabilmektedir. "tlektropentür" olayı, soruna sadece teknık çozum getirmekle kalmayacak, toplumla ressam arasındaki organik bagın kopuklugunu da gıdereccktır. Yıllar yılı varlığını bu çelişki üzerine kuran resım pazarlarının, koleksıyoncu adı altında yapılan spekülasyonların, emeksiz aşırı kazançlarını sanatçının dramı üzerine inşa etmiş ölü simsarları nın tarıh sahnesinden paldır küldür yok oluşunu yormek, yakın gelecekte ressamın en büyük sevinç kaynaklarından birırıı teşkıl edecektir. "Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar!" Yagmur tane tane yagar ve yalni7 vnrlıklı bir azınlıgın damına düşerse, çjerı kalan çoğunluğun susuzluğu nasıl gıderılecektir? "Flektropentür" işte resim alanındakı bu gereksınmeyı de karşılayacaktır. Elektronik beyinlerin, sanatçının o dağ gıbı yüreği ve yaratıcı zekâsıyla bütünleşmesınden doğacak rengârenk şimşekler toplumların en yoksui kesımlerine kadar ulaşmakta gecıkmeyecek, ardından sağanaklar halinde yağmurlar da getırecektır. Günümüzde, ünlü bir yazarın bir yapıtı arada dıl sorunu olmasına karşın yer kürenin her yöresinde milyonlarca insan tarafından okunur. Ünlü bir müzisyenin bir plağı, bir albümü yüz milyonlarca insan arasında bağ kurar. Bu insanların bütün polıtik ve coğrafi engelleri kırarak aynı tümce üzerine düşünmeleri, aynı melodiyi terennüm etmeleri, aralarındaki en büyük ortak paydalardan birini oluşturur. Ne yazıktır kı bu durum resim alanında henüz yeteri kadar gerçekleşememiştir. "Elektropentür" bu barıkatı da aşacaktır. Aslı bir tek kişinin tekelinde, diğerleri kopya veya reprodüksiyon olmayan, bir başka deyişle her birisi özgün olma niteliğini koruyan bu yapıtların bütün sınırları aşarak insanlar arasındaki duygu ve düşünce birliğine katkılar sağlaması birey ve toplumlar için olduğu kadar, uygarlık için de başlıbaşına bir zenginlik oluşturmaz mı? Bu nedenle "herkese ekmek" "herkese su" "herkese ılaç" "herkese kıtap" istokleri yanında "herkeze resim" sözcükleri fllektropentür'ün parolasıdır. * Ressam, heykeltıraş ve deniz adamı. amanyolu galaksisinin, güneş sisteminin 4 milyar 600 milyon yaşında olduğu söylenen Dünya isimli gezegeninin, Asya kıtasının Anadolu yarımadasının Samsun ilinin Kavak ilçesinde, (Isa'nın doğumundan 1939 yıl sonra) insan formuna dönüşmüş. Daha evvel klmdi veya ne idi onu bilmiyor. Beşaltı yaşından beri resim ve heykel yapmayı seviyor. On dörton beş yaşlarından bu yana felsefe, psikolojl, pedagoji konularına yakın ilgi duymakta. 1957 ve 1962 yılları arasında Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etti. 1969'da yapımına başladığı "Heyamola" isimli yatı ile yeni bir sürece giren yaşamında, yirmi beş yılını tuzlu mavilerde eriterek geçirdi. 1975'te Ege Denizi'nin Anadolu kıyılarındaki cennetlerden birisi olan Bodrum'da "Atölye Heyamola"yı inşa etti. Tarihi ve coğrafi özellikleriyle birçok değerler içeren bu yörenin, çağdaş dünyada yeniden bir sanat ve kültür merkezi haline gelebilmesi için çeşitli çabalarda bulundu. Ama maalesef başaramadı. Dahası çok hızlı bir şekilde dejenere olan otuz yıllık bu limanını 1995 senesinde tiksinerek terk etmek zorunda da kaldı. Kaptan Heyamola, uzun yıllardan beri sibemetik, biyonik ve genetik bilimleri ve uzay araştırmalarındaki gelişimleri de heyecanla izlemektedir. Elektronik beyinleri resim alanında da kullanmak düşüncesini 1970 yılından beri taşıyan sanatçı, bu özlemini ancak on beş yıl sonra gerçekleştirme olanağı bulabildi. 1985 yılında Paris'te, elektronik baz üzerinde oluşturduğu tablolarını "elektronikpentür" veya "elektropentür" olarak niteledi ve bunları ilk kez 1720 Mart 1986'da Paris'te "Parigraph" fuarında, kırk gün sonra da Istanbul'da sergiledi. 1987'de bu teknolojinin daha ileri düzey de geliştirdiği yeni ürünlerle ürettiği yeni yapıtlarını yine Paris'te "Grand Palais"ta düzenlenen "Salon Des lndependants"ta sergilediğinde, topluma bu alanda iklnci manifestasyonunu da sunarak, çalışmalarının estetik amaçlar ötesinde üç hedefi daha bulunduğunu belirtti. Bunlar: 1 Kompüteri geleneksel araç ve gereçler kadar rahatlıkla ve tam bir özgürlük içinde kullanabilmek, 2 "Pentür" sanatmda yapılan üretimi endüstriyalize etmek, 3 Pentür yaratıcılığı ile sağlanan estetik değerleri demokratize etmekti. (Yani, bu değerlerin varlıklı zümreler dışında kalan insanlar tarafından da kolaylıkla elde edilebilmesini gerçekleştirmek.) Sanatçı, bu bildirisinde ayrıca bir öngörüde de bulunur ve şöyle der: "Yakın bir gelecekte, resim sanatının gelişimi, ona, edebiyat ve müziktekine benzer bir boyut verecektir. Dünyanın en ünlü ressamlarının elektronik yapıtları, gerçek değerlerinden (özgünlüklerinden) hiçbir şey yitirmeden bütün yeryüzüne yayılacaklardır. 48612
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle