01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 6 KASIM 2009 CUMA ‘İzmir’den cesaret alıyoruz’ OĞUZ YILDIZ İZDOB Sanat Yönetmeni Aytül Büyükşaraç: Dünya opera repertuvarının en önemli eserlerinden önemli bölümünün Türkiye prömiyerini İzmir’de yapıyoruz. Bu cesaretimizin temelinde kentlinin bizi olan desteği ve inancı var. yıldır çözümlenemeyen en büyük sorunlarının opera binası olduğunu belirten Büyükşaraç, 15 Haziran 2010’a kadar sürecek sezonda Elhamra’daki temsillerin devam edeceğini söylüyor. Büyükşaraç, bu yılki etkinlikler kapsamında Aspendos ve Bodrum Bale festivalleriyle Marmaris Bale Günleri’ne katılacaklarını ayrıca ilk kez yapılacak İstanbul Opera Festivali’nde de yer alacaklarını belirtiyor. yeyim: Dünya opera repertuvarının en önemli eserlerinden bazılarının Türkiye prömiyerini İzmir’de gerçekleştiriyoruz. Bu cesaretimizin temelinde İzmirli sanatseverlerin İZDOB’a bakışı yatmakta. Seyircimizle kurduğumuz inanç ve güvene dayalı iletişim bize bu olanağı sağlıyor. Hemen hemen tüm gösterilerimizi yüzde yüz doluluklu sunuyoruz. Bu bile İzmirli sanatseverlerin İZDOB’a bakışını anlatmaktadır. Geçtiğimiz sezon, Biri Türkiye bir diğeri de dünya prömiyeri iki İspanyol operası sahneledik. Bu büyük bir cesaretti. Dünya prömiyerini gerçekleştirdiğimiz La muerte de Garcilaso adlı operayı İzmir’in yanı sıra İspanya’nın Toledo kentinde de üç kez büyük bir başarı ile sahneledik. Madrid ve Toledo’nun basın yayın organlarında İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin (dolayısıyla ülkemizin) başarısı yazıldı; söylendi. Her iki kentin de cadde ve sokaklarında büyük afiş panolarında ülkemizin ve kurumumuzun tanıtımı yapıldı. Bunun çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Temsillerin yanı sıra Toledo kent meydanında yaptığımız Türk Gecesi Konseri de binlerce izleyici tarafından izlendi. Hem İzmir’de, hem ülkemizin diğer kentlerinde, hem de olanak yaratıldığında yurt dışında etkinliklerimizi sunuyoruz; son derece olumlu geri bildirimler alıyoruz. Seyircinizin ilgisi her geçen yıl artıyor mu azalıyor mu ? Elbette artıyor seyircimizin ilgisi. Ama biz bu ilgiye yeterince yanıt veremiyoruz. Keşke salonumuzun olanakları izin verse de çok daha fazla sayıda temsil yapabilsek. Koşullar ne olursa olsun; hep geçen sezonlardaki başarılarımızın daha üstünde bir düzeyi mutlaka yakalamamız gerekiyor. Tüm çalışmalarımızı da bu doğrultuda yapmaya özen gösteriyoruz. Ayrıca elbette ki izleyicimizle kurduğumuz doğru ve etkin iletişimden de yararlanmaya özen gösteriyoruz. Onların görüş ve eleştirilerini ciddiyetle değerlendiriyoruz. Hem sanatçısı hem de yönetici olarak İZDOB’un sorunları nelerdir ? İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin yirmi yedi yıl önceki sorunu, ne yazık ki bugün de sorun olmaya devam ediyor. Zira ülkemizin ve Avrupa’nın en önemli kentlerinden biri olan İzmir’in bir opera binası yok. Yeterli sahne ve sahne gerisi olanaklarına sahip donanımlı bir bina en yaşamsal sorunumuzdur. Bunun dışında elbette mali sorunlar, kadro sorunları gibi pek çok sorun var. Ama bizim en yaşamsal sorunumuz binamızın olmamasıdır. İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB), 20092010 sezonunda da birbirinden nitelikli çalışmalarıyla kentlinin karşısına çıkmayı sürdürüyor. İZDOB Sanat Yönetmeni Aytül Büyükşaraç, kurumlarının İzmir’de henüz çeyrek yüzyıllık bir geçmişi olduğunu, bu kadar kısa bir süreçte bile kentin sanat yaşamında önemli bir yer edindiğini söylüyor. Büyükşaraç’la, yeni sezonu, İZDOB’u ve sorunlarını konuştuk. 20092010 sezonuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir? 27 İzmirlileri yeni sezonda neler bekliyor, ilklerle karşılaşacak mı yine kentli? Elbette. Sezonu 26 Eylül’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kentimize kazandırdığı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde “Carmina Burana” balesini sahneleyerek açtık. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Aziz Kocaoğlu’na müteşekkiriz. Hemen ardından, 7 Ekim’de “Bir Tenor Aranıyor” adlı müzikalin İzmir Prömiyerini kendi sahnemizde yaptık. 5 Kasım’da bu yıl İzmir Festivali’nde Efes’te sahnelediğimiz Haendel’in “Imeneo” adlı barok operasını sunduk. 12 Aralık’ta da Selman Ada’nın “Aşkı Memnu” adlı operasının İzmir prömiyerini yapacağız. 13 Şubat 2010’da Fransız besteci Cilea’nın “Adriana Lecouvreur” adlı operasını yine İzmir’de ilk kezsahneleyeceğiz. 27 Mart 2010’da Mendelssohn’un Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası adlı balesinin İzmir prömiyerini gerçekleştireceğiz. Bu sezonun son prömiyeri de bir Türkiye prömiyeri olacak: Strauss’un Ariadne auf Naxos adlı operasını ülkemizde ilk kez İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak biz sahneleyeceğiz. Ayrıca 18 Mart 2010’da Yalçın Tura’nın Şehitler Oratoryosu’nu seslendireceğiz. Bu eserler dışında geçen sezon sahnelediğimiz Verdi’nin Simon Boccanegra, Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma, Chapi’nin La muerte de Garcilaso, Falla’nın La Vida Breve, Gounod’nun Romeo ile Juliette adlı operaları; Adam’ın Korsan, Verdi’nin Otello, Minkus’un Don Kişot, Strauss’un Cinderella adlı balelerini sahnelemeye devam edeceğiz. Ali Hoca’nın Aydınlığın Adı Atatürk adlı oratoryosu ile Heidi adlı çocuk operası ve Kurbağa Prens adlı çocuk balesi bu sezon sahneleyeceğimiz diğer eserler olacak. Bunlar dışında çok sayıda resital ve konser gerçekleştireceğiz; turnelerimiz devam edecek. Bu sezon da yeni yıl ve bahar konserlerimiz olacak. Her sezon başında büyük bir telaşla başlarız çalışmaya… Repertuvar belirlerken sorun diye nitelenebilecek yüzlerce konu çıkar karşımıza. Ve karşılaşabileceğimiz her türlü soruna rağmen nitelikli bir programı belirlemeye çalışırız. Bu sezon da aynı oldu. Sorun diye nitelenebilecek yüzlerce engele karşın programımızı belirleyip ilan etik. Her zaman olduğu gibi aralarında Türkiye ve İzmir prömiyeri olacak eserlerin de yer aldığı zengin bir program sunacağız bu sezon da. İzmirlinin İZDOB’a bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz ? İzmir Devlet Opera ve Balesi ilk resmi gösterisini 21 Ekim 1982’de sunmuştur. Yani topu topu yirmi yedi yıllık bir geçmişimiz var. Bu süre kurumsal kimlik edinme adına çok kısa bir süredir biliyorsunuz. İzmir Devlet Opera ve Balesi henüz çeyrek yüzyıllık geçmişine karşın İzmir’in ve ülkemizin sanat yaşamında vazgeçilemez bir yer edinmeyi başarmıştır. Bakın bu söylediğimi kanıtlamak adına bir şey ekle İZMİR KÜLTÜR ÇALIŞTAYI, KONUKLARIYLA VE SONUÇLARIYLA TARTIŞILIYOR A K Y A K A Defineden kilise çıktı! ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLA Muğla’nın doğal güzellikleriyle ünlü Akyaka Beldesinde Muğla Üniversitesi Kayra Araştırma Merkezi tarafından yürütülen arkeolojik kazılarda bir Bizans Kilisesi gün yüzüne çıkarıldı. Kaçak kazılar sonucu define arayıcıları tarafından bir kenara atılan mermer sütun sayesinde arkeologlar tarafından keşfedilen kilisenin, 5. Yüzyıl’a ait olduğu ve üzerine “Eren Dede” adı verilen türbe yapıldığı öğrenildi. Muğla Üniversitesi Karya Araştırma Merkezi’nden Arkeolog Doç. Dr. Kaan İren ve Bizans Sanatı Uzmanı Sanat Tarihçi Yrd. Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan, Muğla Müze Müdürlüğü sorumluluğunda bölgede kazı yapıyor. 25 gündür süren çalışmalarda şu ana kadar döneminin özelliklerini gösteren yapının tabanında büyük bölümü tahrip olmuş balık, tavus kuşu mozaikleri ve sütunlar bulundu. Çökme ve kabarmalar sonucunda yerlerinden oynayan mozaiklerin mutlaka bir restorasyon geçirmesi gerektiği belirtildi. ÇALIŞTAY NEYE ÇALIŞTI?.. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen “kültür çalıştayı” farklı çevreler tarafından eleştirilmeye devam ediyor. Eski CHP İzmir İl Başkanı Alaattin Yüksel, çalıştayın iyi niyetli bir girişim olmasına karşın bir dizi yanlışlarla dolu olduğunu söyledi. Yüksel, ünlü kişilerin çağrılmasıyla düzenlenen kültür çalıştayının saman alevi gibi parlaması, ulusal basında ses getirmesi dışında işlevinin olması gerektiğini vurgulayarak, “Belediyenin kenti, Akdeniz'in kültür başkenti yapma gibi bir misyonu var. Bu doğru bir vizyon olsa da izlenen yolda yanlışlıklar var” dedi. Yüksel, konulan hedefe ulaşabilmek için yerel değerlerin gözardı edilmemesi gerektiğini söyleyerek şu görüşlere yer verdi: “Bu hedef, kendi kentinde yaşayan kültür insanlarını bir araya getirmekle başlar. Geçmişte, CHP il başkanlığı yaptığım dönemde kurullar oluşturmuştuk. Bunlardan birisi de kültür kuruluydu. Geçmişteki bu ve buna benzer örneklerden yola çıkılabilir. Arama konferanslarıyla, İzmir'in kültür envanterini ortaya çıkarmak gerekir. Kentin bugüne kadar gerçekleştirdiklerini ortaya koyduktan sonra yapılabilecek yakın ve uzak hedefleri belirlemek gerekiyor. Bu sağlandıktan sonra ihtiyaç duyulması halinde İzmir dışından başkan kentlerden insanlar, hatta dünya genelinden katkı sağlayabilecek isimlerden görüş alınabilir”. Yüksel, kent genelinde dayanışma ruhunun yaratılması gerektiğine dikkat çekerek, “Bunun aranacağı zemin de, kentteki kültür, sanat çevreleridir. İstanbul'daki İzmirli bir şairi düzenlenen kültür çalıştayına çağırıyorsunuz ancak İzmir'de yaşayan şairleri yok sayıyorsunuz. Bu da insanları kırıyor, üzüyor üstelik işleyişi zora sokuyor. İzlenmesi gereken yol; kentteki tüm halkın katılacağı bir seçeneğin ortaya serilmesidir. İzmir'in kültür haritasının oluşturulması için mahallelerden işe başlamak ve kentin yaşayan bireylerinin görüşlerini almak gerekir. İletişim olanakları fazlasıyla çoğaldı. Bu kanal kullanılarak bir bilgi havuzu oluşturmak gerekir. Bu bilgiler doğrultusunda adımlar atılmalıdır” diye konuştu. Yüksel, aktardığı görüşlerini üyesi olduğu sivil toplum kuruluşlarında da gündeme getirdiğini ve benzer düşüncede olan çok sayıda İzmirli olduğunu da sözlerine ekledi. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semih Çelenk de, çalıştayın strateji hatalarıyla dolu olduğunu savundu. Prof. Dr. Çelenk, etkinliğin katılımcılarına İzmir'in mevcut görünümüyle ilgili sunu yapılmadığını aktararak, “İzmir hiçbir biçimde sunulmadı. Gelen insanlar 4 milyonluk bir metropole değil de, bir taşra kentine gelmiş gibi önerilerde bulunmaya çalıştılar. Oysa ki, bu önerilerin çoğu zaten bu kentteki kültür insanlarının yıllardır yaptığı, söyledikleriydi” dedi. Prof. Dr. Çelenk, bilimde başat kuralın, bilgiyi söz konusu problemle en çok karşı karşıya kalanın üreteceği olduğunu belirterek, “Sizin sahip olduğunuz problematik üzerine eğer bu insanlar hayatlarında ilk kez düşünüyorlarsa o anda hiçbir şey üretilemez. Bu problematik üzerine sürekli düşünen insanlar bir araya getirilmeliydi. İlçe belediyelerinin kültür müdürleri, bu kentte yaşayan sanatçılar... Dışarıdan gelenlerin biraz aşağıladıkları, hor gördükleri, gizli ya da açık bir tavır hissedildi. Bu kadar insana, bildik şeyleri söyletmek için bu kadar para harcanmaz” dedi. Kentlerin belleğini yitirmemesi gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Çelenk, İzmir'de gerçekleştirilen Uluslararası Şiir Günleri, Tiyatro Günleri, Öykü Günleri gibi etkinliklerin kente özgü olduğuna dikkat çekti. Kültür çalıştayına İstanbul'dan katılanların kültür endüstrisiyle ilgili olduklarını vurgulayan Prof. Dr. Çelenk, açıklamasında, şu görüşlere yer verdi: “İstanbul bir tıkanma yaşıyor. Bu tıkanma sürecinde İzmir iyi bir pazar olabilir mi diye düşünülüyor. Herhangi bir uluslararası etkinliğin İzmir'deki solanlarından birine gelmesinden çok, Yamanlar'da, Gültepe'de açılan kültür merkezi, spor merkezi daha önemlidir. Kent oralardan değişmeye başlar. Burada bir seçim yapmak gerekiyor. Ya uzun vadeli kenti kökten değiştirecek şeyler yapılacak ya da vitrine ilişkin şeyler...” Eski Kültür Bakanı Suat Çağlayan da, çalıştayın çok iyi anlaşıldığı görüşünde olmadığını söyledi. Çağlayan, buluşmanın strateji tayin etmek amacıyla, çerçeve sunmak, öneri getirmek hedefiyle gerçekleştirildiğini ancak kamuoyunun ve bazı katılımcıların, etkinliği bu haliyle algılamadığını belirtti. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle