07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 1 MAYIS 2021 CUMARTESİ HABER ‘İstanbul Sözleşmesi 1 Temmuz’da yürürlükten kalkacak’ kararı yayımlandı, kadınlar karşı çıktı: Korku Çorbası İtalyan faşizminin zindana atarak zihnini durdurabileceğini sandığı Antonio Gramsci, iktidar olgusunun arkasında yatan kültürel dinamikler üzerine düşünürken, İtalya’da Fransa’daki gibi bir “ulusalhalksal” edebiyatın gelişmediğinden yakınır. “Ulushalkla ilişkisinde yerli aydın unsur yabancılardan daha yabancı olduğu için” der ve İtalyan halkının tercüme edebiyata yönelmesiyle, aydınların yerel kültürel dinamiklerden ve halkın özlem ve gereksinimlerinden beslenen bir entelektüelahlaki blok oluşturamaması arasında bağlantı görür. Bu saptama oldukça önemlidir. Ulusun üretken çoğunluğunu oluşturan işçilerin ve köylülerin etkisi altında oldukları, onları atalete ve durumlarını kader gibi kabullenmeye iten ideolojilerden uzaklaşabilmeleri için insanı eylemli kurtuluşa ve bu dünyada daha iyi bir yaşam inancına götüren bir seküler hümanist kültürün inşasına ihtiyaç vardır. Edebiyat bunu da sağlayabilecektir. Gramsci’nin kurduğu bağlantı, edebiyatla siyasetin birbirlerinden keskince ayrı alanlar olmadığını bize gösterir. Bu açıdan edebiyatın kendisi politiktir. Gramsci 1930’ların başında faşizme karşı direncin kültürelpolitik yolları üzerine düşünürken, PCI içinde kendisine yoldaşlık etmiş ve bir süre sonra da ayrı yollara sapacak olan Ignazio Silone, 1933’te İsviçre’de Fontamara adını taşıyan romanını yayımlar. Dilimize 1943’te, ilerici aydınlarımızın baskılara göğüs gererek yaşamaya çalıştığı o karanlık 40’lı yıllarda Sabahattin Ali tarafından çevrilen romanda Gramsci’nin eksikliğini hissettiği olgular bulunabilir gibi geliyor bana. Neden mi? İtalya’da gelişmiş kuzey bölgelerinin, işçi sınıfının daha etkili olduğu yörelerin faşizm karşısındaki kimi tutum ve özlemleri, daha pasif, eylemsiz güney bölgelerine ve özellikle de Fontamara köyü üzerinden yoksul köylülere aktarılmıştır bir defa. İkincisi, şehirli işçiaydın öncü ile yoksul köylülük arasında kurulacak bir tarihsel blok yolunda da önemli ipuçları vardır romanda. Ve üçüncüsü, Gramsci’nin eksikliğini hissettiği “ulusalhalksal” bir edebiyatın izleri açık biçimde seçilir. Dinsel kurumların ve fikirlerin halk içindeki etkisi görünür kılınır, bu olgu temelinde halkın kendi yaşamına, kendi sorunları üzerinden el koymasının araçları dramatik bir biçimde, yine halkın özlemleri ve gerçek yaşam koşulları temelinde sunulur romanda. Fakat akışa direncin başlangıcına kadar geçen evrede halkın tepkileri, siyasete ve din olgusuna yaklaşımları gerçekçi, halkın kendisine yabancı hissetmeyeceği bir sahne ve dil içinde aktarılır. Fontamara etkisi Silone’nin romanı, Batı’da İtalyan faşizminin Hitler’e göre neredeyse ehveni şer görüldüğü, hatta yer yer bir “üçüncü yol” olarak alkışlandığı koşullarda faşizmin bir ülkeye yapabileceği kötülüklere, yoksul halkı süreceği sefaletlere ve savaşlara dair bir uyarı ateşi işlevi gördü. Bu açıdan “akışa direniş”e iki boyutlu etkisinin olduğu söylenebilir: İlkin, iktidar olmadan önce, fikirler, kültür alanında bir hegemonya kurmaya katkısı bakımından edebiyat aracılığıyla direnişin ipuçları, taktikleri sergileniyor. İkincisi, faşizmin uluslararası anlatısını etkisizleştirmek adına da siyasi bir direnç kitabına dönüşmüştür bu roman. Bizde de Sabahattin Ali kuşağının romandan bu denli etkilenmesi boşa değildir. Sınıfsal boyuta gelince: Faşizmin kayyum olarak atadığı yerel müteahhit (ah bu inşaat ve faşizm ilişkisi), faşizmin taşradaki sınıfsal müttefiklerini temsil eder romanda. Yoksul köylünün suyunun yönünü kendi toprakları için çevirten müteahhit, köylüyü aç, ekmeksiz bırakmakta, arkasına da faşist iktidarı almaktadır. Diğer yandan romanda Mussolini iktidarıyla Papalık kurumunu birleştiren temel unsurun korku olduğu da açıklıkla verilir. Örneğin Berardo romanın bir noktasında “Porta Pia kahramanı” olduğu düşünülen kişiye sorular sorar. Yanıtlar çarpıcıdır: “Roma’da korku bir hastalık, bir salgın halini” almıştır. Fakat işin ilginci, “şu faşist dedikleri adamlar çok daha fazla korkuyorlar. Onlar da bu işin böyle sürüp gidemeyeceğini hem biliyorlar hem söylüyorlar, ama bundan korkuyorlar.” Michelle de sorar: “Hükümet kuvvetli mi?” Yanıt, “Korkusu çok kuvvetli” olur. Marietta ise Papa’nın tepkisini öğrenmek ister; yanıt aynı vuruculuktadır: “Papa da korkuyor… Papa yeni hükümetten iki milyar liret aldı, otomobiller tedarik etti… Şimdi bunlar onu korkutmaya başlıyor. Roma’daki kiliselerle manastırlara bir yazı göndermiş, daha fazla fukara çorbası dağıtılmasını istiyor. Bu, korku çorbasıdır.” İşin özeti; vatanseverlik sömüren Mussolini ile halkın inançlarını sömüren Papalık, yoksulların, emekçilerin itirazından korkmakta, çorba yardımlarıyla, öte dünyada kurtuluş vaatleriyle, yetmediği yerde de kara gömleklilerin şiddetiyle bu itirazı bastırmaya çalışmaktadır. Fontamara, bu akışa direncin edebiyat alanındaki en önemli temsillerinden birisidir. Ve “küçük adam”ın bu kez Berardo şahsında “Bilinmeyen Büyük Adam”a dönüşmesi bakımından da serimizde yeri ayrıdır. Bu vesileyle Yaşasın 1 Mayıs. AĞIRALIOĞLU’NDAN ‘SOYKIRIM’ TEPKISI ‘HDP, suç işleme organizasyonu oldu’ İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu, HDP’nin, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirmesine “HDP’nin sadece PKK ile değil, devlet millet düşmanlarıyla da mesafe problemleri vardır. HDP, Türk milletinin bütün düşmanları ile iş yapmayı kendisi için meşru gören bir suç işleme organizasyonu haline dönmüştür” tepkisini gösterdi. Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “Bu memlekette ‘soykırım yaptı’ diyecek olanlara Emine, Fatih, Murat ismi yakışmaz. Onlara Van’da katliam yapan Taşnakçıların isimleri yakışır” ifadelerini kullanan Ağıralioğlu, HDP’ye “PKK, PKK’nin arkasındaki istihbarat organizasyonları ile yüzleşme” çağrısı yaptı. İkizdere’deki çevre direnişini anımsatan Ağıralioğlu, AKP’ye “Size oy veren bu insanların sesini duyun” şeklinde konuştu. Alkollü içki satış yasağı ile ilgili Ağıralioğlu, “Normal insanların bile sükunetli zamanlarda taşımış oldukları ahlakı tersten provoke edici bir siyasi yönetimle karşı karşıyayız” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet Bizim için yok hükmünde İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlük tarihinin 1 Temmuz’da sona ereceğine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasına kadınlardan tepki geldi. Kararın yok hükmünde olduğuna vurgu yapan kadınlar, “Gerekirse Meclis’e kadar gideriz” dedi. TUĞBA ÖZER Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla 19 Mart’ta “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekilmiş, bu karar toplumun geniş kesimlerinden tepki çekmişti. İSTANBUL SÖZLEŞMESI’NE ILIŞKIN KARAR YAYIMLANDI: 1 TEMMUZ’DA SONA ERIYOR Danıştay’ın kararı beklenmedi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı kararı ile 19 Mart’ta çekildiği İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye bakımından yürürlük tarihinin 1 Temmuz’da sona ereceğine ilişkin Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Kadın örgütleri ile CHP, HDP ve İYİ Parti’nin de aralarında bulunduğu siyasi partiler, TBMM’de oybirliği ile kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmenin hukuksuz olduğu gerekçesiyle Danıştay’a iptal davası açmıştı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından Türkiye, 22 Mart’ta Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne sözleşmeden çekilme bildiriminde bulundu. İstanbul Sözleşmesi’nin, sözleşmeden çekilmeyi düzenleyen 80. maddesinde “Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin genel sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir” hükmü yer alıyor. l ANKARA/Cumhuriyet ‘KARAR YENI ANAYASA IHLALI’ Hukukçu ve kadın hakları savunucusu Hülya Gülbahar: “Yayımlanan karar ilkinde olduğu gibi yok hükmündedir. Temel haklar ve uluslararası sözleşmeler konusunda anayasanın 90. maddesi yerli yerinde dururken, sadece Cumhurbaşkanlığı kararı ile bu sözleşmeden çıkılamaz. Bu karar yeni bir anasaya ihlalidir. Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeden çekilmeye ilişkin kararına yüzlerce dava açıldı. Bu son karar hem açılmış olan Türkiye’deki davalar açısından hem de Venedik Komisyonu’nun çekilme kararına ilişkin başlattığı çalışma açısından yargıya ve konseye talimat verme niteliği taşıyor. Ayrıca Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği Türkiye’den bildirimi almış olsa da bu işlem Türkiye’nin sözleşmeden çıktığı ya da 1 Temmuz’da sözleşmeden çıkacağı anlamına gelmiyor. Türkiye’nin çekilip çekilemeyeceği; birincisi Türkiye’deki davaların sonuçlarına ikincisi de Venedik Komisyonu’nun bildireceği görüş çerçevesinde Avrupa Konseyi’nin alacağı karara bağlı. Danıştay ‘Cumhurbaşkanı’nın çekilme kararı yok hükmündedir’ kararı verirse Türkiye’nin 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışı da mümkün olmaz.” ‘SOKAKLARDA OLMAYA DEVAM’ ERDOĞAN’IN AÇIKLADIĞI İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI IÇIN 2 YILA KADAR VADE BELIRLENDI 50 hedef zamana yayıldı Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çıkmış olacağı tarihe ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yayımlandığı gün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla İnsan Hakları Eylem Planı genelgesi yayımlandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2 Mart’ta 50 hedeften oluşan ve 2 yıllık bir zaman dilimini kapsayan İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklamıştı. Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’yle Eylem Planı’nın uygulanmasına yönelik ana çerçeve açıklandı. Buna göre İnsan Hakları Eylem Planı’nın şeffaf bir şekilde izlenmesi amacıyla bakanlıklar ile kamu kurumlarının çalışmalarını takip etmek üzere “İnsan Hakları Eylem Planı İzleme ve Değerlendirme Kurulu” oluşturuldu. Cumhurbaşkanı başkanlığında çalışacak kurul, Cumhurbaşkanı YardımYENI SEÇIM VE SIYASI PARTILER KANUNU IÇIN 1 YILLIK SÜRE HEDEFI Siyasi partiler ve seçim mevzuatının gözden geçirilmesi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sisteminin etkinliğinin artırılması ve işkence iddiasına dair disiplin suçlarında zamanaşımının kaldırılması hedeflerinin ise 1 yıl içinde gerçekleştirilmesi amaçlanıyor. Toplanma özgürlüğüne ilişkin mevzuatın gözden geçirilmesi ve hukuk fakültelerinde öğrenim süresinin beş yıla çıkarılmasının ise 2 yıl içinde uygulamaya geçirilmesi hedefleniyor. cısı ile Adalet, Aile ve Sosyal Hizmetler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Dışişleri, Hazine ve Maliye ile İçişleri bakanlarının yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili’nden oluşacak. Kurul, 6 ayda bir toplanarak İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulanmasını görüşecek. Bakanlıktan takvim Genelgenin yayımlanmasının ardından Adalet Bakanlığı da İnsan Hakları Eylem Planı’nı uygulama takvimini açıkladı. Açıklanan takvimle eylem planında yer alan her bir faaliyet için, kısa (1 ve 3 ay), orta (6 ay ve 1 yıl) ve uzun (2 yıl) süreli vadeler belirlendi. Buna göre hükümlü ve tutukluların ziyaret listesindeki kişileri değiştirebilme imkânı verilmesi, cezaevlerindeki çocukların ziyaretçileri ile tüm görüşmeleri “açık görüş” şeklinde yapılması, çocuk hükümlülere “aile görüşü” imkânı getirilmesi, “1 ay içinde gerçekleştirilmesi öngörülen faaliyetler” arasında yer aldı. Sulh ceza hâkimliği kararlarına dikey itiraz usulü getirilmesi, tutuklama gerektiren katalog suçların kapsamının daraltılması ve katalog suçlarda somut delile dayanma şartının getirilmesi ise “3 ay içinde gerçekleştirilmesi öngörülen faaliyetler” arasında sayıldı. “6 ay içinde gerçekleştirilmesi öngörülen faaliyetler” arasında ise hâkim ve savcılar için coğrafi teminat sağlanması, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilebilmek için 45 yaş şartı getirilmesi gibi hedefler yer alıyor. Evlilik yardımı Bu arada “Gençlere yönelik evlilik yardımının kapsamı genişletilecek” hükmünün de İnsan Hakları Eylem Planı’nın 1 yıl içinde gerçekleştirilmesi öngörülen hedefleri arasında sayılması dikkat çekti. l ANKARA/Cumhuriyet Kendisini eleştirenleri hedef aldı Boynukalın kinini kustu Ayasofya Camisi’nin eski baş imamı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, alkol satışının yasaklanması yönündeki paylaşımları nedeniyle kendisini eleştiren yurttaşları hedef aldı. Boynukalın, sosyal medya hesabından “Helal haram nedir bilmeyen adi bir güruh kalkmış bana helali haramı öğretmeye kalkıyor. Devletimin üniversitesinde din dersi verip helal hatta farz olan bir iş yapıyor ve karşılığını helal olarak alıyorum. Sizin pisliğinize ihtiyacım yok. Alayınızın cehenneme kadar yolu var” paylaşımı yaptı. Tepkilerin ardından yaptığı ikinci paylaşımında da Boynukalın, “Merak etmeyin ey güruh, haram (!) ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden hepinize kaliteli pamuk aldım, artık helal edersiniz, ne yapayım” ifadelerini kullandı. Boynukalın, tepkiler üzerine dün akşam Twitter hesabını askıya aldı. Boynukalın, geçen günlerde ise “Kapanma günlerinde alkol satışı yasağı birilerini rahatsız etmiş... İyi de olmuş” diye paylaşım yaptıktan sonra tepkilerin ardından kısa süre sonra paylaşımını silmişti. l Haber Merkezi ÖLDÜRÜLEN PINAR GÜLTEKIN’İN ANNESİ ŞEFIKA GÜLTEKIN, HEYETIN DEĞIŞMESINI ISTEDI Acılı anneden adalet isyanı Muğla’da Cemil Metin Avcı tarafından canice katledilen Pınar Gültekin’in annesi Şefika Gültekin, “Katil attığı iftiralarla bizi bir kez daha öldürüyor. Gereken cezayı alsın. Başka kadınlar öldürülmesin” dedi. Gültekin cinayeti davasının dördüncü celsesi geçen günlerde Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Anne Şefika Gültekin ve aile avukatı Rezan Epözdemir, dava sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu. Anne Gültekin, mahkeme heyetini kabul etmediklerini belirterek “Diri diri yaktı kızımı o cani. Sanki ben caniyim de o çok iyi bir insan. Mahkeme öyle görüyor. Kızımın telefonunu Amerika’ya gönderiyorlar. Özel hayatını inceliyorlar. Kimden cesaret alıyor, bilmiyoruz. Biz adalet istiyoruz. Genç bir kıza iftira atıyor. Ben kızımı biliyorum, tanıyorum. Biz Muğla’ya girmek istemiyoruz. Ben oraya gittiğimde sanki onun kokusu burnuma geliyor. Adalet Bakanı’ndan ricam var. Mahkeme heyetini değiştirin. Cezası verilsin, bir daha da kadınlar ölmesin” dedi. ABD’ye yazılan müzekkerenin dava sürecini uzatacağını söyleyen Epözdemir, “Ölümden önceki 2 yıl maktülenin telefonundaki video, görüntü ve mesajları isteniyor. Bu yargılamaya ne katar? Bu sadece öldürülen bir kadının özel hayatını tartışılır hale getirmek ve cinayeti meşrulaştırma çabasıdır. Burada yargılanan biz değiliz. Mahkemeden adalet çıkacağını düşünmüyoruz” dedi. l DHA İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubu’ndan Tülay Korkutan: “Bu karar kadınlar açısından yok hükmündedir. Çünkü bizim hayatımız söz konusu... Biz zaten İstanbul Sözleşmesi’nden ilk çekilme kararı verildiğinde her yerde sokaklara çıktık. Çünkü erkek şiddetinin bu kadar arttığı dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı erkeklere ‘öldürmeye devam edin’ demektir. Biz sokaklarda olmaya devam edeceğiz, haklarımıza da hayatımıza da özgürlüğümüze de sahip çıkacağız. 1 Temmuz’dan sonra da ‘İstanbul Sözleşmesi bizim’ demeye devam edeceğiz. Gerekirse Meclis’e kadar gideriz.” NEDEN MECLİS’E GETİRMİYORSUNUZ? CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka: “Danıştay’da açtığımız bir dava var. Bu resmen yargıya talimat vermektir. Danıştay’a açtığımız davaları yok mu sayıyorsunuz? Danıştay’ın bu hukuksuzluğa dur demesini ve bir an önce yürütmeyi durdurma kararı vermesini bekliyoruz. Meclis’ten onay alarak kanunlaşan bu sözleşmeden çıkmak için yine Meclis kararı gerekiyor. Neden Meclis’e getirmekten korkuyorsunuz? Mücadeleye devam edeceğiz. 450 bin kadın üyemiz, tüm örgütümüz ve kadın hareketiyle ve diğer muhalefet partilerinin temsilcileriyle de dayanışma içerisinde mücadelemizi yürüteceğiz.” l İSTANBUL KADINLARI CAMİYE ALMADI İstanbul Üsküdar’da bir kadınla, camiye girmesine izin vermeyen erkek arasında tartışma çıktı. Kadının camiye girmemesi gerektiğini söyleyen erkek, “Peygamberin hadislerinden uzaksın” dedi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olduğunu söyleyen kadın ise “Sizden çok daha iyi bildiğime yemin edebilirim” diye karşılık verdi. Erkek de “İstersen 1500 tane ilahiyatı bitir. Sen benim gözümde havasın” dedi. Güvenlik görevlisinin gelmesinin ardından uzaklaşan kadın ise “Kadınlar camiye giremez, kadınlar onu yapamaz, kadınlar bunu yapamaz... Siz kimsiniz ya!” diyerek tepkisini dile getirdi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle