02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 15 21 MART 2021 PAZAR Şiir insanı, insanla buluşturur ÖGAÜDDLPNÜÜOEÜLNNVÜYABŞASI’IDLAIRŞDHAIIINIRRBIISI Şairler susmayacak! Bugün 21 Mart, “Dünya Şiir Günü”... UNESCO tarafından kabul edilip ilan edildikten sonra dünyanın birçok yerinde kutlanır oldu... Çoğu kimse bilmeyebilir. Bunda Türkiye PEN Merkezi’nin önemli bir rolü var. 1997 yılında Uluslararası PEN Dünya Yazarlar Birliği’ne böyle bir öneride bulunan, sunum yapan ve kongreye katılan tüm üye ülkelerden onay alan, Türkiye PEN Merkezi’ydi. (Bunun için Günseli, o günden beri Pen Şiir Ödülü’nü kazanan şairimiz, o yılın “Şiir Bildirisi”ni kaleme alıyor. Edebiyata ilgi duyan tüm yayın organları da bildiriyi paylaşıyor.) 2021 PEN Şiir Ödülü’nü kazanan ve şiir bildirisini hazırlayan şair Erdal Alova. Onu 70’lerin başından beri, Yeni Dergi, Militan, Sanat Emeği, Milliyet Sanat, Adam Sanat dergilerindeki ilk şiirlerinden beri izlemekteyim. Dilini, şiirini, şiirinin rengini, ritmini, evrenselliğini çok seviyorum. Sadece şiiri yazmakla yetinmeyen, şiir üzerine düşünen, eleştiri getiren, yorumlayan, Lorca, Neruda, Kavafis gibi ustaları dilimize kazandıran, kendi özgün dilini ve sesini çoktan bulmuş bir şiir emekçisi. Bence onunki sonsuz duyarlı bir direniş şiiri. (Ey okur, ülkemde rezillikler birbirini izlerken, HDP kapatılırken, Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığı kaldırılırken, anayasa yok sayılıp İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılırken, Gezi Parkı İBB’den alınıp yandaş vakıflara peşkeş çekilirken, şiirden başka neden söz edebilirim ki!) İnsanı insanla buluşturan Erdal Alova’nın 2021 Şiir Bildirisi’nin tümünü bu sayfada ve PEN Türkiye sitesinde okuyabilirsiniz. (http:// www.pen.org.tr/) Benim vurgulamak istediğim şu saptaması: “İşte, şiir sanatı ve onun etkin öznesi olan şair, Sappho’dan, Homeros’tan, Yunus’tan bu yana, durup dinlenmeden bu kutsal çalışmasını sürdürürken, insanı yeniden insanla buluşmaya çağırır.” Şairin o kutsal çalışması, yani: “... İnsanın kendinin efendisi olduğu, yabancılaşmanın ortadan kalktığı, insan varlığının kendini doğanın etkin/ edilgen bir parçası olarak gördüğü o ‘Kadim Çağ’ı hatırlatır okura. Bunu yaparken olanca malzemesini ‘Evrensel Dölyatağı’ndan sağlar.” Bu pazar sizleri Erdal Alova’nın iki şiiriyle baş başa bırakıyorum: Yanık Gül “kötü bir bahçıvan nasıl titrer de diktiği çiçeklerin üstüne öbürlerini unutursa ben de yer beğendireyim derken şiir denen şu huysuz çiçeğe gözüm görmez olmuş gayrı dünya bahçemi. o telaşla ezdiklerim... (kimilerini bilerek tabii) ya şunlar... kurumuş hepsi... (sonra sulayacaktım!) ayrık otları sarmış tekmil gözlerim sade ardımdakileri değil önümdeki gülleri de yakmışım!” Apati 1 “Rüzgâr kaldırmış kırmızı aşısını Kepenkler yıllardır açılmamış Çeşmibülbüller unutmuş renklerini Güneşsiz sahanlıkta bir gidip Bir gelir denizin yankısı Doğudan döne döne gelen mavi Çarpar geçer kör şahnişinden Ner’de danslar, boş konuşmalar Midyelerle geçen fener alayı Bahçeyi saran yanık soğan kokusu Doğumla ölümün gerdiği patiska? Nasıl avlu bu, yıllardır Çıkmamış sonbahar çürükleri? Kapıda kara mühür Rüzgârda söylenti.” Bu dünyada, bu ülkede, ne yaşarsak yaşayalım, şairler susmayacak. Şair ve şiir hep ve hâlâ direniyor. İyi ki direniyor. Anımsayın, ne diyordu Sevgili Ceyhun Atuf Kansu: “Şiir yazılan bir ülkeden umut kesilmez!” Öyleyse mücadeleye ve direnmeye devam.. Antik tiyatro ortaya çıktı Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesinde, tarihi MÖ 8. yüzyıla kadar dayanan Apameia antik kentinde başlatılan kazı çalışmaları devam ederken Roma döneminde Efes antik kentinden sonraki en önemli şehir olarak kabul edilen Apemeia’da 7 bin kişilik olduğu tahmin edilen antik tiyatronun önemli bir kısmı gün yüzüne çıkarıldı. Dünya Şiir Günü, her yıl 21 Mart’ta kutlanıyor. Bu yıl PEN Şiir Ödülü’nü kazanan Erdal Alova, Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni kaleme aldı. İşte o bildiri şöyle: “ ‘İnsan ozanca/şairane barınır bu dünyada’ der büyük Alman şair Hölderlin. Bir tek satır yazmayan, şiir sanatından haberi olmayan insan teki ‘ozanca yaşar.’ Teknolojinin, sömürünün, gözü doymazlığın bütün saldırılarına karşı doğadan, her zaman ‘ağır basan’ yaşam güdüsünden, insanoğlunun barışçıl yöneliminden kopmama çabasıdır bu. Ve bu direngenlik bin bir giziyle, duygusal, duyusal dolaşımıyla, bir yeraltı ırmağı gibi sessizce, kendini ele vermeden akıp gider insan soyunun olağanüstü serüveninde. Şair dediğimiz insan teki bütün bu olağanüstü deneyimi dile getiren sanatçıdır. Tıpkı hem suda hem karada yaşayan bir kurbağa gibi, hem toplumda hem toplum dışında yaşayan amfibik bir varlıktır. Sürekli olarak insanoğlunun arkaik döneminin tarihsel büyütecinden, o ‘Altın Çağ’dan yaşadığı dönemi izleyen şair ‘en uyanık gayretle gördüğü düş’lerinde insanın kendinin efendisi olduğu, yabancılaşmanın ortadan kalktığı, insan varlığının kendini doğanın etkin/edilgen bir parçası olarak gördüğü o ‘Kadim Çağ’ı hatırlatır okura. Bunu yaparken olanca malzemesini ‘Evrensel Dölyatağı’ndan sağlar. İşte, şiir sanatı ve onun etkin öznesi olan şair, Sappho’dan, Homeros’tan, Yunus’tan bu yana, durup dinlenmeden bu kutsal çalışmasını sürdürürken, insanı yeniden insanla buluşmaya çağırır. Bu yüzden, ‘şiir öldü’, ‘şiir geriledi’ gibi anlamsız çıkışlar ancak duyarsızlıkla, bilgisizlikle açıklanabilecek yargılardır. Şairler susmadıkça şiir ne ölür ne de geriler. Ancak, zaman zaman gölgelenir, araya giren parazitler yüzünden; sesi zor duyulur ya da tam anlaşılmaz. Günümüzde bu parazitlerin en güçlüsü görsel saldırganlıktır. TV’siyle, billboard’larıyla, reklam endüstrisiyle, toplumu yanılsamaya sürükleyen programlarıyla, söz konusu saldırı kapitalizmin yürüttüğü bir abrakadabra harekâtı, iflah olmaz bir tamahkârlık gösterisidir. Ve bu korkunç yanılsamanın gölgesi altında kalan, ‘Şiir’in o kadim sesi, o şairane/ ozanca yaşama biçimi tehdit edilmekte, giderek, tümüyle ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ama ne zarar! Dünya şairleri susmadıkça, gerçekçilikten kopmadıkça, bu haksız yanılsama, bu amansız saldırı ortadan kalkacak, ‘Şiir’in gümrah sesi insanoğlunun her türlü yabancılaşmadan kurtulduğu, kendine yeniden kavuştuğu o yeni ‘Altın Çağ’a dek sürecek, ondan sonra da yeni arayışlarla varoluşunu sürdürecektir.” Refik Anadol’un ‘Makine Hatıraları: Uzay’ sergisi Pilevneli Galeri’de Yapay zekânın veri heykelleri “Sanat bu KONUK nun neresin YAZAR de” sorusuna SERFİRAZ yanıtı: “Sa ERGUN nat, teknoloji ve bilim, kamusal alanda bir araya geliyor ama aynı zamanda izleyiciye sorular da sorduruyor. Bir makinenin hatırasından bir hayal çıkaran bir kavram ve ondan ortaya çıkan yapay zekâ sineması. Veri resmi, veri heykeli, yani hayal gücü sınırını zorlayabilmek işin kilit noktası. İşte sanat burada yatıyor.” “Makine Hatıraları: Uzay” sergisini gezmeye, Pilevneli Galeri’ye giderken Refik Anadol ismini ilk kez 2011’de İstanbul Bienali’ne paralel etkinlik olarak Yapı Kredi Kültür Sanat (YKKS) binasının üzerine düşürdüğü sesgörüntü yerleştirmesiyle duyduğumu hatırlıyorum. Hoş bir etkinlik tabii; kamusal alanda, tam Galatasaray Meydanı’nın göbeğinde İstiklal Caddesi’nin seslerini kaydet, görsel işitsel bir dijital giydirme yap binaya. Daha sonra PSM’de 2016’da açılan “Digital Revolution” isimli karma dijital sergide Refik Anadol ile bir söyleşi yapmıştık. O sergi de bayağı hoştu. Ama bu “Makine Hatıraları: Uzay” sergisi, Anadol’un henüz 3435’indeyken olgunluk sergisi. Bilgi Üniversitesi’nde fotoğraf ve video okumuş, eşi Efsun’la orada tanışmış, o da görsel iletişim tasarımı okuyormuş ve 2008’den beri birSerfiraz Ergun likteler, 2016’da evlenmişler. Şimdi Refik Anadol Studio’nun (RAS) ortakları, Los Angeles’ta yaşıyor ve çalışıyorlar. Tropikal orman... Pilevneli Galeri, Anadol’un işlerini sergilemek için ideal mekân. Kolonsuz kocaman salonları, yüksek duvarları, brüt beton döşemesi dijital görüntülerin istilasına uğruyor, sonra okyanus dalgaları gibi çekilip gidiyor. Derken tepelere tırmanıyor, renkler, grafikler değişiyor, birden tropikal bir dijital ormanda sesdijital grafik siklonunun içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Duvarlardaki görüntüler aşağı doğru kayarken bir ara yanılsamayla başım dönüyor, gerçekten insana, uzaya doğru kayıyoruz hissi veriyor. Siyahlar içindeki Refik Anadol’la söyleşiye başlıyoruz. Önce hangi makinelerin hatıralarından söz ettiğini soruyorum. “Bu sergideki hatıralar NASA’nın 60 yıldır peşinde koştuğu ‘Evrende yalnız mıyız? Başka neler ve kimler var’ sorusunu ararken kullandığı makineler. Üç makine var: ISS teleskopu, 1958’lerde bir uzay istasyonuna yolladığı ve dünyanın selfie’sini çeken, iklimini kontrol eden, birçok duyarlı sensöre sahip bir teleskop; diğeri MRO isimli Mars’ın bugüne kadar görülmedik hiçbir yerinin kalmamasını sağlayan fotografik bir teleskop; sonuncusu ise Hubble, 1990 yılında uzaya çıkan ve uzaydaki gözümüz galaksinin fotoğraflarını çeken başka bir cihaz. Üç teleskopun da ortak noktası fotografik hatıralar. Gidemediğimiz yerler ama bizim adımıza görüp fotoğraf çeken makineler. Benim de kullandığım bu makinelerin arşivi. Bunlar NASA tarafından dünyaya açık kaynaklar. Bu sergideki her veri noktası kamuya açık. Bu verilere ulaşmak kolay olmadı ama bu hatıraRefik Anadol lar orada duruyormuş, biz talep ettik, yollandı ve kullandık.” Peki, herhangi bir kişi bu veriye ulaşıp bu işleri yapabilir mi? “Tabii ki” diyor Refik Anadol. Ben istesem bu veritabanına ulaşabilir miydim yoksa Refik Anadol olduğun için mi eriştin? “Tamamen meraklı bir bilimsever olduğum için ulaştım” diyor sanatçı. Sanat hayal gücü Anadol’a soruyorum: Ben şimdiye kadar işin teknolojisini anlamaya çalıştım. Sanat, bu işin neresinde? Neden biz sana sanatçı diyoruz? “Bu işteki sanat, hayal gücü. Bir insanın hayal gücü kapasitesinde. O veri orada duruyor. İlham ve motivasyon yeni sorular sorduruyor. Sanat, teknoloji ve bilim, kamusal alanda bir araya geliyor ama aynı zamanda izleyiciye sorular da sorduruyor. Düşünsenize bir makinenin hatırasından bir hayal çıkaran bir kavram ve ondan ortaya çıkan yapay zekâ sineması. Veri resmi, veri heykeli, yani hayal gücü sınırını zorlayabilmek işin kilit noktası. İşte sanat burada yatıyor.” ‘UZAY’ AMA... Serginin başlığı Makine Hatıraları iki nokta üst üste Uzay. Yani bu sergi “Uzay” ama yeni makine hatıraları da gelecek. “Evet” diyor hemen Anadol. “Yüzlerce insanın verilerinden yola çıkarak kolektif bilincin, kolektif hatıraların anlamlı olabileceğine inandım. Yani sadece uzay değil, doğa, başka bir şey de olabilir, devamı gelir. Hayalim gerçekten herkese ait olan hatıralarla bir yapay zekâ ne yapabilir sorusunun cevabına erişmek.” Benim aile albümüm de Refik Anadol’a veritabanı olabilir mi? Ondan da dijital bir yerleştirme yapabilir mi? “Elbette” diye cevap veriyor. Veritabanının niteliği ve niceliği... Astrofizikçi Carl Sagan demiş ki “Hayal gücü bizi genellikle hiç var olmamış dünyalara taşır. Ama o olmadan hiçbir yere gidemeyiz.” Bu sözden yola çıkarak şunu soruyorum: Veritabanının niteliği ve niceliği yaratacağın işlerin sonucunu etkiliyor mu? Yani hayalini gerçekleştiriyor mu? “Temelini oluşturuyor” diyor. Peki, acaba Anadol hangi üretim aşamasında çıkacak olan yapıtın renkleri, hareketleri, akışı şekillendiriyor? Refik Anadol, “İşte orası işbirliği” diyor. “Yapay zekâ orada benim fırçam değil, bir ekip arkadaşım. Örneğin Mars’ın yüzeyi, bugüne kadar gidemediğimiz bir gezegen ama 12 telebaytlık her alanı karış karış görüntülenmiş. Yapay zekâ elbette benden daha iyi biliyor. Ben 2 milyon fotoğrafı tek tek açıp bakabilir miyim? Neden yapay zekâyla işbirliği yapmayayım ki? Neden birlikte öğrendiğimiz bir şeyin rüyasını o da görmesin ki?” Teknoloji firması... Burada Refik Anadol, NVIDIA isimli büyük bir teknoloji firmasından bahsediyor. RAS’ı öncü buldukları için çok desteklemişler. Bu sergideki algoritmalar da NVIDIA’nın desteğiyle olmuş. “Bu algoritmaları herkes indirip kullanabilir mi” diye soruyorum. “Gizli saklı değil. Tabii herkes bu kadar deneyimli olmadığı için bu sonuçları çıkaramaz. Üzerinde bir emek var. Yapay zekâyla uğraşan, üreten herkesin bu teknolojinin her şeyini anlatması, paylaşması gerekir. Bunun korkusu da var tabii, aynı işi yapan insanlar ortaya çıkıyor. Olsun, yeter ki herkes öğrensin” diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle