09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 7 EYLÜL 2020 PAZARTESİ 310/180 380/250 270/190 300/190 310/180 300/120 280/120 310/120 370 /2 10 370/200 310/170 340/220 190/100 310/230 220/90 260/130 230/100 280 /1 40 200/90 280/190 270/190 300/240 TARİHTE BUGÜN 1955: Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı yalan haberiyle başlayan saldırılarda 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır ve 5 bin 583 ev ile işyeri yakılıp yıkıldı, onlarca gayrimüslim hayatını kaybetti. Çok sayıda yurttaş Türkiye’yi terketti. 67 Eylül, Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçti. O kanala değil Tarımarazilerini sulamak için gölet yapıldı ama ödenek yokluğundan sistem bu kanala döGnöümletlüekkaarnaazlilasruylaanpaıclıraska. 3bin Gaziantep Nurdağı ilçesine bağlı Hamidiye köyüne bölge yan çiftçinin mağduriyeti devam etmektedir. 3 ila 5 kilometrelik bir kanal ya deki tarım arazilerinin pıldığı takdirde çiftçi ara sulama ihtiyacını karşılamak için 6 milyon 720 ZEHRA zisini rahatça sulayabileÖZDİLEK cektir. Devlet Su İşler’in bin lira harcanarak Ha den aldığımız bilgiye gö midiye Göleti oluşturuldu. An re sulama kanalının yapılması cak suyun tarım arazileriyle için ihale yapılmamış sadece buluşmasını sağlayacak kanallar ödenek yetersizliği gerekçesiyle yapılmadığı için yaklaşık 3 bin dönümlük arazi sulanamıyor. 2018 yılında yapımı tamamlanan gölet âtıl durumda. 2019 yatırım programına teklif edildiği söylenmiştir. Köylünün ve çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi arazilerinin rahatça sulanabilmesi için ivedilikle Hamidiye köyündeki bu İslahiye’den Hatay’a kadar gi ‘Gerekli yerlere ödenek yok’ Cumhuriyet’e konuşan CHP Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan konuyu Meclis’te gündeme getirmesine rağmen hala bir adım atılmadığını belirtti. Kaplan, göletin verimli bir göletin olduğu yere sulama kanalı yapılması gerekmektedir” dedi. Hamidiye Göleti’ne yapılacak kanallara öyle büyük paralar gitmeyeceğini belirten Kaplan şöyle devam etti: “Göleti meydana getirmişsin ama sulamada kullanılmıyor, bir işlevi yok şu an. Gidip sorduğu den Kılavuz Barajı var. Bu baraj Nurdağı ve İslahiye’nin yanından geçiyor ama bu ilçeler yararlanamıyor. Bir sürü hırsıza düzenbaza ödenek var ama böylesi gerekli yerde para yok. Aynı şekilde Hamidiye göleti de bitmiş ama kanal yok. Bu göletin yapılacak ka şekilde kullanılmadığını dile muzda ‘kanalları yapacak öde nalları için öyle büyük parala getirerek, “Arazisi sulanama nek yok’ diyorlar. Aynı şekilde ra da ihtiyaç yok. ” tamamlanamadı ‘İyi niyetli değil’ Gölete kanal yapılmadığı için toprağını sulayamayan bir yurttaş ise “İki yıldır bu gölete kanalların yapılmasını bekliyoruz. Buraya kanal yapılmadan başka bir köyün yakınına gölet yapılıyor. Yeni bir gölete para var ama mevcut göletin kanallarını yapmaya para yok. Biz bunu iyi niyetli olarak görmüyoruz” dedi. l İSTANBUL ‘Bizi yakacaklarmış’ Mardin Barosu: Saldırıya uğrayan işçilerin ifadesi tanık sıfatıyla alınmak istendi ‘Hukuka aykırıdır’ İşçilerin jandarma komutanlığında “mağdur” sıfatıyla ifadelerinin alındığını belirten Mardin Barosu Başkanı İsmail Elik, “Mazıdağı Savcılığı üç kişi haricinde geriye kalan 13 vatandaşımızın ifadelerini ‘tanık’ olarak almak istemişlerdir. Bu, hukuka aykırıdır. Avukatlarımızın itirazı üzerine hepsinin mağdur sıfatıyla ifadelerine başvuruldu ve ifadeleri tamamlandı” dedi. 16 yaşındaki Şilan Demir “Arazinin sahipleri sopalarla saldırdı” dedi. Mardin’den Sakarya’ya fındık toplamak için gelen, tarla sahiplerinin darp ve hakaretlerine maruz kaldıklarını iddia eden 16 kişi şikâyetçi olup ifade verdi. Saldırıya uğrayan işçilerden biri “Bizi ölümle tehdit ettiler, sopalarla vurdular. Birinin elinde balta vardı” dedi. İşçilerden 13’ünün tanık olarak ifadesinin alınmak istenmesi de tepki çekti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da işçileri arayarak geçmiş olsun dileklerini iletti. Kocaali Cumhu riyet Başsavcılığı olaya karıştığı belirlenen 2 kişi hakkında gözaltı kararı aldı. ‘Elinde balta vardı’ 4 Eylül’de Sakarya’da saldırıya uğrayan 16 fındık işçisi döndükleri Mardin’de Mazıdağı Jandarma Komutanlığı’na başvurup şikâyetçi oldu. Fındık işçileri Diyarbakır ve Mardin barolarından dokuz avukat eşliğinde ifade verdi. Medyascope’a konuşan darp edilen işçilerden Şilan Demir “Sabah saatlerinde tarla ya gittik. Tarla sahibi bize küfretti. Biz de bu hakareti kabul etmeyeceğimizi belirterek eve döndük. Daha sonra arazinin sahibi ve yakınları ellerinde sopalarla bize saldırdılar. Bir tanesinin elinde de balta vardı. Bizi yakıp öldüreceklerini söylediler” derken Baran Demir ise “Bizi ölümle tehdit ettiler ve sopalarla vurmaya başladılar. Aramızda kadın ve çocuklar da vardı. Adalet istiyoruz. Saldıranların cezalandırılmasını istiyoruz” diye konuştu. l Haber Merkezi ‘Korunacaklarını düşünüyorlar’ Elik, şöyle devam etti: “4 Eylül günü Mazıdağı’ndan Sakarya’ya fındık toplamaya giden köylülerimiz saldırıya uğradı. Tarlada çalıştıkları esnada tarla sahipleri tarafından kendilerine hakaret edilmiş. Bunu jandarmaya bildireceklerini söylemeleri üzerine ‘Burası Mardin değil’ denilerek ağır hakaretlere ve küfürlere maruz kalarak darp edilmişler. Bu tür ırkçı saldırılar maalesef son zamanlarda oldukça yaygınlaşmaya başladı. Bu saldırıları yapanlar, bu olayların failleri kendilerinin korunacaklarını düşünüyorlar. Sakarya Valiliği’nin yapmış olduğu açıklamanın gerçeklikle bir ilgisi yok. Mardin Barosu olarak bu sürecin takipçisi olacağız.” Bu yazıyı okuduktan iki gün sonra Üç kişi saldırsalar güçlerinin yetmeyeceğini biliyorlar. Yumruk yumruğa, göğüs göğüse isteseler de olmuyor. Beceremezlerse, hızlı da koşamıyorlar. Erketeci, topuk seslerini duyduğunda ıslık çalıyor. Mahallenin delikanlısı köşeyi döndüğü an vuruyorlar. Kurulan tezgâh, kalleş saldırıyla tamamlanıyor. Bir kelime bazen ne kadar açıklayıcı oluyor. Yıllar önce “kumpas”ı bulduk. Eskiydi ama derdimizi anlatıyordu. Bugün “tezgâh” diyoruz. Sanığını önceden bulan davaları, savcıların yasaları şiş gibi kullanmasını anlatıyor. Cinayeti kör bir kayıkçı da görüyor, kulaklarımız da… Hiçbir şey yargısı Siz bu satırları okuduktan iki gün sonra, biz nefes alması güç bir mahkeme salonunda olacağız. Zaman ayarlı hikâyede, rolünü kabul etmeyenleri oynayacağız. Bir MİT mensubu genç yaşında, kendi vatanından uzakta, bir gemi saldırısında öldü. Asker gibi, polis gibi ona da “şehit” diyorduk. Aynı mezarlığa gömüyor, aynı sözlerle anıyorduk. Anısını yüreğimizin aynı yerinde saklıyorduk. Kendi topraklarımızda ölenlerden bile birkaç saniyelik alt yazıyla haberdar oluyorduk ya... Uzakta, hele de istihbaratçı olunca nasıl öğrenecektik? Neyse ki Cumhurbaşkanı söyledi. “MİT Libya’da görevini yapıyor” demişti. Ardından “Birkaç tane şehidimiz var” diye tamamladı. Bilmeyenler de bilmiş oldu. Uzay çağında bir ayağımız. Bilgi sesten hızlı yayılıyor. Kamu düzenini temsil eden en sınırlı otoritenin sahibi ortaya çıktı. Şehidin köyünün muhtarı, 19 Şubat’ta, şehidin adını, soyadını, defin yerini, fotoğrafını paylaştı. Bütün halkı cenazeye davet etti. Peki, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Önce onlar, sonra yüzler ve binler… İnsanlar, kimi başsağlığı dileyerek, kimi içinden geleni söyleyerek aynı bilgiyi paylaştı. Peki, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Gazeteler, internet siteleri haber yaptı. Peki, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Bir haftada sağır sultanın duyduğu olaydan sonra, 25 Şubat’ta, milletvekili Ümit Özdağ, Meclis’te basın açıklaması yaptı. Libya’da gemiye yapılan saldırının ayrıntılarını açıkladı. O da yayımlandı. Peki, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Türkiye’yi geçtim Afrika basınında bile her şey yazıldı. Dünya bu olayı konuştu. Peki yargı ne yaptı? Hiçbir şey. “Ne yapacaktı” demeyin! Büyük operasyonlardan söz etmiyoruz. Çocuk istismarı haberlerine, yolsuzluk açıklamalarına, hükümet eleştirilerine jet hızıyla erişim engeli getirenler, böyle basit bir karar dahi almamıştı. Her gece uyudular o gece hariç Derken 3 Mart akşamı bir şey oldu. OdaTV’de şehidin cenaze töreni haberleştirildi. Haberde şehidin herkesin bildiği soyadı bile saklanmıştı. İşte o sırada sanki bir ıslık sesi duyuldu. Mahallenin delikanlısı köşeyi dönmüştü. Sotada bekleyenler harekete geçmişti. Aylardır “fırsat olsun onları alacağız” diyenler, iki hafta sessiz kaldıkları hadise sayesinde aradıkları bahaneyi bulmuştu! İnternette örgütlü troller harekete geçirildi. İstanbul’da yargıyı yönetenler, evrak bile hazırlamadan, telefonlarla talimatlar yağdırdı. O gece uyumadılar. MİT suç duyurusu yapacaktı. Onu bile bekleyemediler. Yataklarından acilen kaldırılan polisler, 4 Mart sabaha karşı beni gözaltına aldı. Yasaları şiş gibi kullanan mekanizmanın düğmesine basılmıştı. Yazan binlerce el, duyan on binlerce kulak, gören milyonlarca göz içinden 8 kişiyi sanık yaptılar. 6’sını tutukladılar. Kimi neden seçtiklerini biz biliyorduk da onlar anlatma gereği bile duymuyordu. Meclis’te konuşma özgürlüğünü kullanan milletvekili hakkında fezleke hazırlamaya bile o gün karar verdiler. Herkesin bildiği ‘sır’ Günlerdir uyuyup bir tuşla uyanan savcılar, “neden” diye soranlara “çok gizli”, “devlet sırrı” diyordu. Ortadaki tablo ise hava durumundan bile daha açıktı. Gizli cenazenin herhalde MİT’le ilgisinin olduğu anlaşılmasın diye “Teşkilat Başkanı” pankartıyla kocaman çelenk gönderilmişti! “Gizli çekim” dedikleri fotoğraflar, herkesin karşısında poz verdiği koca fotoğraf makinesiyle çekilmişti! “Saklı” saydıkları cenazeye belediye başkanından milletvekiline, koca ilçe katılmıştı! “Devlet sırrı” dedikleri bilgiyi herkes aynı zamanda köy kahvesi işleten muhtardan öğrenmişti! “Kimsenin bilmediği bilgi” diye yazılan, 100 yaşındaki Millet Meclisi’nde kameralar önünde açıklanmıştı! Devlet sırlarını paspas edenlerin, gizli belgeleri iddianamelere yerleştirenlerin, kozmik odaları ne istedilerse verenlere açanların “sır davası” ancak bu kadar oluyordu! Çarşamba günü göreceğiz Gerçek olmak için fazla saçma, saçma olmak için fazla gerçek olan bu hikâyede hâlâ hapiste 3 gazeteci var. Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç… 9 Eylül’de bileklerine takılan çift kelepçeyle o salona getirilecekler. FETÖ borsalarıyla, arka kapısından zenginlerin çıktığı sorgularıyla, cemaatlerin “bizdendir” diyerek kurtardıklarıyla, bir “hatırlı” telefonla bırakılanlarla meşhur binada hep birlikte adaleti arayacağız. Orada olursunuz ya da olmazsınız. Ancak emin olun, yazmasalar haberiniz olmaz. Attilâ İlhan gibi söylersek, “Demirlemiş, eli kolu bağlı bir vapuru vuranları” hâlâ bilmiyoruz. “Üzerimize yüklenen işin” ise farkındayız. Kimse görmese görüyoruz. EverGuard TPO Membran Sistemi Dünya çapında 300 milyon m2 üzerinde satışla performansı kanıtlanmış, uzun ömürlü ve güvenli TPO membran sistemi. Birbiriyle tam uyumlu detay çözümleri ve geniş ürün gamı. Sosyal, ticari, kamu yapıları ve sanayi, lojistik tesislerinin çatıları için. bmigroup.com/tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle