09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 EYLÜL 2020 PAZARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Eleştirmek özgürleştirir! AV. HÜSEYIN ERSÖZ Bilinen bir söylemdir, “eleştirmek özgürleştirir”. Bu sebeple ifade hürriyeti, özgürlükler rejimi demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Ancak siyasi iktidarları çoğu zaman rahatsız eden ve “çizdikleri sınırlar” içinde kullanılmasını bekledikleri de bir alandır. Özellikle karizmatik liderlik üzerine kurulu bir düzende, parti başkanını “karikatürleştirerek” gülünç gösterecek ya da onun halk üzerindeki “karizmasına gölge düşürecek” bir özgürlük alanı tanınmak istenmez. Bu durum zamanla “rol model” halinde sadece parti başkanına değil, her kademeye sirayet eden bir yaklaşım haline gelir. Bakanlar, danışmanlar, belediye başkanları ve bürokratlar bu kısıtlamanın kendileri için de uygulanmasını bekler. Bu da bizi gittikçe daralan bir özgürlük alanına ve “otoriterleşen” yönetime götürür. Eleştiri hoşgörülmez, “devlet düşmanı” olarak yaftalanmanız uzun sürmez. Çünkü parti, devlet; devlet de parti kademelerine hizmet eden bir araçtır. Bugün yaşadığımız da tam olarak budur. Gazeteci, sosyal ve siyasi hayatın soluğudur! Oysaki, geçmişte statükoya karşı olduğunu söyleyen, baskıcı rejimden yakınan, özgürlüklerin güvencesi olarak kendini gören bir siyasi hareket için ne kadar çelişkili bir durum değil mi? İşte böyle zamanlarda ilk hedef alınan, düşünce adamları ve gazeteciler olur. Vatandaşın “sesi”, sosyal ve siyasi hayatın “soluğu” oldukları için. O vakit baskı ve sansür devreye girer. Devlet ihaleleri ile palazlanan sermaye, önce gazete ve televizyon kanallarını satın alır. “Satılık olmayanların” gelirleri kesilir, cezalar yağdırılır, ekranları karartılır. İnternet medyası için yargı eliyle engelleme kararları, en kolay çözümdür. Bir başka seçenek ise idari tedbir uygulanmasıdır. BTK’ye yapılan başvuru üzerine sorgusuz sualsiz “erişim engeli” getirilir. Bu tedbirin süreklilik kazanması için Sulh Ceza Hâkimliği’nden alınacak karar “bir günde” çıkar, “yıllar boyu” uygulanır. Silivri soğuktur! Sosyal Medya Yasası ile internetteki fikir beyanları denetim altına alınmaya çalışılır. Buna rağmen “eleştiri” için mecra bulmayı başaran gazeteciye, cezaevi tehdidi devreye girer. Öyle ki, “birkaç ay yatsın aklı başına gelsin” yargılamalarıdır bunlar. Bugün iktidarı eleştiren her söyleme karşı, çekinceyi ifade eden, “Silivri soğuktur” betimlemesi tam da bu sebeple ortaya çıkmıştır. Bugün “İkinci Odatv Davası” olarak bilinen Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Herkesten daha fazla güvenceye sahip olan gazetecilerin “Hukuk Güvenliğinin” olmadığı bir ülkede, sıradan vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini en geniş şekilde yaşamasını beklemek hayalden öte anlam taşımaz. Murat Ağırel Hülya Kılınç Barış Pehlivan Müyesser Yıldız Murat Ağırel’in tutuklu; Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in ise tutuksuz yargılandığı dava, süreci takip eden her hukukçunun üzerinde uzlaştığı haliyle, “özgür basının” hedefe konulduğu bir yargılama sürecidir. Eleştirel yayıncılık çizgisi herkesin malumu olan Odatv’ye, BTK kararıyla erişim engeli getirildiği; genel yayın yönetmeni, haber müdürü ve haber Sahibinin tutuklandığı bir davada özgürlük hakkı, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğünün “defaten” ihlal edildiğini söylemek abartılı bir yorum olmaz. Mahkeme başkanının muhalefet şerhi Diğer yandan “Sızıntı” ve “Metastaz” gibi “devlet içinde devlet” uygulamalarını yazan Barış’lar ve “Sarmal” ile yolsuzlukları kaleme alan Murat Ağırel’in aynı davada bir araya gelmelerini “tesadüf” görmek, ahmaklıkla eşdeğer bir iyi niyet değil de nedir? Davada suçlama konusu yapılan “MİT mensubunun Libya’da şehit düşmesi” hadisesinde, cenazenin kamuoyunun dikkatini çekmeden defnedilmesini eleştiren gazetecilerin, “3 satır haber” ve atılan “1 tweet’le” bırakın tutuklanmasına, “demokratik ülkelerde” haklarında dava açılmasına dahi şahit olmazsınız. Öyle ki haber içeriğinde şehidin ismi dahi sansürlenirken onları ifşa ile suçlamak, hukukun “araçsallaştırıldığına” delalet etmez mi? Buna kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Davada gelinen aşamada tutukluluk incelemesini yapan mahkeme başkanının, Barış Pehlivan’ın tahliye edilmesi görüşünü yansıtan 31 Ağustos tarihli muhalefet şerhi, isnatların yüzeyselliğini de gözler önüne sermekte. Mahkeme başkanının “delil durumu” ve “atılı suçun sanık lehine vasıf değiştirme ihtimali” mütalaası, aslında ortada “ne suç ne de suçlu var” demenin hukuk dilindeki şekli. Duruşmaya 9 gün kala yazılan muhalefet şerhi, aslında ilk gün Savcılıkça verilmesi gereken “takipsizlik kararının gerekçesi” olmalıydı. Oysaki adalet sisteminin çözüm bekleyen bu problemi, gazetecilerin “6 ayı aşkın süredir neden özgürlükleri kısıtlanıyor” sorusunun herkesçe bilinen “malum cevabı” aslında. Demokratik yaşam standardı ölçülecek! Gazetecileri cezaevinde olan, en çok takip edilen haber sitesine erişim engeli getirilen, televizyonların ekranları karartılan, ifade hürriyetinin kullanılması her geçen gün daha ağır yaptırımlara bağlanan, siyasi iktidarı temsil edenlerin sosyal medyadan parmak sallaması ile gazetecilerin tutuklandığı, yaftalandığı, “vatan hainliği” ile suçlandığı bir ülkeye ne “demokrasi” ne de “hukuk devleti” denebilir. Herkesten daha fazla güvenceye sahip olan gazetecilerin “hukuk güvenliğinin” olmadığı bir ülkede, sıradan vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini en geniş şekilde yaşamasını beklemek hayalden öte anlam taşımaz. İşte bu sebeple 9 Eylül’de görülecek yargılama, adalet terazisinde basın özgürlüğü ve ifade hürriyetinin değerinin tartılması yanında, ülke insanın “demokratik yaşam standardının” ölçüleceği bir davaya dönüşmüştür. Suç ve suçlunun bulunmadığı, gazeteciliğin yargılandığı davada, yarın değil derhal olması gereken sadece gazetecilere özgürlüklerinin iadesi değil, aynı zamanda beraat kararı’dır. Ülke insanına soluk aldıracak, demokrasi ve hukuk devletine olan inancı tazeleyecek olan da budur. *** Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız’ın da özgürlüğüne kavuşması dileğiyle... Kuşaktan kuşağa bağımsızlık destanı... Işık Kansu’nun hazırlayıp kurguladığı, çocuklarınızla hem eğlenip hem de tarih bilginizi “Yaşasın Cumhuriyet” tazeleyeceğiniz, eğitici ve bilgilendirici kutu oyunu, sizlerle! ÇIKTI 35 TL YER NE 21 TL 32 TL YER NE 19 .20 TL 25 TL YER NE 7.50 TL 35 TL YER NE 21 TL Nefes aldıkça... Daha önce de yazdım, yineleyeyim... İki kırmızı çizgimiz var... Birisi kurucu liderimiz Atatürk, birisi de ülkeyi bir arada tutan çimentomuz “laiklik...”   Atatürk’ün, ismini, kuruluş parasını verdiği Cumhuriyet gazetesinin ilkeleri bellidir... Simge isimlerimiz İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun gazetecilik çizgisinden bir milim dahi sapmayız... Saptırmak isteyenler kinlerinde boğuldu gitti... Cumhuriyet yönetimi, muhabirleri, yazarları, “Saray’ın gazetesi olacaklar” diyen beş para etmez “yetmez ama evetçi” tayfayı haberciliğiyle ezdi geçti!.. İki yıldır kini bitmeyen gazeteci müsveddelerinin, bu süreci, geçen yılları iyi anlamadığını, iyi analiz etmediğini görüyorum... Bu yılların tanıklıklarıyla elbette kitabını yazacağız ama o zamana kadar bir kez daha altını çizelim... Cumhuriyet’in muhabirlerini, yazarlarını, yöneticilerini satın alabilecek bir siyasi güç ya da bir para birimi icat edilmedil!.. H Sahi!.. Sen 10 yıl önce Kürt sorununu çözecek yalanıyla AKP iktidarının yalakası olacaksın, 2020’de kendini temize çıkarmak için solcu kesileceksin... Yok öyle yağma!.. Biz 30 yıla yaklaşan meslek yaşamımızda geçmişte de dün de kimseden “özür” dileyecek bir şey yapmadık!.. Biz Ergenekon kumpasında ikinci kez gözaltına alınmak istendiğinde bu ağır hakareti gururuna yediremediği için yaşamına son vermeyi seçen Deniz Yarbay Ali Tatar’ın eşinin, ağabeyinin çığlığını bir gün sonra yazan kalemleriz... O yüzden bizim evimizdeki servet, Ali Tatar’ın annesinin elleriyle ördüğü “sarılacivert” eldivendir... Şimdilerde görüyoruz ki o gün Tatar’ı, ailesini hedef alan kimi isimler siyasi hedefler uğruna el üstünde tutuluyor... Yine anımsatayım.. Bizler 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından sadece bir gün sonra bunun “cemaat operasyonu” olduğu tespitini Cumhuriyet’in birinci sayfasında manşetten yapan, o süreçte AKP’li bakanların, siyasetçilerin ortaya çıkan kirli çamaşırlarını yazan gazetecileriz. Şimdi Cumhuriyet’i çıkaran ekibiz... Biz o günlerde AKP yalakası olan, yaşananların yolsuzluk olmadığını söyleyen kimi gazetecilerin hâlâ karşısına, telefonuna çıkılıp kamuoyuna mesaj verme derdinde olan siyasetçilerin de bilincindeyiz... H Evet... Yirmi yıl önce nasıl cemaatin, FETÖ’nün kirli çamaşırlarını manşet yaptıysak, AKP’li siyasetçilerin yolsuzluklarını nasıl ortaya çıkardıysak, bugün de Türkiye’nin referans gazetesi, başvuru kaynağı olarak tüm yaşananlara, gelişmelere ayna tutuyoruz, tutacağız... Sözün özü... Bizler 1923’te büyük bedeller ödenerek kurulan Atatürk Cumhuriyeti’nin yaşaması için “nefes” alan bireyleriz... Bu “nefesi almak” için kimseden bir beklentimiz yok... Cumhuriyet emekçileri olarak Atatürk’ün aydınlanma yolunda “demokrasi, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğünde” tarafız... Biz bu uğurda her şeyimizi feda etmeye hazırız... Tek dayanak noktamız Cumhuriyet’in gerçek sahibi okurlarımız... ‘Keyif kaçıran haberlere’ devam... Gururluyuz, mutluyuz... Cumhuri şısına çıkacak. Haberi anımsayacaksı yet muhabirleri başa nız: Cumhurbaşkan rılarıyla son 10 güne lığı İletişim Başka damga vurdu. Tür nı Fahrettin Altun’un kiye gündemini sar Kuzguncuk’ta kirala san özel haberleriy dığı vakıflara ait ara le 8 haber ödülü Hazal Ocak zide izinsiz yaptırdı ne layık görüldüler... ğı çardak ile şömine Türkiye Gazeteciler nin de içinde bulun Cemiyeti’nden 5 dal duğu peyzaj çalışma da yılın haber ödül ları İstanbul Büyükşe leri, Avrupa Birliği hir Belediyesi zabıta Araştırmacı Gazete ekiplerince 13 Nisan cilik Ödülleri’nde bi 2020 tarihinde sö rincilik... Ve İzmir’den Zehra Özdilek iki büyük ödül... külmüş ve yıkılmıştı. Cumhuriyet 14 Nisan 1994 yılında haber için gö 2020 tarihinde İstanbul’un gö reve giderken geçirdiği tra beğinde yaşanan bu gelişmeyi fik kazası sonucu yaşama kamuoyuna duyurmuştu... veda eden gazeteci Barış Evet... Muhabirimiz, Selçuk’un anısını yaşatmak ve Altun’un şikâyeti üzerine yar genç gazetecileri teşvik etmek gılanacak... Altun, çok de amacıyla İzmir Büyükşehir ğil birkaç gün önce, Fransa Belediyesi’nin bu yıl 21.’sini Cumhurbaşkanı Macron’un düzenlediği Barış Selçuk Ga bir gazeteciyi azarlamasının zetecilik Yarışması’nda ulu ardından sosyal medya he sal haber ödülleri Cumhuri sabı üzerinden şu açıklama yet muhabirlerinin oldu. Ha yı yapmıştı: “Gerçeklerden zal Ocak, “Boğaz’da Kaçak kopuk bir dünya hayal eden Var” başlıklı haberiyle birincili Macron, keyfini kaçıran ha ğe değer görüldü. Zehra Öz berlerin yapılmadığı bir dü dilek “Saray’ın Kuzu’su” baş zen istiyor...” lıklı haberiyle Hande Mumcu Ne dersiniz... Altun’un Özendirme Ödülü’nü aldı... şikâyeti üzerine 3 ay sonra Yeri gelmişken bir nokta yargıç karşısına çıkacak mu ya parmak basalım. Muha habirimizi “Gerçeklerden ko birimiz Hazal Ocak üç arka puk bir dünya hayal eden Al daşımızla birlikte ödüle la tun, keyfini kaçıran haberlerin yık görüldüğü bu haber nede yapılmadığı bir düzen istiyor” niyle aralık ayında hâkim kar cümlesiyle mi savunsak!.. Yeni yazı dizileri başlıyor Bugün gazetemizin birinci sayfasında birbiri ardına yayımlayacağımız yazı dizilerinin duyuruları var. 10 Eylül’den itibaren Alev Coşkun’un kaleminden “Türkiye’nin Modernleşme Hikâyesi”ni okuyacaksınız. Cumhuriyet, Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “Kendi hikâyemizi yazma zamanı” demesiyle başlayan tartışmaya hem tarihsel hem de bilimsel bir bakışla katkıda bulunacak... Eğitim editörümüz Figen Atalay’ın hazırladığı “Öğretmenler Anlatıyor” yazı dizisine yarın başlıyoruz. Atalay, salgın sürecinde neler yaşadıklarını, uzaktan eğitimde neler yaptıklarını öğretmenlerden dinledi. İşte bir öğretmenin anlattıkları: “Eğitim uzaktan yapılmaya başlandığı anda, bırakın internetten canlı dersleri takip etmeyi, evinde televizyonu olmayan öğrencilerimiz bile vardı. Her şey anlatıldığı veya planlandığı gibi olmuyor. Evinde kendine özel, çalışabileceği odası olmayan öğrencilerimiz var. Canlı ders yapıyoruz, evde kardeşlerinin sesleri geliyor, annesinin babasının sesi geliyor. Yaptığım canlı derste 39 öğrenci olması gerekirken ben 4 öğrenci ile canlı ders yaptım.” Miyase İlknur, “40. yılında 12 Eylül” başlığı altında çarpıcı bir yazı dizisi hazırladı. İlknur’un dizisi 12 Eylül günü başlayacak. Eylül ayının ortasında ise Mustafa Balbay’ın koordinasyonunda Ankara ve İstanbul’dan muhabir arkadaşlarımızın desteğiyle “Milliyetçilik Nereye” diye soracağız: * 20. yüzyılın başındaki “Üç tarzı siyaset; Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük”ten 1980 sonrası “Türkİslam Sentezi”ne 21. yüzyıla ne süzüldü? “Türk milliyetçiliğinin siyasal tabanı geniş, entelektüel üretimi zayıf” diyen Türk milliyetçisi kim? * AKP ile MHP’nin iktidar ortaklığı milliyetçilikle ümmetçiliğin sentezi mi dönemsel birliktelik mi? * Orta Asya cumhuriyetleri nereden nereye geldi? * 11 milyon kilometrekarelik alanda 250 milyon kişi tarafından 25 ayrı biçimde konuşulan Türkçe, küresel değişimden nasıl etkilendi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle