09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 EYLÜL 2020 CUMARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER DİL BAYRAMIMIZ 88 YAŞINDA NAZIM MUTLU EMEKLI ÖĞRETMEN 1912’de kısa bir dönem sadrazamlık da yapan asker, gökbilimci ve matematikçi Gazi Ahmet Muhtar Paşa, 1915’te yayımlanan “Takvîmü’s Sinîn” (“Yılların Takvimi”, yeni baskı: Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 1993) adlı yapıtının girişinde şöyle der: “(...) Şu halde halk beyninde ve devâiri resmîyede tahvili tevarihce yevmen feyevmen zuhur eden ihtiyacata suhulet bahş etmek ve ale’lhusus mehakimi şer’iye ve nizâmiyede kulliyevmin izhar edilegelen vesaikte muharrer herhangi bir tarihin mürurı ezmine vesaire gibi kanunî ahkâma medarı mahz olan diğer tarihlerde mukabilini defaten buluvermek ve Lisanı Türki’de ketbi tevârih mütala’a edenlerin garbî senelerle okuyacağı vekayi’in mevâsimı erba’adan hangisine tesadüf ettiğini esamii şuhur bildiremeyeceğine mebnî okunan vaka hakkında bir fikri tam hâsıl edilerek muhakeme yürütebilmek için o anda mevsimin ne olduğunu öğrenivermek üzere sinîni kamerii hicriye ile sinîni maliye ve milâdiye beyninde sehlü’listimal bir tahvîl cedvelinin lüzumu hissedilmesine mebnî (Takvimü’sSinîn) ismiyle bu eser neşr edilmiştir.” Genel kullanımda “Osmanlıca”, son yıllarda sık sık “Yeni Osmanlı” düşleri kuranların “Osmanlı Türkçesi” dedikleri dilin birçok özelliğini bu örnekte görebiliCUMHURİYET KİTAPLARI’NDA YENİ ÇIKANLAR Turan Karakaş’tan nsanlar ve hayvanlar tarafından hep alay ed len keç ve ona öğüt veren kayanın h kâyes ... 25 TL Fazlı Bulut, görünüşte küçük ama namı kl mle ötes ne yayılmış T mbuktu’ya yaptığı seyahat n h kâyes n bu k tapta anlatıyor. 45 TL 15 TL 27 TL 35 TL 21 TL 38 TL 22.80 TL 25 TL 15 TL 7 25 TL .50 TL 35 TL 21 TL 32 TL 19 .20 TL 25 TL 15 TL MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİTAPLARI Mer ç Vel dedeoğlu, AKP kt darının "d nsel temell b r dünya görüşü" le "dünyasal yaşam alanı"nı düzenleme g r ş m n ele aldığı k tabında son yıllarda pusulasız b r gem durumuna get r len Türk ye'n n dev dalgaların ortasına sürülüşünü anlatıyor. 30 TL 12 TL Cumhur yet kadını olmanın sorumluluğu le Mer ç Vel dedeoğlu, çeyrek yüzyıldan özenle seç lm ş yazılarının ışığında, adım adım şer ata doğru üstü örtülü g d ş n z n sürüyor. Şer atın g zlenmeye çalışılan ayak sesler n duyuruyor, toplumu uyarıyor. 30 TL 18 TL riz: Neredeyse eylemler (fiiller) dışındaki bütün sözcükleri ArapçaFarsça, tamlamaları yine ArapçaFarsça dil kurallarına göre oluşmuş, 107 sözcükten oluşmuş bir tümce... Saray dilinden halk diline Dönemin yalnız üst düzey okullarını iyi derecelerle bitirenlerin yazabileceği, yine aynı düzeydekilerin okuyup anlayabileceği bir yazı dilidir bu. Üstelik bu örnek, yalın Türkçeye dönülmesi yolunda bir süredir önemli adımların atıldığı, Ömer Seyfettin’le Ziya Gökalp gibi aydınların bu yoldaki çabalarını yoğunlaştırdıkları bir dönemin ürünüdür. 600 yıl boyunca özel eğitimden geçip saray çevresinde kümelenmiş birkaç yazarçizerle sınırlı, oldukça kıt düzyazı geleneğiyle 20. yüzyıla bağlanan ekinsel kalıt, “çağdaş uygarlık düzeyi”nin yolunu açabilir miydi? Bu çıkmaz sokağı Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami gibi 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Osmanlı aydınları görmeye başlamış, Ömer SeyfettinZiya GökalpHececiler gibi 20. yüzyılın başlarındaki “Ulusal Yazın” (Milli Edebiyat) öncüleri de çalışmalarıyla gerçek Türkçenin yolunu açmışlardı. Büyük önder Atatürk’ün yerinde saptamasıyla temeli “kültür”e dayanan Cumhuriyet, halk katında değil ama eğitimsanatyazın katında yüzyıllarca soluğu kesilen Türkçenin kendi yatağını bulmasını sağlamıştır. Çürümeye yüz tutmuş bütün kurumlar gibi Türkçe de yazıda kendisini kımıldayamaz duruma getiren yapay kurallardan kurtulmak istiyordu. Atatürk, bütün işlerde olduğu gibi bu sorunla da yakından ilgilendi, alanın yetkin adlarını buldu, buluşturdu, 26 Eylül 1932’de topladığı 1. Türk Dil Kurultayı’yla çalışmaları hızlandırdı. Yalanlar zinciri Kurultayın son gününde, her yıl 26 Eylül’ün Dil Bayramı olarak kutlanması önerisi oybirliğiyle benimsendi. Bu yıl salgın koşullarında 88. yılını kutladığımız Dil Bayramı bağlamında, yine “Yeni Osmanlı” düşçülerinin uzun süredir tekerleme gibi yineledikleri şu yalanları anımsayalım: Bir gecede dilsiz kaldık! Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamaz olduk! Geçmişle bağlarımızı kestiler, vb. Atatürk’le arkadaşlarının kılıç ve kalkanlarıyla bir yerlerden gelip durduk yerde Osmanlı İmparatorluğu’nu yerle bir ettikleri, üç kıtaya yayılmış o görkemli ülkenin yerine Anadolu’ya sıkışmış küçücük bir devlet kurarak koskoca ümmeti kandırdıkları yalanı gibi dille ilgili olanını da yeri geldikçe papağan gibi yinelemekten geri durmazlar. Tarihsel olay ve olguları yine tarihsel koşullardan yalıtarak bilim dışı yol ve yorumlarla açıklamaya çalışmak, eğitimi ve düşünsel temelleriyle kandırılmaya elverişli toplumlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Siyasal erki ele geçirmek, ele geçirdikten sonra da onu bırakmamak için böyle düzmece gerekçelere sığınılıyor sık sık, ne yazık ki. Oysa abece değişikliğinden Türkçenin söz varlığını ortaya çıkarmaya, sözcük türetmeden sözdizimine dek birçok boyutu olan Dil Devrimi’nin başlangıcı yıllar öncesine gider. Âşık Paşa’nın 600 yıl önce “Türk diline kimesne bakmaz idi” saptaması, “saray”a özgü bir gerçeklikti ve Cumhuriyet öncesinde başlayan yenileşmeçağdaşlaşma çabalarının içinde dil, önemli bir yer tutar. Her fırsatta Cumhuriyeti “tepeden inmecilik”le suçlayan, 2. Abdülhamit hayranlığına yaslanan anlayış, dil bağlamında örneğin aynı Abdülhamit’in ilk anayasamız olan (ve hazırlandıktan sonra OsmanlıRus Savaşı’nı gerekçe göstererek yine kendisinin rafa kaldırdığı) Kanuni Esasi’ye resmi dilin Türkçe olduğunu koydurtmasını dile getirmekten kaçınırlar. Yine Abdülhamit’in, örneğin okuma yazmanın yaygınlaşmasında kullanılan abecenin engel oluşturduğunu, bu nedenle “belki de Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” dediğini duymazlıktan gelirler. Zorunlu sonuç: Dil Devrimi Dil Devrimi’yle dedelerimizin mezar taşlarını okumamızın engellendiğinden yakınanlar, dönemin önde gelen aydınlarından Ziya Paşa’nın 1869’da (25 Rebiülevvel 1215), Hürriyet gazetesinin 54. sayısında, Osmanlı toplumunda okuryazarım diye geçinenlerin, mahalle mektebi ve cami hocalarıyla pek çok medrese görevlisinin yüzde 95’inin doğru dürüst okuma yazma bilmediğini, hiçbir fen biliminin adını bile duymadığını söylediğini görmezden gelirler. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı sınırları içindeki kimi azınlıkların yayınlarında Latin abecesini kullanmaya başladıklarını da sürecin bir başka boyutunu gösterdiği için anımsatalım. Sonuç olarak dünyadaki benzerleri gibi bizdeki devrimlerin, dolayısıyla Dil Devrimi’nin de öbür yalanlar gibi Atatürk ve arkadaşlarının bir günlük, bir anlık işlerinden olmadığını, çok önceden başlayan bir sürecin zorunlu sonucu olduğunu belirterek bugün artık tartışma götürmeyecek ölçüde yerleşmiş, benimsenmiş Türkçe Devrimi’nin 88 yıl önceki öncülerini saygıyla anmalıyız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle