09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 11 26 EYLÜL 2020 CUMARTESİ Arı vız vız vızz... Görmeğe değer ilginç bir seyirlik olan “Kovan” başlıyor. “Radyoaktif” filmi ise Marie Curie’nin hayatını anlatıyor ama aynı zamanda insanlığın ürkünç zamanlarına kamera tutan bir felaket filmi gibi... Koronavirüs belasına maruz kalmadan önce yılın başlarında, Makedon kadın sinemacı Tamara Kotevska’dan arılara ilişkin “Bal Ülkesi” adlı adlı ilginç ve ödüllü bir belgesel seyretmiştik. Adına ilk kez rastladığım yönetmen Eylem Kaptan’ın yazıp yöneterek Artvin’in gerçekten o cennet gibi dağlarında çektiği, arıcılığı konu edinen “Kovan” da bugün gösterime giriyor. Yalnız ve mutsuz... Annesinin nerdeyse hayatını vakfettiği arıcılığa girişen Ayşe (Meryem Uzerli) adındaki “Alamancı” bir kadının hikâyesini anlatan, belgeselimsi, güzelim bir kurmaca film “Kovan”. Filmin başında ölen annesi Cemile ananın kovanlarına sahip çıkıp onun işini sürdürmeye niyetli, kocasız ve çocuksuz Ayşe, yıllardır çalışıp dikiş tutturamadığı Almanya’dan Artvin’deki köyüne dönüyor. Cemile ananın yetiştirmesi Ahmet’in desteğiyle benzersiz lezzete sahip ballar yapan Kafkas arılarını üretmeye koyuluyor. Ancak Ahmet’in uyarılarını dinlemeyip kovana yabancı bir arı sokunca birbirlerini öldürüyor arılar, bütün kovanlar ölüyor ve siparişleri yetiştiremezken işi bırakmak durumunda kalıyor yalnızmutsuz Ayşe. Zaten Cemile ananın en gözde kızı olduğu için onu hep kıskanagelmiş ablası da sırt çevirince yeniden Almanya’ya dönmeyi düşünen Ayşe’yi, aslında şehir kaçkını bir doğa ve hayvansever olan, çevreorman müdürü izlenimi veren bir “yabani”yle (Feyyaz Duman) başlattığı dostluğu ayakta tutuyor. Filmin alışılagelmiş, beylik dramatik ve duygusal aşamalardan geçen hikâyesi, Ayşe’nin yörenin sevilen ayısı “Kestane”yi bir gece vakti korkup tüfeğine sarılıp vurmasıyla, azalacağına gittikçe çoğalan, yoğun vicdan azabına dümen kırıyor giderek. Ayşe üzüntüsünden per perişan. Allahtan bir kovanın yeniden can bulmasıyla mucizevi bir şekilde, Kafkas arıcılığının sürecek olması ve Ayşe’nin de Kestane’nin sevimli yavrusunu ormanda sağ salim buluvermesiyle, giderek doğrusu seyirciyi mest eden, mutlu bir finalle sonuçlanıyor film. Filmin artısı... Nicedir sesi soluğu çıkmayan güzel oyuncu Meryem Uzerli’nin baştan sona sürüklediği “Kovan”ın, oyunculuklar, çekimler, teknik beceriler, vs. bir yana, yemyeşil, huzur verici mekânlarla dolu, insan tehlikesinin en aza indirgendiği, şahane bir doğayı ve çevreyi karşımıza getiren görselliği filmin birinci artısı öncelikle. Tüm acemice yanlarına, kusurlarına ve klişe sahnelerine karşın doğa ve hayvan sevgisinin, çevreye bakışın önemine vurgu bu film insana kendisini bayağı iyi hissettiriyor sonuçta. Diyeceğim, kuşkusuz kusursuz bir başyapıt olmasa da herkese salık verilecek türden, görülesi bir film bu “Kovan”. RADYOAKTIF ÇAĞIN GELIŞI Nicedir Fransa’da yaşayıp çalışmayı seçmiş, vaktiyle radarımıza takılmış “Persepolis”ini özellikle beğendiğimiz, İran kökenli sinemacı Marjane Satrapi, yeni filmi “RadioactiveRadyoaktif”te bilim tarihine çağ atlatmış, Polonya asıllı Fransız fizikçi, ünlü Marie Curie’nin (18671934) yaşamından ibret verici kesitler sunuyor. Hem fizik (1903) hem kimya (1911) Nobel ödüllerini kazanışından Sorbonne’da ders veren ilk kadın profesör oluşuna, Radyum, Toryum elementlerini keşfedişinden çalışmalarıyla daha sonraki nükleer fizik araştırmalarının temelini oluşturmasına dek bütün bilim tarihine damgasını vurmuş Marie Curie, bir atom çekirdeğinin ışınımlar yayarak kendiliğinden parçalanıp bir başka elemetin atomuna dönüşmesi olan radyoaktiflik konusunun öncüsü olagelmişti bilindiği gibi. Marya Sklodowska olarak 1867’de Varşova’da doğup 1892’de Sorbonne’da fizik eğitimi almaya Paris’e giMarie Curie rolünde den ve birRosamund Pike var. likte çalışacağı fizikçi Pierre Curie’yle 1895’te evlenen M.Curie hakkındaki filminin senaryosunu ayrıntılı bir biyografik eserden yararlanarak yazmış ve tüm olaya da kronolojik olarak bakmayı seçmiş Satrapi. Felaketler... Radyum bileşikleriyle çalışırken maruz kaldığı radyoaktif ışınımların neden olduğu kan kanserinden 1934’te (filmin başındayken) Sancellomoz’da ölürken Marie’nin tüm yaşamını bir film şeridi gibi gözünün önünden akıtmayı yeğlemiş yönetmen. Kocasına hep ben senden daha üstün zekâlıyım diyen, devamlı radyoaktif maddelerin tıptaki kullanım olanaklarını araştıran kibirli Marie, sonradan Nobel Kimya Ödülü’nü alacak büyük kızı Irene’le birlikte hastanelerde ve orduda radyoloji servislerinin kurulması için de çalıştı. Pierre’in yardımcılarından Paul’le yakınlaşması, kıskançlık krizlerine giren Paul, karısının Marie aleyhine kışkırttığı birtakım ırkçılık gösterilerine yol açtı. 1945’te ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasıyla 2. Dünya Savaşı’nı sonlandırması, 1961’de ABD’nin Nevada’da atom bombası denemesi ve en son 1986 Sovyetler Birliği’ndeki Çernobil kazasıyla insanlığın uğradığı radyoaktif felaketlere de yer veren yönetmen Marijane Strapi, 1957 Cleveland’da radyoaktif ışınların kanser tümörlerini ufaltıp küçülttüğü gibi iyi sonuçları da ortaya çıkardı. Altın Portakal’ın tırı yola çıktı! Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından 310 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin habercisi Altın Portakal Sinema TIR’ı, yolculuğuna başladı. Altın Portakal Sinema TIR’ında, 4 Ekim’e dek 19 ilçede, “Babam”, “Maide’nin Altın Günü”, “Kirpi Latte ve Büyülü Taş” ile “Kuzular Firarda: Uzay Parkı” filmleri ücretsiz olarak gösterilecek. TIR Akseki, Aksu, Alanya, Demre, Döşemealtı, Elmalı, Finike, Gazipaşa, Gündoğmuş, İbradı, Kaş, Kemer, Kepez, Konyaaltı, Korkuteli, Kumluca, Manavgat, Muratpaşa ve Serik ilçelerine giderek gösterimleri yapacak. l BÜLENT ECEVIT / Antalya Neşet Ertaş, İzmit’te anıldı İzmit Belediyesi, İzmit Unutmaz etkinlikleri kapsamında 2012 yılında hayatını kaybeden Türk halk ozanı Neşet Ertaş’ı dün akşam Yahya Kaptan Amfi Tiyatro’da türküleriyle andı. Etkinlikte müzisyen Doğan Aktaş, Ertaş’ın eserlerini seslendirdi. Etkinlik, İzmitlilerin kendi sandalyelerini alıp getirmesiyle yapıldı. Özpetek’e bir ödül daha İtalya’da yaşayan Türk yönetmen Ferzan Özpetek, İtalyan sinemasının prestijli FICE Ödülü’ne layık görüldü. İtalya’nın önde gelen sinema eleştirmenleri ve yazarlarının oluşturduğu İtalya Sanat ve Deneme Sinemaları Federasyonu (FICE), bu yılki ödülünü yönetmen Özpetek’e vereceğini açıkladı. Özpetek’in Ferzan Özpetek özellikle son çektiği, “Şans Tanrıçası (La Dea Fortuna)” filmi olmak üzere kariyeri boyunca tutarlı biçimde yazdığı kaliteli senaryolar ve bunları sahneleme becerisi, oyunculara yönelik yönlendirmeleri ile izleyicilerin tartışmasız şekilde beğenisini kazanması nedeniyle ödüle layık görüldüğü belirtildi. Özpetek, Mantova kentinde 58 Ekim’de yapılacak sinema buluşmalarına giderek 7 Ekim’deki ödül törenine katılacağını ifade etti. l AA Canlı sanat Çanakkale Bienali’nde Performistanbul sanatçısı Ekin Bernay’ın Agah Uğur Koleksiyonu’nda yer alan “Ne İstiyorsun?” adlı performansı 7. Çanakkale Bienali’nde izleyiciyle buluşuyor. Bienal, CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) ve Azra Tüzünoğlu’nun küratörlüğünde “Takımyıldız” teması altında Troya Müzesi’nde yapılıyor. Bernay performansını ilk olarak 2018 yılında “İHTİYAÇ: SEN, 672 saat canlı süreç” kapsamında sergilemişti. Çanakkale Bienali 17 Ekim’e kadar sürecek. Ekin Bernay İstanbul Film Festivali ekimde devam ediyor 39.I·stanbul Film Festivali, 920 Ekim arasında hem çevrimiçinde hem de yeniden sinema salonlarında izleyicilerle buluşuyor. Filmekimi, pandemi nedeniyle bu yıl festival galalarıyla birleşiyor. Ulusal Belgesel Yarışması ve Filmekimi Galaları filmleri Cinemaximum Nişantaşı City’s ve Kadıköy Sineması’nın yanı sıra festivalin c¸evrimic¸i go¨sterim sitesi filmonline.iksv.org’da da erişime ac¸ılıyor. Uluslararası Yarışma filmleri ise yalnızca filmonline.iksv.org üzerinden izlenebilecek. COVID19 önlemleri doğrultusunda filmler için gişelerden basılı bilet alınamayacak, sinema biletleri satış işlemleri yalnızca biletix.com adresi üzerinden yapılacak. Çevrimiçi gösterimlerin biletleri yalnızca filmonline.iksv.org adresinden, 2 Ekim Cuma saat 10.30’dan itibaren alınabilecek. Ödül kazanan filmler, 20 Ekim’de açıklanacak. Gazali’nin, ümmeti “soru soran, eleştiren, itiraz eden değil, itaat eden, teslim olan bir topluluk olarak” tanımladığı Tehafütü’l Felâsife’yi (Felsefenin Tutarsızlığı, 11. yüzyıl) yazarak İslam dünyasını kaBin yıllık kavga ranlık, tutucu, uzun, acılı ve kanlı bir ortaçağa soktuğu dönemin “İslam dünyasının yükselişini sonlandıran, bilimin ve felsefenin kâfirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi” olduğunu belirtiyor Merdan Yanardağ. nu açtığını, tutarsızlığın buna karşı çıkmak olduğunu söyleyen İbn Rüşt’e göre, “İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenek” olduğu için “akla uygun olan nakle (kutsal söz, Karanlıkta ışık: İbn Rüşt vahiy) aykırı olamaz.” İbni Sina’yı, Farabi’yi kâfirlikle suçlayan, egemen Sünni teolojisini kuran Gazali’nin, içtihat kapısını (yorum, yeni kural koyma) kapatarak dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önünü kestiğini, dini dondurduğunu, öğretisinin bugünün geri ve Batı’nın kölesi olan İslam dünyasını yaratan anlayış olduğunu belirten Yanardağ, Gazali’ye en büyük itirazı Doğu’nun büyük felsefeci, matematikçi, hekimlerinden İbn Rüşt’ün yaptığını söylüyor. İbn Rüşt, “Bilimin ve felsefenin kâfirlik olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı”nı savunduğu Tehafut etTehafut elFelasife’yi (Tutarsızlığın Tutarsızlığı, 12. yüzyıl) yazarak Gazali’nin görüşlerini mahkum eder. Felsefenin ve felsefecilerin gerçeğin bilgisine ulaşmanın yoluDoğu’da unutulma, Batı’da Rönesans Yanardağ, “yazılı tarihin en önemli ve en büyük polemiklerinden biri” olan bu tartışmayı İbn Rüşt’ün “entelektüel ve felsefi düzeyde” kazandığını ama İslam dünyasının sultan, halife ve şeyhleri “itaat ve teslimiyeti savunan” Gazali’yi desteklediği için “siyasal planda” kaybettiğini belirtiyor. “Batı İbn Rüşt’ün, Doğu ise İmam Gazali’nin yolundan gidiyor” diyor Yanardağ. Antikçağ Grek bilimi ve felsefesi uzmanı olan, Aristo’dan Platon’a çok sayıda felsefeCİ, bilim insanının eserlerine yorumlar yazan, onları açıklayan İbn Rüşt’ün İslam dünyasında unutulmaya terk edildiğini ama Batı’da kitaplarının Arapçadan Latinceye çevrildiğini ve Batı’nın, unuttuğu antikçağın bilim insanlarını, felsefecilerini İbn Rüşt’ün yapıtlarından öğrenerek Rönesans’ı başlattığını vurguluyor. İbn Rüşt kazanmalı İbn Rüşt’ün İslam dünyasında sadece Türkiye’de kazandığını, 1908 Jön Türk ve 1923 Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel ve felsefi anlamının bu olduğunu, Gazali’nin izleyicilerinin insanlık tarihinin ilerici kazanımları hanesine yazılan devrimleri boğmaya çalıştığını, bugünkü siyasal kavgaların temelinde bu bin yıllık kavganın yattığını söylüyor Yanardağ. “Yürüyen ve hâlâ bizi teslim alan kavga, bu topraklarda tam bin yıldır devam eden insan soyunun ve aklının özgürleşmesi mücadelesidir. AKP gericiliği, İslamın süren ortaçağı içinde sadece bir sonuçtur” diyor. Türkiye Neden Feda Edildi? adlı yapıtında (Kırmızı Kedi) konuyu ayrıntılarıyla aktaran Yanardağ ekliyor: “Elbette tarihin akışına, insan doğasına, akla ve bilime karşı savaşanların uzun vadede kazanması imkânsızdır. Ancak bilinmelidir ki gericilik geçici de olsa (kısa vadede) amaçlarına ulaşabilir... Türkiye’de İmam Gazali’nin bir kez daha kazanmasına izin vermemek gerekiyor.” İnsan onurunu, bin yıllık kavganın ilk büyük sevdalılarından Hayyam selamlasın: “Varlığın hem anlamı hem amacıyız biz Akıl gözünün cevheriyiz biz Dünyanın her yanı yüzüğün halkasıysa Yüzükteki taş biziz, taştaki nakış biziz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle