Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 20 EYLÜL 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Yabanmersini köleliği Bu yıl doğa cömert davrandı. Yaban ortamın ormanlık alanlarında yetişen koyu lacivert ve kırmızı yabanmersini hasadı çok verimli geçti. Göz alıcı renkleriyle, sulu lezzetleriyle kırmızı çilekler, ahududular, yabanmersinleriyle satıcıların meyve tezgâhları renk cümbüşüne dönüştü. İsveç’in toprakları tarım için verimsiz ama yaban yemişleri için çok cömert. Bu meyveler ormanlık alanlarda, bodur bitki örtüsünde yetişiyor. İsveç’in her yanına dağılmış, yüzölçümümün yüzde 17’sini kaplayan orman zenginliğini düşünecek olursanız, yaban yemiş bolluğunu hayal edebilirsiniz. Kısacası İsveç’in güneyinden kuzeyine kadar yerleşim alanları, ekilebilen topraklar, göller ve dağlık arazilerin dışında kalan her taraf ormanlık. O yüzden köylerde yaşayanlar için ormanlar kapı komşudur. Biraz ilerideki ormanlara yürüyebilirler. Kentliler de otomobilleriyle ağustos ayında ormanlara akın edip yabanmersini toplarlar. Yabanmersini, yaz meyvesi olarak tüketildiği gibi dondurulup kış ayları için de saklanır. Özellikle diyabet sorunu olanların, kan şekerini düzenleme özelliği nedeniyle rağbet ettikleri bir meyvedir. Ben de çok severim. Ne var ki, her yıl hasat za manıyla bir likte, yaban OSMAN İKİZ mersini toplamak üze re Tayland’dan gelen işçilerin kötü çalış ma koşulları haber olunca, bu yemiş bo ğazımdan zor geçer. Bu yıl da böyle ol du. Dagens Nyheter gazetesini okuyan lar, kölelik düzenini hatırlatan çalışma koşullarını bir kez daha duydu ve bir kez daha utandı, “Burası İsveç, nasıl olur?” diye homurdandı ama devran döndü, ha yat her zaman olduğu gibi devam etti... Sömürü zirvede Ağustosun son pazar günü, yabanmersini toplamaya gelen işçilerin çalışma koşulları ve ücretleri Dagens Nyheter gazetesinin manşetindeydi. Habere göre bu yıl yabanmersininin yetiştiği bodur bitki örtüsü salkım saçak yemiş doluydu. Haber, “Ormanlara koşun sepetlerinizi doldurun” mesajı veriyordu. Zaten birkaç gün öncesinden halk arasında da konuşulmaya başlanmıştı. Pandemi nedeniyle seyahate çıkmayanlar, bu yıl kendilerini doğaya attıklarından sepetleri doldurmaya başlamışlardı. Tabii gazete sadece ürün bolluğundan söz etmiyordu. Pande mi nedeniyle Tayland’dan yeterli işçi gelmediği, eksiklerin yerini Bulgaristan’dan gelenlerin doldurduğu bildiriliyordu. Gazete, çalışma koşullarının kötülüğünden söz ederken işçilerin kaldığı derme çatma evde çıkan yangından hareketle “Kanlı İsveç böğürtleni” diye eleştiri tonunu da sertleştirmişti. Gazeteye göre bir kilo yabanmersini toplamanın maliyeti 1721 İsveç Kronu arasında değişiyor. Bunun 14 kronu Taylandlı, Bulgaristanlı işçilere ödeniyor. Kıyaslama için belirteyim, öğrencilere niteliksiz, geçici işlerde ödenen saat ücreti 140 kron. Bir kg. kıymanın 100, bir kg. yoğurdun 20, iki topluk dondurmanın da 50 kron olduğunu dikkate alarak düşünün. Yaban mersininin marketteki fiyatı ise toplama maliyetinin en az 10 katı. İri tanelerle doldurulmuş paketlerin kilogram fiyatı 400 Krona kadar çıkabiliyor. Haberde bir Taylandlı işçinin, bu kadar düşük ücrete rağmen İsveç’te birkaç ay yabanmersini toplayarak ülkesinde bir yıl geçinebileceği parayı kazandığı belirtiliyordu. Bunca yıldır bu eleştirileri okuruz ama değişen bir şey yoktur. Gazetelerin haberleri, yorumları adeta buza yazılan yazı gibi kaybolup gider, unutulur. Biz de önce üzülürüz, sonraki günlerde iştahla yemeye devam ederiz. “İnsanlık halleri mi” demeliyiz acaba?.. Gazetenin yazdığına göre İsveç’te yılda yaklaşık 25 bin ton yabanmersini toplanıyor. Oysa doğada toplanmayı bekleyen yabanmersinin miktarı 600 bin ton. Yani salkım saçak yabanmersinlerinin 575 bin tonu dallarında kurumaya bırakılıyor. Peki, 25 bin ton yerine daha fazla işçi getirilerek 100 bin ton toplansa ne olur? Tabii ki tahmin edeceğiniz gibi piyasada mal çoğalacağından fiyatlar düşer. Anladığım kadarıyla patronlar için 25 bin ton kâr maksimizasyonu için ideal miktar. İşin bir de çevrecilik açısından tuhaf bir yanı var. Biliyorsunuz günümüzde bütün ekonomik faaliyetlerin çevrecilik, küresel ısınma, iklim değişikliği dikkate alınarak planlanması gerektiği savunuluyor, ki doğrudur. İsveç ormanları böğürtlen cenneti gibi dolup taşarken tezgâhlarda, Şili’den, Uruguay’dan, Polonya’dan ithal edilip şileplerle, kamyonlarla getirilen yabanmersini de satılıyor. Yani petrol yakılarak, enerji harcanarak... İki adım ötede yemişler dallardan fışkırırken niçin okyanus ötesinden de getirilir... Kimin için?.. osman.ikiz@gmail.com Teksas’ın sığır savaşları ABD’de, hayvancılık sektörünün önde gelen eyaleti Teksas başta olmak üzere çevreciler, hayvan hakları savunucuları, sağlıklı yaşamcılarla, sığır yetiştiren büyük çiftlik sahipleri arasında gerilim artıyor. Teksas’ın San Antonio şehrinde geçen şubat ayında Ulusal Etlik Sığır Yetiştiricileri Derneği toplantısına katılan 8 bin 500 çiftçi halinden pek bir memnundu. Ül ke genelinde ki TEVFIK DALGIÇ şi başına sığır eti tüketimi son 4 yıl içinde sürekli artış gösteriyordu, tüketiciler “yüksek kaliteli” ürün reklamlarıyla birlikte giderek daha pahalı et alıyor, lokantaların şefleri değişik et yemeklerini günlük mönülere koyuyordu. Bunlara ek olarak Avrupa Birliği ve Japonya ile yapılan gümrük vergilerini indirme anlaşmaları da hayvancılık sektörüne umutlar veriyordu. Dernek Başkanı Bill Fielding, “Bizim ürünlerimize olan talep sınırsızdır” diyordu. Aradan geçen süreyle birlikte geçen yılki kongrede üyelere verilen “umut tablosu” dağılmaya başladı. Çevreci örgütler, büyükbaş hayvanların atmosferdeki sera etkisine yol açan gazların salımındaki sorumluluklarına daha yoğun kampanyalarla dikkat çekmeye başladı. Diğer yandan da kırmızı etin insan sağlığına olumsuz etkileri konusunda kimi çevrelerden görüşler daha yüksek sesle dillendirildi. Birleşmiş Milletlere bağlı bilimsel kuruluşlar ile İngiliz tıp dergisi Lancet, et yemeklerinde porsiyonların azaltılmasının insan sağlığına olumlu etkisini tavsiye etti. Netflix’in Game Changers isimli yapımında Hollywood aktörleri Arnold Schwarzenegger, Jackie Chan ve James Cameron vegan olmanın faydalarını öne çıkardılar. Yapay et... Tabii bu arada politikacılar fırsatı kaçırır mı, onlar da topa girdiler. Yeni bir Yeşil Anlaşma çağrısı ile halkın karşısına çıktılar ve “yellenen inekler” sorununa dikkat çektiler. Cumhuriyetçiler, Demokratlar’ı “hamburgerlerimize göz diktiler” diye suçladı. Kamuoyunda büyükbaş hayvanların daha uygun koşullarda yaşatılması, halk sağlığı ve çevresel etkileri konusunda tartışmalar arttı. Derken beklenmedik bir şey daha oldu. Kaliforniya’da iki yeni şirket resmen hayvancılık besi, tüketimine karşı savaş açtı. Bunlardan birinin adı, İmpossible Meatİmkânsız Et, diğerinin adı ise: Beyond MeatEt Ötesi. Bu şirketler bitki kökenli yapay etler üreterek piyasaya çıktı. Burger King “İmkansız Whopper” ismi ile bitkisel etten yapılmış köfteyi listesine aldı. Toptancı şirket Costco, “Sekiz pişmemiş Et Ötesi” köfteyi piyasaya sundu. Bu arada Kellogg’s ve Nestle gibi dünyada ünlü şirketler de kendi “etsiz et” ürünleri üzerinde çalışmaya başladı. İsviçre’nin yatırım Bankası UBS, gelecek 10 yıl içinde etsiz et ürünlerine olan talebin yirmi kat artacağı tahminini aktardı. Konu vegan olmaktan daha öte bir sorun, Yale Üniversitesi’nce yapılan bir ankette, ABD’de veganlar nüfusun yüzde birini oluştururken halkın yarıya yakını da daha çok bitki kökenli etsiz et yemeye başlayacakları ve giderek gerçek et yemeklerini azalacakları görüşünü dile getiriyor. Şimdilerde kasaplık inek yetiştirciler savunmada kalmayı bırakıp hücuma geçmeyi planlıyor.. Tüm sığır üreticilerinin, kesimhanelerin, kasapların ve dağıtımcılar ile depoların büyük bir tehdit altında kaldıklarını ileri süren kimi uzman, sektörde çalışan 40 bin kişinin işlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Şimdi beklenen bu sığır savaşlarını hangi tarafın kazanacağı: Çevreci ve sağlıklı yaşam taraftarları mı yoksa sığır etinin sofralarda kalmasını isteyenler mi? Zaman bekle gör zamanı... tdalgic@gmail.com Dünyayı sarsan yeni tip koronavirüs (Covid19) salgınında vaka sayısı dün itibarıyla 30 milyon 815 bin 278’e, can kaybı 958 bin 232’ye yükseldi. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından geçen ay internet sitelerinde yayımlanan yeni tip koronavirüs test kılavuzunun CDC bilim insanları tarafından yazılmadığı iddiası ise tartışma yarattı. New York Kılavuzda siyaset!.. Times’ın haberine göre, CDC’nin sitesinde 24 Ağustos’ta yayımlanan ve yoğun eleştirilere neden olan test kılavuzu Sağlık Bakanlığı ve Beyaz Saray Covid19 Görev Gücü tarafından yazıldı. ABD Başkanı Donald Trump ise ülkede en geç nisan ayında herkesin aşıya erişimi olacağını savundu. Hollanda Adalet Bakanı Ferdinand Grapperhaus, sosyal mesafe kuralına uymadığı için savcılık tarafından 390 Avro para cezasına çarptırıldı. Öte yandan vaka sayısının tırmandığı bir başka ülke olan İsrail’de üç hafta sürecek karantinaya karşı dün kimi grupların sahilde yaptıkları eylem objektiflere yansıdı. Göstermek gibi olmasın... Fethiye’den eposta göndermiş bir geriye tek güzel şey bu kaldı. okurum, “Hep komşunuz Mr. Harold Mr. Harold’la birlikte portatif san ve eşi Mrs. Thelma’dan bahsediyorsu dalyeleri çimlere koyup tahta perde nuz, sizin başka komşunuz yok mu” di nin sınır çizmediği ön bahçede sohbet ye soruyor; haklı. Sanki arka bahçenin ettiğimiz saatlerdi; caddenin ötesinde sol tarafı İngiltere’nin sanayi ve ter birtakım bisikletliler belirdi. Burada sane kenti Liverpool’dan 50 sene ev ailece bisiklete biniliyorsa evin baba vel göç etmiş İngiliz Mr. Harold ile eşi sı öncüdür, deyin ki keşif takım suba Mrs. Thelma’ya ait, sağ yanı boş. yı, arkadan evin tıfılları pedal çevirip Hayır, boş değil, bitişik nizam bir ev gelir, en geride anne ardıl olarak arka daha var. Fakat sağımdaki ev kısmet yı toplar; ördek ailesi gibi. Bu gelen siz çıktı, ev sahibi tuhaf kiracılar ge ler de bir aileydi, hepsi kasklarını ta tiriyor; biz, komşuları da üzüyor. Ben kınmış, akşam gezisindeler. Baba gel diyeyim 10 yıl, siz deyin 20 yıl, düz di geçti, ardından üç küçük çocuk, en gün kiracı gelmedi. En son gelenler arkada anne: İlk kez görüyorduk! An kendilerini müzik hocası olarak tanıt nenin kolları omuz başlarından kesik, tılar, sonra selam sabah kesildi, sanki bisiklet gidonu bir yükseltiyle çene hi ne olduysa küsüşmüştük. Müzik ho zasına kadar uzanıyor ve kadının iki cası demelerine inanalım mı, bileme omuz aralığında yerleşik duruyor; ha dim. Geldiklerinden beri bir çalgı sesi yatımda ilk kez görüyordum. Bisiklet duymayı bırakın, ıslık bile çalmadılar. li anne pedal bastığı bisiklete omuz Ancak evlerine giren çıkanın sayısı larıyla yön veriyor. Gelip geçtiler, Mr. da belli değil, Mrs. Thelma her zaman Harold’la birbirimize baktık, nutkumuz ki bilgiçliğiyle durumu açıklıyor, evi tutuldu deriz ya, işte öyle. yüksek kirayla tutmuşlar, rayicin iki Derken Mrs. Thelma geldi, ona az misline yakın. Kanada’da yaygındır, sa evvel gördüğümüzü anlatıyorduk. Ben tış sözleşmeli kiralama diyorlar. Kirası sağ elimle sol omuz başını, sol elle sa aslında 2 bin Dolar’dır, ev ğı gösterip işte buralardan sahibi burayı on seneliği kolları kesik diye aktarırken ne belirli artışları önceden hani biz Türkçede deriz ya onaylatıp 4 bine aylık ki başımıza gelmesin diye, raya verir, kiracı da mese “Göstermek gibi olmasın” la on yılın sonunda evi almak yükümlülüğündedir. MAHMUT ŞENOL demek istedim. Gel de bul bakalım şimdi bu cümleyi, Almazsa veya erkenden cayarsa, öde “Do not be like showing this” filan de diği fazladan kira geri verilmez; iyi pa nilebilir ama hiç uygun değil; Thelma zarlık. Genellikle bu pazarlık kiralayan anlamadı tabii... Zaten bu sözler bizim dan yana işler, kiracıların çoğu erken kültürümüzde babaanne, haminne söz den pes eder, biraz da kira takıp kaçar leridir. Alman filozof Herder’in bir kül gider. Fakat bu yüksek kiraya karşı tür ötekini tam olarak anlayamaz de lık evin odalarını, orasını burasını baş mesine benziyor. Attilâ İlhan’ın da ben kalarına günlükhaftalık kiraya verir, zer dizeleri var, “Karantinalı Despina” onun da kârı bu! şiirinde söyler: “Olmayacak şey bir in İşte, diyor Bayan Thelma, o yüzden sanın bir insanı anlaması!” müzisyenlerle birlikte eve her hafta bir başkası girip çıkıyor. Rahatsı ‘Raf hırsızları’... zız ama parmağa dolamıyorum, zi Büyük felaketler insanları hemen bir ra beterin beteri var. Zaten salgından araya getirir, herkes daha hoşgörü bu yana şöyle ağız tadıyla haber ola lü, birden affedici, hepimiz hakikati ve cak bir şey de çıkmadığından, pazar hikmeti anlamış filozof gibi oluruz. Bi yazılarının konusu Kanada’da evvela raz öyle kaldık, hatta galiba sustuk. O Alberta’ya, sonra Edmonton’a, ardın sırada caddenin ötesinden Maria Ha dan benim evin bulunduğu Parkallen nım belirdi; Sofya’dan göçmedir. Oto Mahallesi’ndeki 56. Cadde’ye kadar büs durağı o tarafta, belli işten dönü indi. Gerçi caddenin akşam saatlerin yor; yorgun argın... Tek tük Türkçe bi de piyasası fena değildir, o vakit ön lir, selamlaşırken “Komşi mareba” der. deki çim kaplı avluya çıkıyor, kaldırı Kırk yaşlarında Maria, çocuksuz evli, ma doğru sandalye atıp gelene geçe buradaki bir giyim mağazasında çalışı ne selam veriyoruz; burada yapılacak yor, mağaza sorumlusu. Yaklaşınca an ladık ki burnundan soluyor, zaten beklemeden selamsız anlattı: Zincir mağazalardan biri olan kendi işyerinde son günlerde raf hırsızlığı artış göstermiş, bir şey yapamaz olmuşlar, “Göz göre göre hırsızlık ediyorlar, göz yumuyoruz” diye başladı anlatmaya; belli, asabı bozuk, biz de dinledik: Bir kadın müşteri, o gün, çantasına silme giysi doldurmuş, kasaların önünden geçerken uyarmışlar. “Henüz dükkândan çıkmadım ki, seçtiğim malları çantama koymuş olmam onları çalmış olduğumu göstermez” demiş, bir de yavuz hırsız çıkmaz mı, “Çağırın yöneticinizi sizden şikâyetçiyim” diye üstelemiş. Yönetici Maria’dır; gelmiş tabii. Şirketin genel merkezinden talimat var, bu Covid günlerinde raf hırsızlıklarına biraz göz yumun, zaten işler kesat gibisinden. Maria kamera kaydı falan derken, çantadakiler boşaltıldıktan sonra raf faresi kadın müşteriye bir de üstüne üstelik 25 dolar özel çek vermişler; genel müdürlük ikramı. Aman yeter ki başımızdan gitsin misali. Maria, daha başka örnekler anlattı, ağzımız açık dinledik. Çarşafıyla gelen kadının karton kutusunda eşyaları nasıl karnına bağlayıp dükkândan çıktığını, benzerlerini... Yasalar neredeyse raf hırsızlarından yana görünüyor, dükkân kapısından çıkana kadar itham edemiyorsunuz, görseniz bile elinizden bir şey gelmiyor, kasaödeme yerinde ancak polis davetiyle ve kanıt gösterip hırsızı durdurabilirsiniz. Birinci defasında af görüyorlar zaten, ikincisinde 2 bin dolar para cezası var, sonrası hapis. Ancak “Beni suçladılar, şerefimle oynadılar” diye açılan davaları çoğu kez raf hırsızları kazanıyor, o yüzden mağaza yönetimleri uzlaşmadan, ılımlı davranmaktan yana. Maria, “Bugün çantasından 300 dolarlık elbiseler çıkardık, 25 dolara fit olduk!” dedi. Bu meselenin Kanada’da perakende sektörünün ciddi problemi olduğunu daha sonra, biraz araştırınca ben de gördüm. Hepsi ahlak meselesi! Bulgar “komşi” Maria’nın anlattığı, hani şu bildik mesele benziyor; hırsızın arsız çıktığı ne garip bir dünya diye tebessüm edip hatırladım: “Baba hırsız yakaladım, yukarı getir oğlum, gelmiyor baba, bırak gitsin, iyi ama gitmiyor ki baba...” senolasenola@gmail.com Her yerde maske var! “Belçika’da son günlerde olup bitenleri bir sözcük ERDİNÇ UTKU ya da simge ile özetlememi” isteseler, hiç tereddütsüz “maske” derim. Sadece koronavirüs nedeniyle 12 Ağustos’tan beri Brüksel’de zorunlu olarak takmaya başladığımız bildiğiniz ağız maskesi değil bu. Politikada ve sosyal medyada esen sahtecilik rüzgârının da ortak sembolü. “Maske”li gündem, Belçika’nın, çalınıp yasadışı yollardan Belçika’ya ihraç edilen 1000 yıllık bir Maya maskesini pazartesi günü Guatemala’ya iade etmesiyle başladı. Bu maske, Maya uygarlığının en önemli tanrılarından biri olarak kabul edilen yağmur, gök gürültüsü ve rüzgâr tanrısı Chaac’ı tasvir ediyor. Maskeye 24 Ekim 2008’de el konulmuş ve yaklaşık 12 yıl sonra mahkeme maskenin Guatemala’ya iade edilmesine karar vermiş. Yeşim değerli taşından yapılmış olan arkeolojik hazine MS 600 ile 900 arasındaki bir döneme ait. Maskenin gerçekliği, Brüksel Kraliyet Sanat ve Tarih Müzesi’nden Serge Purini tarafından onaylandı. Purini bu şaheserin değerini “paha biçilemez” olarak nitelendiriyor. Maskenin tasvir ettiği tanrı Chaac’ın, Maya’ya temel mısır bitkisini getirdiğine inanılıyor. Ünlülerin çıplak fotoğrafları sızdı “Catfishing” aşağı “catfishing” yukarı! İçimiz dışımız “catfishing” oldu. “Sosyal medyada sahte profil oluşturarak insanları tuzağa düşürmek ve dolandırmak”tan bahsediyorum. Flaman bölgesinin ünlü erkeklerinin, kendilerine fazlaca samimi yaklaşan sahte profil(ler) tarafından tuzağa düşürüldüğü ortaya çıktı. İş ilerlemiş, bizimkiler de çıplak fotoğraflarını göndermiş. Koskocaman adamlar kandırılmış! Flaman ünlülerin mahrem fotoğrafları sosyal medyada dolaşıyor. Fotoğrafların nasıl elde edildiği belirsizliğini koruyor. Sızıntının kurbanlarından şarkıcı Stan Van Samang, radyo sunucusu DJ Peter Van de Veire ve şarkıcı, sunucu Sean Dhondt sert tepki verdiler. Biri “mahremiyetinin ihlal edilme şeklinin tamamen aşağılayıcı” olduğunu söylerken bir diğeri “Bunun nesi var? Ben ve diğer birkaç ünlü erkek kendimizin özel fotoğraflarını çektik. Bu kimseyi ilgilendirmez” dedi. Belçika’da, insanlar çıplak olarak kendi fotoğraflarını çekip bu resimleri almaktan mutlu olanlara gönderirlerse bir sorun yok, ancak öznenin izni olmadan başkalarına iletmek yasalara göre suç. 5 yıl hapis ve 80 bin Avro’ya varan para cezası verilebiliyor. İki hafta önce Belçika’da “sosyalistler, liberaller, yeşiller ve Hıristiyan demokratlardan oluşan 7 partili “Vivaldi hükümeti” kurulma yönünde olumlu adımlar atıldığını yazmıştım ya, işlerde biraz geçikme oldu ve hedef 17 Eylül’den 1 Ekim’e çekildi. Zaten acelemiz de yok. Yaklaşık 1 yıl 4 ay bekledik, biraz daha bekleriz! Bu arada şimdiki geçici korona azınlık hükümetinin aldığı güvenoyunun süresi 17 Eylül’de doldu. Başbakan, parlamentodan yeni güvenoyu isteyecekti. Ancak Vivaldi koalisyonunda yer alan partiler “buna gerek olmadığını” söylediler. Yenisi kuruluncaya kadar eskisi ile devam edilecek. Süreç, hükümet çalışmalarını yürüten iki parti başkanından biri olan Flaman liberalleri Open VLD lideri Egbert Lachaert’in koronavirüse yakalanmasıyla sekteye uğrasa da, görüşmeler fiziki mekânda maskeli ve sosyal mesafeye dikkat edilerek yapılacak. Politikaya da maske çok yakışır. Herkes ‘kendine demokrat’ Maske denince benim aklıma hemen tiyatro geliyor. Tiyatro dünyasından hocam Paul Ooghe geçen günlerde Belçika’nın “kendine demokrat” halini özetleyen bir paylaşım yaptı sosyal medyadan: “Bart De Wever, Flaman çoğunluğa sahip olmayan bir federal hükümetin demokratik olmadığını söylüyor. Birisi ona partisinin önceki hükümette yer aldığını hatırlatabilir mi? Valonların yalnızca küçük bir azınlığını temsil eden bir hükümette.” Flamanların çoğunluğunun yeni koalisyonda temsil edilmemesi, sadece Flaman milliyetçileri NVA’nın tepkisini çekmedi. Irkçılar da kızgın. Ben kafamda ne yazacağımı düşünürken, bir arkadaşım internet üzerinden alışveriş yapmayı denerken tüm banka bilgilerini sahte profille kendisini kandıranlara göndermesin mi? Allahtan anında olayı fark etmişler de banka ve polisi bilgilendirdiler... Bilmediğiniz link’lere tıklamayın, tanımadığınız insanlarla mahreminizi paylaşmayın. Kendiniz iktidardayken görmezden geldiğiniz temsil prensibinizi sadece kendiniz muhalefete düşünce hatırlamayın. Siz siz olun politikada, sosyal medyada ve banka hesaplarınızda maskelere dikkat edin. Çıplak fotonuzu, paranızı ya da siyasi itibarınızı kaybedersiniz sonra! erdincutku@binfikir.be