09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 10 EYLÜL 2020 PERŞEMBE [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ne meczup ne akılsız HAMDI YAVER AKTAN Cumhuriyet savcılarının başta anayasa olmak üzere normatif düzenlemelerin YARGITAY ONURSAL DAIRE BAŞKANI öngördüğü şekilde soruşturmalara derhal başlamaları gerekmektedir. Bu Sivil toplum söylemi fetiş hale geldiğinde Osman yapıların bilinçli olarak varlıklarını sürdürdükleri bilinen bir gerçektir. Bir başka gerçek ise bu kişilerin meczup ve akılsız olmadıklarıdır. lı Devleti’nde aranmaya başlandı. Yönetilenlerle siyasal toplum arasında iletişimin tarikatlar ara cılığı ile yapıldığı ve bu bağlamda tarikatların si vil toplumun ilk nüvele ri olduğu keşfedildi. (!) Bilimsel bir dayanak bu lununca bir entelektüeli miz de katılmıştı bu çö zümlemeye . Köktendinciliğe verilen her ödünün, Cumhuriye tin kurucu değerlerinde gedik açmaktan öteye ge çemeyeceği düşünülme di. Kamusal alanın kök tendincilik tarafından “fethi” gerçekleştiğinde özgürlük yanılsaması ya ratıldı. Birey özgürlüğü nü ve özgürleşmiş bireyi yok sayan köktendincilik, çağdışı kalmış, hukukla ilgisi bulunmayan yapıların canlanmasını öncelikle programına aldı. Her dönemde siyasal destek de buldu. Hatta seçim dönemlerinde demokrasinin vazgeçilmez kurumlarıyla pazarlık yaptı; gücünü giderek artırdı! sadışı olanın denetlenmesi gerekliliği ifade edilirken adeta bunların meşru oldukları algısı topluma benimsetilmeye çalışıldı. Tarikatların denetlenmelerinin savunulması dahi hukuksal düzenlemeler karşısında suç olduğu söylenemedi; ya da çok cılız birkaç ses çıktı! Çünkü yanıt koro halinde veriliyordu: Sosyolojik olarak yaşı te/duyulmakta. O da tarikat soruşturması ihmal edilerek! Bu tür eylemlerin ortaya çıkarılmasının ve soruşturulmasının da güçlükle yapıldığı bir gerçek. Bir başka gerçek ise “o kişi bizi temsil edemez”, “biz onu zaten uzaklaştırdık”, “birisi bunu yaptı ise onu bağlar, tarihi/dini kurumları suçlamamak gerek” vb. ifadelerle tari Unutulan ‘yasadışılık’! Yanlış yapıldığı söylendiğinde “artık eski Türkiye yok!...” denildi. Daha ileri gidildi “Kemalizm bitti; parantez kapandı” vb. söylemleriyle yasadışı yapılara meşruiyet kazandırıldı. Devletin protokolüne dahil edildiler. Anayasal koruma altında olan “Tekke/Tarikat” Kanunu özellikle ihmal edildi; suç işlendi. Yasadışı oldukları hususunda hiç kuşku bulunmayan tarikatların denetlenmesi gerekliliği için isimlerinin başında/altında ciddi unvanlara sahip kişiler ekranlarda boy gösterdiler. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra iyi tarikat keşfine çıkıldı. FETÖ’nün diğer tarikatlara sızdığı ve bunun önlenmesi zorunluluğundan söz edildi. Oysa sızanın da sızıldığı söylenenlerin de yasadışı oldukları unutuldu(!) Ya yorlar(!) Buradan şu sonuca gidilmek istendi: O halde fiili durumu kabullenmek gerekiyor. Hukuk devletinde fiili duruma meşruiyet kazandırılamaz. Bizatihi kriminal olan ceza hukukunun alanına girer! Ne var ki kabul edilen varlıkları ile ilgili soruşturma yapıldığı görülmedi/duyulmadı. “Bu hasret bitsin” diye davet edilenin ne olduğu görüldükten sonra örgüt ve bağlı suçlardan soruşturmalar yapılabildi. Makbul tarikatların artık birer örgüt haline geldikleri ve devletin bakanlıklarında, yargı organında örgütlendikleri bilinmekte. Devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin haberdar olmamaları olanaksız. Gereği yapılıyor mu?... Havada kalan soru Ancak özellikle ahlaki suç işlendiğinde soruşturma yapıldığı görülmek katlar savunulmakta. Daha ileri gidildiği de görünüyor: Meczup ilan edilerek cezai ehliyeti olmadığı algısı yerleştiriliyor. Akılsızlığının o güne kadar nasıl farkına varılamadığı sorusu ise havada kalıyor. Hatta ahlaki suç işlemese o kişinin meczup değil “âlim” olduğu kabul edilmekte. Derhal soruşturulmalı İdari mercilerin ve bu bağlamda güvenlik ve istihbarat birimlerimizin gerekli önlemleri almaları dışlanmadan Cumhuriyet savcılarının başta anayasa olmak üzere normatif düzenlemelerin öngördüğü şekilde soruşturmalara derhal başlamaları gerekmektedir. Bu yapıların bilinçli olarak varlıklarını sürdürdükleri bilinen bir gerçektir. Bir başka gerçek ise bu kişilerin meczup ve akılsız olmadıklarıdır. Tarikat ve cemaatlerin toplumsal işlevi2 İnsan ilişkileri üç farklı grupta biçimlenir: 1) Birincil grup ilişkileri: Birincil gruplar, aile gibi insanların duygusal bağlarla bağlı bulundukları, dayanışma duygusunun egemen olduğu, üyelerinin sık değişmediği gruplardır. Bu gruplar içindeki ilişkiler yüz yüzedir. Yaşamın her alanını kapsarlar. Bireylerin kişiliklerini, kimliklerini, tutum ve davranışlarını etkilerler. Bu tür gruplar, örneğin aileler, hem üyelerine duygusal destek verirler hem de üyelerinin toplumsallaşmalarını gerçekleştirirler. Bireyin değerler sistemini belirleyerek, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırmasını ve toplumla bütünleşmesini sağlarlar. 2) İkincil grup ilişkileri: Bireylerin örgütler içindeki ve örgütlerle olan ilişkileridir. Genellikle belli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen gruplar içinde görülür. Ayrıca bürokratik örgütlerle, devletle bireyin ilişkileri de bu niteliktedir. Yaşamın sadece belli alanlarını kapsarlar. Kuralları yazılıdır. Duygular bu tür grup ilişkilerine esas olarak dahil edilmezler. 3) Mesleki (profesyonel) grup ilişkileri: Hayatın bütün alanlarını değil, ama ikincil grup ilişkilerinin kapsadığı alanlardan daha geniş sınırları olan, akademisyenler veya avukatlar, doktorlar gibi profesyoneller arasında kurulmuş olan gruplar içindeki ilişkilerdir. Üyelerinin kimliklerinin, kişiliklerinin oluşmasına, yani hem toplumsallaşmalarına hem de kurallara ve meslek ahlakına uygun davranmalarına yardımcı olurlar. HHH Tarikatların toplumbilimsel işlevini, kendisinden çok şey öğrendiğim Şerif Mardin, Said Nursi kitabında anlatır. Mardin, tarikatları meşrulaştırmak ve olumlamak için yazdığı kitabının ana ekseni olarak tarikatların devlet ile vatandaş arasında sıcak bağlar kurduğu varsayımını kullanır. Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması ile tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, devlet ile vatandaş arasında, tarikatlar vasıtasıyla kurulan bu sıcak (yukarda açıkladığım “Birincil ilişki” türü) bağları yok ettiğini ve bunun bireyleri toplum içinde “haritasız”, “kılavuzsuz”, “yol göstericisiz” bıraktığını söyler. Bu varsayım Din Tarım Toplumları aşamasındaki devletler için doğrudur. Çağdaş Demokratik rejimler açısından ise yanlıştır. Halifeye, Sultana, İmparatora, Krala duygusal bağlılık Ortaçağ devletleri için geçerlidir. Mardin’in belirttiği gibi tarikatlar, bireylerin devleti yönetenlere karşı sevgi, saygı duymasına ve dayanışma göstermesine yardımcı olurlar. Tarikatlar, çağdaş demokratik rejimlerde ise ancak liderlere dayalı duygusal oy verme davranışlarının arkasındaki “birincil tür” ilişkileri açıklar. Böylece Şerif Mardin, Demokratik Rejimleri “Lider Rejimleri” haline getiren yozlaşma sürecini ve bu süreçte tarikatların desteğini de açıklamış olmaktadır. Bir diğer deyişle Mardin, tarikatları meşrulaştırmaya çalışırken, onların, bugün de yaşadığımız sorun olan, “Demokratik Rejimin altının oyulmasına”, Demokrasiyi yok eden, “Şahıs Devletinin” kurulmasına hizmet ettiklerini açıkça belirtmiştir. HHH Toplumbilim böyle bir şey işte: Bir tarikatı ve bir tarikat liderini savunmak için yazılan bir kitap, analiz edilen toplumun içindeki çağ gerisi kurumları meşrulaştırmak isterken, çağdaş sorunların çözümüne de ışık tutuyor: Geçen yazımda da belirttiğim gibi “Demokratik Rejimler, tarikatlarla birlikte yaşayamazlar...” Tarikatlar kapatılmalıdır! Hocam Şerif Mardin’in anısına saygıyla. Kuşaktan kuşağa bağımsızlık destanı... Işık Kansu’nun hazırlayıp kurguladığı, çocuklarınızla hem eğlenip hem de tarih bilginizi “Yaşasın Cumhuriyet” tazeleyeceğiniz, eğitici ve bilgilendirici kutu oyunu, sizlerle! 250 YER TL NE 125 TL ÇIKTI 35 TL 21TL 25 TL 15 TL 25 TL 15 TL 45 TL 27 TL 35 TL 21TL 35 TL 21TL 22 TL 8 .80 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle