23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 AĞUSTOS 2020 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 Ağustos 2020’de TSK DR. CIHANGIR DUMANLI E. TUĞGENERAL Bugünkü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Mondros mütarekesi ile terhis edilen, silahları alınan Osmanlı ordusunun yerine Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü zor koşullarında ulusumuzun büyük özverileri ile sıfırdan kurulmuş ve emperyalizme ilk büyük darbeyi vurmuş ordudur. Bu nedenle de emperyalizmin hedefindedir. TSK, geçmişte parlamenter sistem içerisinde TBMM’nin kararlarına uygun olarak yurtdışında başarılı operasyonlar icra etmiş, Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik ortamına süratle uyum sağlamış, terörizmle mücadelede dünya ordularına örnek olabilecek performans göstermiş, milletinin güvenini kazanmış, caydırıcı gücü ile ulusal çıkarlarımızı başarı ile korumuştur. Bu başarılarının altında şu faktörler vardır: Kuruluşundan gelen ordumillet bütünleşmesi, Arkasındaki güçlü siyasi irade, Harp prensiplerine uygun teşkilatlanma, İyi yetişmiş subay kadrosu, Gelenekselleşmiş yüksek disiplin, görev anlayışı ve karşılıklı güven duygusu, Askerlik mesleğinin değerlerine bağlılık, Cumhuriyetin kuruluş değerlerine ve ebedi Başkomutan Atatürk’e bağlılık. Bunlar TSK’nin temel değerleri olup silah gücünün kuvvet çarpanıdır. Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarının önündeki en büyük engel olan TSK, emperyalizmin güdümündeki karşıdevrimci, işbirlikçiler eliyle 15 Temmuz NATOFETÖ darbe girişimi ile önemli bir yara almıştır. FETÖ örgütlenmesine ve darbe girişimine katılan askerler, TSK içerisinde küçük bir azınlık olarak kalmış, Cumhuriyete ve yukarıdaki temel değerlere bağlı büyük çoğunluk sayesinde darbe başarılı olamamıştır. TSK’ye darbe Ancak darbe girişimi bahane edilerek bu kez TSK’ye karşı önceden planlandığı belli olan darbe niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. TSK’ye karşı yapılan darbenin önemli unsurları şunlardır: Kumpas davaları ile komuta kadrosundaki Atatürkçü deneyimli general/amiral ve subaylar emekli edilmiş, TSK’nin entelektüel birikiminde ve komutada zafiyet oluşmuştur. Komuta yapısı harp prensiplerine ve anayasaya aykırı olarak değiştirilmiş, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları etkisizleştirilmiştir (Cumhu riyet, 22 Haziran 2020). Önemli bir güç olan jandarma TSK’den ayrılmıştır. Yüksek Askeri Şura sivilleştirilerek or duya siyaset girme riski oluşturulmuştur (Cumhuriyet, 22 Temmuz 2020). Askeri liseler kapatılmış, harp okulları kuvvetlerin bünyesinden alınarak Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanmış, subay eğitimindeki birbirini tamamlayan eğitim düzeni bozulmuş, harp akademileri eğitiminin düzeyi düşürülmüş, subay ve kurmay subay eğitiminde zafiyet oluşturulmuştur. 30 Ağustos 2016’da subay çıkacak Harbiyeliler, “suçun ve cezanın şahsiliği” ilkesine aykırı olarak toptan atılarak genç subay kadrolarında azalma olmuştur. Askeri hastaneler kapatılmış, özellikle sahra sıhhiye hizmetleri ve harp cerrahisi konusunda zafiyet yaratılmıştır. Askeri adalet sistemi bozularak disiplin zafiyeti oluşturulmuştur. Ordulara korgeneraller, kolordulara tümgeneraller, tümenlere tuğgeneraller atanarak silsile bozulmuştur. Bu yıl 600 deneyimli albay birden emekli edilerek güç kaybı oluşturulmuştur. Askerlik süreleri kısaltılarak ve bedelli askerlik sürekli hale getirilerek eğitim zafiyeti oluşmuştur. Zararlı tedbirler Ulusal bayramlarda dosta güven düşmana korku veren görkemli törenler iptal edilerek ordumillet bütünleşmesine ve caydırıcılığa zarar verilmiştir. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreterliği’nin işlevi zayıflatılmış, milli güvenlikle ilgili karar sürecinde birikimli, deneyimli askerlerin görüşleri dışlanmıştır. Laikliğe aykırı olarak orduya türban sokularak üniforma, disiplin ve beraberlik ruhu bozulmuştur. Milli Savunma Bakanlığı’nda Din İşleri Başkanlığı ve alt kademelerde din işleri ile ilgili teşkilat kurularak anayasanın laiklik ilkesi (Md. 24) ihlal edilmiştir. TSK’nin gücünü, saygınlığını ve caydırıcılığını azaltan bu tedbirlerin her biri ayrı ve detaylı inceleme konusu yapılmalıdır. Söz konusu tedbirler, “Bir iktidar kendi ordusuna nasıl bu kadar zarar verebilir” sorusunu düşündürmektedir. Üstelik bu değişiklikler; Terörle mücadelenin içte ve dışta devam ettiği; Suriye’de Irak’takine benzer bir Kürt devletinin kurulmaya çalışıldığı; Ege’de 18 adamızın işgal edildiği, si lahsız statüdeki adaların silahlandırıldığı; Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarımızın ihlal edildiği; Kıbrıs sorununun kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmadığı; Kafkasya’da Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırılarının devam ettiği, TSK’nin Libya’dan Afganistan’a kadar geniş bir coğrafyada görev yaptığı bir güvenlik ortamında yapılmıştır. Mevcut güvenlik ortamı, yapılanın aksine daha güçlü bir silahlı kuvvetleri gerektirmektedir. Güçlü silahlı kuvvetler sadece modern silahlar değildir. Eğitim, moral gücü ve değerlere bağlılık da bir o kadar önemli kuvvet çarpanıdır. Söz konusu değişiklikler, TSK’nin gücüne, saygınlığına ve caydırıcılığına zarar vermekle birlikte TSK, bugün de verilen görevleri başarı ile yürütmektedir. Bunun nedeni, yukarıda belirtilen temel değerlerini bir bütün olarak henüz yitirmemiş olmasıdır. Yukarıdaki uygulamalar devam ettiği tahkirde bu değerlerin de uzun vadede kaybolma riski vardır. TSK’nin gücüne en çok ihtiyaç duyulan bir ortamda neden bu gücün zayıflatılmaya çalışıldığı ve bunun kimin çıkarına olduğu sorulmalıdır. Amaç, yeni bir darbe girişiminin önlenmesi ise bu önlemler aşırıdır. “Kendi ordusundan korktuğu için orduyu zayıflatan iktidar” görünümü vermektedir. Amaç, askerin sivil siyasetçe kontrolünü de aşmış, orduya siyasetin sokulması gibi ölümcül bir hata yapılmıştır. Anayasaya göre (Md.117) “Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz” olmasına rağmen bu önlemler TBMM’de tartışılmamış, onaylanmamıştır. Bu durumda TSK’nin zayıflatılması ve saygınlığının azaltılmasının, emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiğinden kuşku yoktur. Tarihin bize öğrettiği dersler şunlardır: Orduya siyasetin girmesi, o ordunun sonu demektir. Bu coğrafyada güçsüz olursan yok olursun. Sonuç: 15 Temmuz hain darbe girişimi bahane edilerek TSK’de yapılan değişiklikler TSK’yi zayıflatarak ulusal güvenliğimizi doğrudan ve olumsuz etkileyecek niteliktedir. Konu, başkomutanlığı manevi varlığında bulunduran TBMM’ce ivedilikle ele alınmalı, ciddiyetine uygun olarak bütün yönleri ile TBMM’de ve kamuoyunda tartışılmalı, bilimin ışığında ve ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız dikkate alınarak hatalardan dönülmelidir. 30 Ağustos ve Cumhuriyet modernleşmesi 4 Bugün 30 Ağustos... Ne kadar kutlasak azdır! Çünkü İstiklal Savaşı ve bu savaşın doruk noktası olan 30 Ağustos Zaferi, sadece bir Bağımsızlık Savaşı ve askeri bir zafer değil, aynı zamanda, Cumhuriyet Modernleşmesinin temel taşıdır: Cumhuriyet Modernleşmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük devletlerin oyuncağı olmuş yarı sömürge yapısına karşı BAĞIMSIZLIĞA, Padişahın (Halife/Sultanın) dine/geleneğe dayalı egemenliğine karşı LAİK HALK (MİLLET) EGEMENLİĞİNE, farklı din ve milliyet kimliklerine rağmen sürdürülmeye çalışılan kulluk kavramına karşı, bu farklı kimlikleri de kapsayan EŞİT VATANDAŞLIK İLKESİNE dayalıdır. HHH Aslında Yirmi Birinci Yüzyılda, 2020 Türkiyesi’nde bunları söylemek çok kolaydır... “Dile kolaydır”... Çünkü Cumhuriyet Modernleşmesi, bu üç ilkeyi, sadece savaşta yenilmiş bir devletin toprakları üzerinde değil, aynı zamanda düşmanları tarafından işgal edilmiş bir ülkede, üstelik bir DinTarım Toplumunun Feodal Yapısı üzerinde gerçekleştirmiştir. İşte bu yüzden Cumhuriyet Modernleşmesi mucizevi bir nitelik taşır! HHH İstiklal Savaşı zaten kendi içinde, Yedi Düvele, Yunan, Ermeni, Halife ordularına ve isyancılara karşı kazanılan inanılmaz bir başarıdır: Onun arkasında oya işler gibi örülen milli direniş (Müdafaai Hukuk) örgütlenmeleri, İnönü Zaferleri ve 22 gün süren, Sakarya Nehri’ni kıpkızıl kana bulayan, subayların şehit olmasından dolayı tarihe “Subay Muharebesi” olarak geçen Sakarya Savaşı vardır... Sakarya Savaşı’nın arkasında ise Başkomutanlık Yasası ve buna bağlı olan Tekâlifi Milliye kararları (On Emir), onların arkasında da Yunan ordularına Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan galip devletler tarafından verilen “Ankara’ya yürü” izni karşısında KütahyaEskişehir Muharebesi’nde yenilmiş olan Kuvayi Milliye Ordusu vardır! Bu konuyu iyi anlamak için Atatürk’ün NUTUK’ta bu savaşı nasıl anlattığını okumak gerekir. Ama benim bu yazıda vurgulamak istediğim konu, İstiklal Savaşı’nın doruk noktası olan Dumlupınar Zaferi’nin askeri ba şarısı değil, Cumhuriyet Modernleşmesi açısından bu savaşın önemidir: Sakarya Muharebesi’nden sonra Mareşal (Müşir) ve Gazi unvanları verilen Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan İstiklal Savaşı’nı kazandığı için Atatürk olabilmiş, bir başka deyişle Cumhuriyet Modernleşmesinin temellerini 15 yıl gibi kısa bir sürede, “Vatanı Düşmandan Kurtaran Başkomutan” olarak atabilmiştir. HHH Toplumbilim terimleri kullanarak olayı açıklamaya çalışırsak: Kırsal bir DinTarım Toplumunda, Kentsel bir Endüstriyel Toplumun devlet yapısının temellerini atabilmek, ancak Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in sahip olduğu KARİZMA sayesinde gerçekleştirilebilmiştir... Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise karizmasını İstiklal Savaşı’nı kazanmış olmasına borçludur. Fransız ve Sovyet Devrimlerini çalıştıktan sonra, profesörlük tezimi Atatürk ve Türk Devrimi üzerine yazmış bir toplumbilim öğrencisi olarak, dünyadaki hiçbir liderin KARİZMATİK kavramına ondan daha fazla layık olmadığını belirtebilirim. Çünkü her ne kadar, tarihsel ve toplumsal olarak karizmasının temelinde İstiklal Savaşı’nı kazanmış bir komutan olması yatıyorsa da, kişisel açıdan, bu zaferi kazanması ve Cumhuriyet Modernleşmesinin temellerini atması ileri görüşlülüğünün ve tarihselsiyasal bilincinin ve burada sayılması çok uzun sürecek olan başka kişisel özelliklerinin eseridir. (Meraklıları “Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK”, “Devrim Kuramları ve Toplumbilim Açısından Atatürk” ve “Atatürk Üzerine” adlı üç kitabıma bakabilir. Hiç kuşkusuz, Cumhuriyet okurları kitap da okuyorlardır varsayımıyla!) HHH Milli bayramların kutlanmaları istenildiği kadar yasaklansın... İstenildiği kadar İstiklal Savaşı ve 30 Ağustos Zaferi, birtakım utanmazların yalanlarıyla saptırılmaya, gölgelenmeye çalışılsın... 30 Ağustos Zaferi, İstiklal Savaşı ve onu izleyen Cumhuriyet Modernleşmesi, tarihte eşi görülmeyen bir olaylar zinciri oluşturduğu için, kimse Atatürk’ün eserini yok edemeyecektir. (Mustafa Kemal, Sakarya ve Dumlupınar Muharebelerini ve İstiklal Savaşı’nı kaybetseydi, ne halde olurduk, daha doğrusu “var olur muyduk” diye düşünün lütfen!) HHH YAŞASIN (kutlanması engellenen) 30 AĞUSTOS ZAFERİ... YAŞASIN (yalanlarla saptırılmak istenen) İSTİKLAL SAVAŞI... YAŞASIN (saçma sapan saldırılarla lekelenmek istenen) MUSTAFA KEMAL ATATÜRK... YAŞASIN (yok edilmek istenen) DEMOKRATİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ! 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN 26 Ağustos 1922’de, işgalci Yunan ordusunun ve dış kamuoyunun hiç beklemediği bir zamanda, ordumuz sabaha karşı topçu ateşiyle Büyük Taarruz’u başlattı. Mustafa Kemal Paşa, birçok savaş meydanında bulunmuş, deneyimli ve dahi bir başkomutan olarak bu son zaferini yine cephede bizzat kendisi yönetti. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922’de Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarihi emrini verdi: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri !” Başkomutanın bu tarihi emri ile 1 Eylül’de Uşak, 2 Eylül’de Eskişehir, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik, 7 Eylül’de Aydın, 8 Eylül’de Manisa işgalden kurtarıldı. 9 Eylül’de Başkomutan ve ordusu İzmir’e girerek İzmir’de ve tüm yurtta işgale son verdi. Bu büyük gün, tarihin döngüsünün ve Türk Ulusu’nun kara yazgısının değiştiği gündür. 30 Ağustos, Sevr Anlaşması’nın halk eliyle fiilen ortadan kaldırıldığı; Lozan Barış Antlaşması’na giden onurlu yolun açıldığı gündür. 30 Ağustos, Lozan Barış Antlaşması masasına ulus olarak onurlu ve başı dik olarak oturmamızı sağlayan gündür. 30 Ağustos, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kapısının açıldığı gündür. 30 Ağustos 1922, emperyalist devletlerin yüz yıllık orta doğu planlarının halk eliyle yok edildiği gündür. 30 Ağustos 1922, son yüz yılın ilk ulusal kurtuluş savaşının kazanıldığı gündür. 30 Ağustos 1922, Kuzey Afrika’dan Güney Doğu Asya’ya, Güney Amerika’dan Orta Doğu’ya tüm mazlum uluslara sonsuz umut ve esin kaynağı olmuş bir gündür. Büyük Zaferin Başkomutanı Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, Kurtuluş Savaşımızın aziz komutanlarını, şehit ve gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkezi ve 115 şubesi olarak, tüm ulusal bayramlarda olduğu gibi 30 Ağustos Zafer Bayramımızda da il ve ilçe merkezlerindeki resmi törenlerde yer almak ve Atatürk Anıtı’na çelenk koymak üzere resmi yazı ile mülki amirliklere başvurduk. Başvurumuz bazı valilik ve kaymakamlıklarca Ulusal ve Resmi Bayramlar Yönetmeliği ve İçişleri Bakanlığı’nın covid önlemleri kapsamında yayınladığı 19.08.2020 tarihli genelgesi gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Bu durumu kamuoyunun takdirine sunuyor ve tarihe not olarak düşüyoruz ! Salgın önlemleri, çok daha geniş katılımlı başkaca tören ve kutlamalarda akla gelmezken 30 Ağustos törenlerinin iptaline gerekçe yapılabiliyor ise şunun bilinmesini isteriz ki, büyük zaferi kazandıktan sonra laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların çocukları ve torunları olan bizlerin içimizdeki zafer coşkusunu, Atatürk sevgisini ve Cumhuriyet bağlılığını bugüne kadar hiçbir güç engelleyemedi ve bugünden sonra da engelleyemeyecek. 30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun! Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle