02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 17 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ÖLÜMÜNÜN 750. YILINDA BİZLERE BIRAKTIĞI MİRASI ANIMSAMAK VE ANLAMAK Hacı Bektaş Veli DOÇ. DR. MUSTAFA GÜNAY ÇUKUROVA ÜNIVERSITESI EĞITIM FAKÜLTESI FELSEFE GRUBU EĞITIMI ANABILIM DALI Anadolu toprağında yeşeren yaşama kültürünün kurucularından biri olan Hacı Bektaş Veli, halkımızın belleğinde derin izler bırakmış bir kişidir/kişiliktir. Mutasavvıf, düşünür ve şair yönleriyle, İslam metafiziğine hümanist bir boyut katmıştır. İnsanı temel alan bir anlayışla ortaya koyduğu inanç öğretisi, içten bir dindarlığı içerir. Arap Müslümanlığından/ Arap eksenli din anlayışları ve geleneklerinden farklı olarak insanın kulluğundan çok olgun/kâmil insan olma çabası onun düşüncelerinin temelinde bulunur. Yalnızca öte dünyaya odaklanmak yerine insanın bu dünyada erdemli bir hayat sürdürebilmesi de onun ahlak anlayışının ayırt edici özelliklerinden biridir. Onun düşünceleri/sözleri, insan olma yolunu aydınlatan ahlak levhalarıdır, gönül işaretleridir. “Her ne ararsan kendinde ara” derken, birçok filozofta da karşılaştığımız bir düşünceyle, insana yönelik evrensel bir değer çağrısını dile getirmiştir. Kendi halkına seslenirken aynı zamanda insanlığa seslenmiştir ve o sese bugün de kulak verilmesini gerektiren olaylar ve gelişmelerle o kadar sıkça karşılaşıyoruz ki. Arap Müslümanlığından/Arap eksenli din anlayışları ve geleneklerinden farklı olarak insanın kulluğundan çok olgun/ kâmil insan olma çabası onun düşüncelerinin temelinde bulunur. Yalnızca öte dünyaya odaklanmak yerine insanın bu dünyada erdemli bir hayat sürdürebilmesi de onun ahlak anlayışının ayırt edici özelliklerinden biridir. Cinsiyet ayrımını reddetti Hacı Bektaş Veli, birleştirici/ bütünleştirici bir anlayışla ayrımcılığa karşı çıkar. “Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, /Hak’kın yarattığı her şey yerli yerinde./ Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, /Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde” derken, yüzyıllar öncesinde toplumsal cinsiyet ayrımını reddetmesi önemlidir. Çünkü önemli olan muhabbettir, diyalogdur, sevgidir. Buradaki sevgi ve duyarlılık yalnızca insana değil bütün canlılara ve varolanlara da yöneliktir. Tanrının yarattığı evrendeki kötülüklerin sorumlusu olarak insanı gören Bektaş, insanın görüşlerini, görüş açısını düzeltmesine yönelik uyarılar yapar. Eksikliğin insandan, onun çarpık bakış açısından kaynaklandığını vurgular. Bundan dolayı Onun düşüncesinde ve inancında insanın erdemli, olgun bir insan olmasına yönelik uyarılar, öneriler ve beklentiler önemlidir. Onun ahlak ve değer anlayışında anlamını ve önemini bugün de sürdüren buyruklar, kurallar vardır. Bunlar arasında en bilinenleri: “İncinsen de incitme. Düşmanınızın bile insan olduğunu unutmayınız. Eline, beline, diline sahip ol. İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır. İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” vb. Yol göstermeye devam “İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” derken “ilim kendin bilmektir” diyen Yunus Emre ile inanç ve düşünce akrabalığı dikkat çeker. Aynı dönemde yaşayan Mevlana’yı da düşünürsek, 13. yüzyılda Anadolu’da güçlü bir inanç, ahlak ve kültür birikiminin oluşmaya başladığını görürüz. Anadolu hümanizmi ve aydınlanması olarak da değerlendirilen bu birikim, yalnızca Anadolu’da değil Balkanlar başta olmak üzere farklı coğrafyalarda da etkili olmuş ve izler bırakmıştır. Etkileyen ve etkilenen yönleriyle Hacı Bektaş’ın düşünceleri ve değerleri, kendisinden sonra bir inanç akımına dönüşerek Anadolu’nun toplumsal yaşayış çizgilerini belirleyen bir gelenek olmuş ve halkın zihninde ve iç dünyasında hayat, ölüm, bu dünya ve öte dünya karşısında bir ölçüt, bakış açısı ve tutum olarak yerini almıştır. Bu nedenle o, Anadolu’nun kültür ve insanlık değerlerinin oluşumunda kurucu bir kişi, gönül dünyasının haritasını çizenlerin başında gelir. En büyük kitap insan Bir yaşama felsefesi, bir ahlak örneği olarak Hacı Bektaş Veli’nin düşüncelerinin önemi ve değeri bugün için de geçerlidir. Uzak Asyadan dört nala gelip Akdeniz’e bir kısrak başı uzanan bu memlekette, insanca, kardeşçe ve özgürce yaşama yolundaki mücadelemizde, zulmün, cahilliğin, dogmatizmin ve türlü körlüklerin karanlığına karşı, onun düşünce mirası hem bize hem de dünyaya ve insanlığa ışığını sunmaya devam etmektedir. İnsan, okunacak en büyük kitaptır bugün de... İnsandan, insanlıktan yana bir ülke ve dünya özleminin ve arayışının düşünce mimarlarından Hacı Bektaşı Veli’ye, ölümünün 750. yılı vesilesiyle, 2021 yılında UNESCO’nun da anma etkinlikleri takviminde yer vermesi anlamlı ve sevindirici bir karar olmuştur. YARGI REFORMU DR. HASAN YAZICI İÜ EMEKLI PROFESÖRÜ Polisin boğazına dizini oturtup, ölümüne neden olduğu, son haykırışı “Nefes alamıyorum!” olan George Floyd’un başına gelenleri, tüm dünya gibi bizler de dehşetle izledik. Dalga dalga, kıta kıta yayılan, özelde siyah genelde insan hakları gösterileri ezilenlere umut ve coşku, ezenlere ise telaş ve korku verdi. Ancak, Floyd’un yaşamıyla ilgili kanımca çok önemli bir ayrıntı yeterince yankı uyandırmadı. Floyd’un ilkokul öğretmeni, CNN televizyonuna şöyle bir açıklama yaptı. “Beğendiğim öğrenci ödevlerini saklarım. Yıllar evvel 2. sınıf öğrencilerime ‘İleride ünlü olacak siyahlar’ konusunda bir kompozisyon ödevi vermiştim. Öğrencilerim arasında Floyd da vardı. En beğendiğim kompozisyonu o yazmıştı.” Öğretmen hanım televizyon ekranında hem yazılan kompozisyonu hem de kompozisyonla ilgili yine Floyd’un çizdiği resmi gösterdi. Anlaşılan 8 yaşındaki Floyd büyüyünce Amerikan Yüksek Mahkemesi’nde yargıç olmak istiyordu. Önce öyküyü yazalım Robert Kolej’de Türkçe öğretmenlerimden biri Behçet Kemal Çağlar’dı. Zaman zaman bizi, derslerimizin çoğuna hâkim yabancı kültür etkisinden korumak için her zamanki o abartılı cümleleriyle uyarırdı. “Okulunuzdan – şimdiki Boğaziçi Üniversitesi – Boğaz kıyısına doğru Aşiyan yolundan inin. Yukarıda öğrendikleriniz sizde bir aşağılık duygusu uyandırıyorsa önce bir sağınıza bakın, orada Tevfik Fikret’in evi ve mezarı Aşiyan’ı göreceksiniz. Yetmedi mi bir de solunuza bakın, orada da Yahya Kemal yatıyor. Aşağılık duygunuz yokuşun dibine geldiğinizde süregeliyorsa, ne sağa Bebeğe, ne sola Emirgan’a dönün. Aşağılık duygunuzun tüm ağırlığıyla kendinizi doğru Boğaz’ın dibine bırakın.” Evet, Tevfik Fikret de Yahya Kemal de bana yaşam sevinci veriyor ancak bu sevinç 8 yaşındaki Amerikalı çocuğun büyüyünce ne olmak istediğini duyduğumda bende uyanan derin aşağılık duygusuna panzehir olamıyor. Çağlar’ın önerdiği gibi kendimi Boğaz’ın sularında yitirmek gibi bir niyetim de yok. Aksine, “Bize de büyüyünce yargıç olmayı düşleyen çocuklar gerek!” diye haykırmak istiyorum. Sevgili öğretmenlerimiz beni yalanlasınlar, yanlışlasınlar: Hiç bugüne dek daha 8 yaşındayken yargıç olmak için yanıp tutuşan öğrencile ri oldu mu? Robert Kolej ve benzeri, olanağı olan tüm ailelerin çocuklarını okutmak için can attığı okulların mezunları: Sınıf arkadaşınız veya sizin okuldan mezun hiç yargıç tanıyor musunuz? Sayın edebiyatçılar, sosyologlar, tarihçiler: Romanlarımız, öykülerimiz, ezgilerimiz, özetle kültürümüzde bu ülkenin gençlerini seküler adaleti ve onun uygulayıcısı yargıçlığı öven, özendiren hangi yapıtları, atasözlerini biliyorsunuz? Kahraman, cesur, vatanperver, hayırsever Türk, Türk gibi güçlü, hepsi tamam da bu niteliklerimize Türk gibi adili de katsak çok iyi olmaz mı? Dediğimi, aradığımı hayalperest bulanlarınız olabilir. O zaman ayağınızı biraz yere bastırayım. Yakın bir geçmişte avukatlarımız çoklu baro düzeninine çok haklı bir direnç gösterdiler. Ancak tüm o itiş kakış arasında pek dile getirilmeyen bir gerçek vardı. Çoklu baro sisteminin yargı düzenimizi kötüye götürmesi korkusu, ancak yargıçlarımızın bağımsız ve dolayısıyla yansız olmadığını önkoşul olarak kabul ettiğimizde haklı olabilirdi. Karabasan gibi değil mi? Bu ülkenin çocukları uygar bir toplum için bağımsız ve yansız yargı ve yargıcın ne denli önemli olduğunu ilk kez 19. yüzyılın sonuna doğru başkalarından duydu ancak günümüze dek pek özümseyemedi. Gündemde yine anayasa değişikliği, yine yargı ve yargıç bağımsızlık ve yansızlığı var. Yasa yapıcılar ve hukukçular hoş görsünler yine toplumca çuvallayacağız diye korkuyorum. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın geçenlerde “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” dedi. Tamam da dilim döndüğü kadar anlatmaya çalıştığım üzere, bağımsız ve yansız yargı ve yargıcı öven, yücelten ve nihayet özendiren, bu nitelikleriyle de kültürümüzün bir parçası olmuş masallarımızı, öykülerimizi bu yaşıma dek ne okudum, ne duydum. Cehaletime verin, belki böyle masallarımız, öykülerimiz var da ülkem çocuklarına yeterince duyurulmadı. Böyle ise daha da acı değil mi? Özetle başkalarından duyup da şu veya bu nedenle pek benimseme olanağı bulamadığımız bir öyküyü artık içtenleyip çocuklarımıza anlatmaya başlayalım. Hele bunu yapalım bakın bu ülkenin çocukları da giderek uygarlığı imrendirecek nice yeni öyküler yazarlar. Unutmayalım. Önce aradığım öyküyü yazalım sonra yasasını. Büyük alt üst oluşların, devrimlerin, karşı devrimlerin, isyanların, ihanetlerin yaşandığı, haritaların yeniden çizildiği zamanlardan kitlelerin içinden seçilen, tipleştirilen karakterleriyle; yer yer fantastik, büyülü gerçeklik biçiminde, ironiye de başvurarak halk dilini yazınsal çerçeve içinde sunuyor... 21 35 TL YER NE TL 15 25 TL YER NE TL 18 30 TL YER NE TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle