02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 10 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ Dansöz, baktığınızı Brassolist grubu görmeye zorluyor! Oyunun adı Dansöz. Ankaralı genç bir ekip, çoğu tiyatro mezunu, Mek’an Sahne’nin yeni oyunu 21 Ekim’de Kadıköy Yeldeğirmeni Theatron’da ilk kez buluşmuş seyircisiyle. İstanbul 16 milyonluk bir megakent. Kim öle, kim kala, kim nerede oynuyor, kim nerede dans ediyor, kimin ne kadar haberi oluyor? Hele bir de araYAZGÜLÜ ya pandemi girip mart baALDOĞAN şından beri hayat durunca, kültür sanat, ölü uykusuna yatınca? Görüldü ki pandeminin biteceği yok, yeni normal koşullarda hayatı yeniden yaşamaya başlamak gerek, kurumlar da el attı, etkinlikler başladı. SSM ve Sabancı Vakfı işbirliği ile Müzede Sanat, bu yaz, Fıstıklı Teras’ta, “Müzede Sanat” etkinliğinde kadın temasını işliyor ve tam da kadınların İstanbul Sözleşmesi rafa kaldırılmasın, kadınların yaşam hakkı savunulsun diye kendilerini sokaklara attıkları dönemde kadına şiddete karşı oyunlardan bir seçki sunuyor. Geçen hafta buluştuk ve konuştuk bunları, size de uzun anlattık. Bu hafta sonu da “Dansöz” ile çarpıcı bir başlangıç yaptık. Tek kişilik ekip oyunu Şamil Yılmaz’ın yazıp yönettiği oyunu Sezen Keser tek başına sırtlanıp götürüyor. Tabii ki arkasında bir ekip var ama oyuncu, sahnede tek başına Sezer Keser, bir saat boyunca kaldığı sahnede arada bir yaptığı oryantal dansı daha önce hiç bilmediği için ders almış. Dans ediyor, kendisi istediği için; seyircisine bakmıyor, kendisi istemediği için; Şamil Yılmaz’ın tek kişilik oyunu Sezen Keser’in performansıyla seyircisini yıkıp geçiyor ve sonunda isyanına ortak ediyor Sezen Keser bir saat boyunca hem oynuyor hem oynuyor! Yani tiyatro da yapıyor, dans da ediyor, monolog yapıyor, mim yapıyor, tüylerimizi diken diken ediyor, boğazımız düğümleniyor, kalbimiz sıkışıyor, gözlerimiz doluyor, ellerimiz terliyor; oyun bittiğinde, yıkılmış, öfkelenmiş, örselenmiş, kala kalıyoruz. Sonra kendimize gelip, ayağa kalkıp alkışlıyoruz, azıcık. Öyle etkilenmişiz ki coşamıyoruz bile alkışlarken! Yılmaz’ın teksti çok başarılı. Oyuncu Keser çok başarılı. Ankaralı bir pavyon dansözünün başından geçtiği varsayılan sıradan bir Yeşilçam senaryosu olabilecekken yaşadığı ve anlattığı, felsefi bir metine dönüşüveriyor. Kadına şiddetin hayvana şiddet le başlaması, mahalledeki çocukların yavru kaplumbağaya yaptıkları eziyetin daha sonra pavyon sahibinin bir türlü canavarlaştıramadığı için öfke duyup ölüme terk ettiği köpeğine uyguladığı şiddeti bir türlü pavyon kadınına dönüştüremediği ve sadece kendisi için dans etmek isteyen Meryem’e de uygulamasının öyküsü çok güzel örülüyor. Şamil Yılmaz’ın bir röportajında anlattığı ve yapmak istediği ise daha sofistike. Oryantal dansın uygulandığı ve izlendiği biçimiyle erkeklere çıplak kadın bedeni üzerinden sunulan bir eğlencelik değil, kadının kendi ruhsal gelişimi için ortaya çıkmış bir tür ritüel olduğunu savunurken bunu Meryem’e dansı öğreten Arap Haifa’nın diliyle anlatıyor. İzleyicinin net olarak algıladığı ise kadının kendi olmak istemesi, buna izin verilmemesine, sevdiği erkeğin canavara dönüşmesine, şiddet uygulamasına razı oluşu ama razı olamadığı şeylerin öfkesiyle başkaldırı ve intikam. İsyaaaan! Bu hikâyelerden çok yaşanıyor diye bir saatlik etkilenmeyle mi kalacağız, güçlünün güçsüzü kaba kuvvetle, parayla, yaşam zorluğuyla ezdiği düzene isyanına el uzatabilecek miyiz? Sanatçıların yapmak istediği belki cinayet güzellemesi değil ama en azından baktığımızı görmemizi sağlamak. Evet bakıyoruz ama ne kadarını görüyoruz gerçekten? Klasik müzik akşamları... 6.Beylikdüzü Klasik Müzik Günleri, bu akşam saat 21.00’de, Brassolist grubunun ‘Taze Bir Nefes’ konseri ile başlıyor. 2015 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi brass sanatçıları tarafından kurulan Brassolist quintet, jazz standartlarından türkülere uzanan renkli repertuvarını bir solist eşliğinde dinleyiciye sunacak. Pandemi tedbirleri kapsamında alana girişler ise kontrollü yapılırken tüm katılımcılar maske ile konser alanına alınacak. Bunun yanı sıra dezenfektan noktalarının bulunduğu konser alanında oturma düzeni de sosyal mesafe kuralına uygun olarak oluşturulacak. Medellin Şiir Festivali diye bir sihir Fatih Sultan Mehmet’in portresi yolda... İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) National Gallery'nin daimi sergilenen sanat eserleri arasından 770 bin sterline satın aldığı Fatih Sultan Mehmet'in orijinal portresinin, İstanbul'da sergilenmek üzere yola çıktığı duyuruldu. “Eve dönüş hikâyesi başlasın” diyerek bir paylaşımda bulunan İstanbul Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanı Mahir Polat; “540 yaşında bir rönesans hakikati başladığı yere, yuvasına dönüyor. Fatih Sultan Mehmet portresini yüzyıllar süren gizem dolu yolculuğu sonrasında evine, İstanbul'a getirmek için birazdan İBB'yi temsilen Londra'ya uçuyoruz” mesajını paylaştı. Mitolojik varlık Satyros’un kabartması bulundu İzmir Smyrna Tiyatrosu sahne binası kazılarında mitolojik bir varlık olan ve elinde avcı sopası (Lagobolon) bulunan genç bir Satryros kabartması bulunduğu bildirildi. Açıklamada, tarihe dokunmak için kazı çalışmalarının sürdürüleceği kaydedildi. İzmir’in son 3 bin yıllık tarihinin izlerini taşıyan Smyrna Antik Kenti kazıları Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi tarafından yürütülüyor. NURDURAN DUMAN “Haydi dünyanın önde gelen seslerini dinleyelim.” Bu yıl 30. yıl kutlamasıyla 1 Ağustos’ta açılışını yapan Medellin Uluslararası Şiir Festivali’nin öz sözü bu. 103 ülkeden çağrılı 200 konuk ile dünyanın şiiri, dili akşam vakitleri evlerimizi şenlendiriyor. Her kıtadan güçlü şairleri izlediğimiz açılış törenine, ilk günlerdeki Afrika temalı oturumlara bakarak, 10 Ekim’e kadar bizi kıtadan kıtaya gezdirecek bir şenliğin beklediği görülüyor. Tam bir şiir bayramı ama iletilen bir dolu keder de var. Her bölgenin kendine özgü sorunu, tüm dünyanın da ortak meseleleriyle birlikte. Şiir çünkü tanıktır, değiştirme gücü olan bir gözcü. Pırıl pırıl, ışıl ışıl... Medellin kentinin değil çehresini hücrelerini şiirle değiştirmeyi hedeflemiş, değiştirmiş bu festival, dünya şiir çevresinde şairler arasında da konuşulan bir efsanedir. “En az üç bin kişinin, ergeninden yaşlısına, kadınlı erkekli, pırıl pırıl, ışıl ışıl bir insan topluluğunun, açılışta beş saat, kapanışta daha da uzun süren bir şiir dinletisini, derin bir sessizlik içinde, sonra sadece alkışlarla değil, kimi kez çığlıklarla, övgü haykırışlarıyla duygularını belirterek izlemeleri kolay kolay inanılacak şey değil...” diyor kıymetli Ataol Behramoğlu 2011 tarihli bir yazısında amfi tiyatroda yapılan okumalar hakkında. Böyle bir buluşma şiirin insanlık üzerindeki gücü adına bir ispat. Medellin’in ayrıca, festivalin kurucusu şair Fernando Rendon’un başını çektiği “Dünya Şiir Hareketi”nin (World Poetry Movement) de merkezi olması şaşırtıcı değil. Rendon ile dünya şiir hareketlerine ilişkin yazışmalarımızda sık sık vurguladığımız gibi “Biz şairler büyük bir aileyiz”, şiir ise daha çoğunu en çoğunu söyler, “İnsanlık büyük bir aile”. Bizler, hepimiz ama öncelikle sözcüğün sihrini taşımayı üstlenen şiir insanları bu ailenin karanlık günlerine ışık tutmaktan özellikle sorumludur. Aydınlık günlerini de mümkün en uzun uzaklığa taşımaktan. Festival de bu yılki çağrısında “İnsan toplumunun çözümlenmemiş sorunları üzerine yeni yollar ışıklandırmak için” diyor, “ağır şartlar altında bulunan, korkuyla salgınla ölümle mücadele eden insanlar arasında şiiri yaygınlaştırma inisiyatifini keşfetmek ve şairler, sanatçılar, akademisyenler, bi Dünya şiir çevresinde efsane olarak kabul edilen Medellin Uluslararası Şiir Festivali tüm kıtalardan çağrılı şairler, sanatçılar, bilim insanları, akademisyenler, “Alternatif Nobel Ödülü” sahipleri arasında canlandırıcı diyaloglar üreterek 30. yılını kutluyor. lim insanları, “Alternatif Nobel Ödülü”nün sahipleri arasında canlandırıcı bir diyalog yürütmek amacıyla” 30. yılını kutladığını ekliyor. Şimdiye değin konuk olan şairlere, şiirlerine, sorulan sorulara yanıtlara bakılırsa, bu yine efsane olacağı açık sanal buluşma amacına ulaşacak. İlk konuk kıta Afrika ülkelerinden okunan şiirler, sorulara verilen yanıtlar, videoların altına yazılan yorumlara da bakılırsa izleyicilerin içinde nokta atış haykırışlar oluşturdu. Güney Afrikalı Katleho Kano, şiirlerinden yola çıkılarak sorulan, kadın ve şair olarak karşılaştığı sorunlara ilişkin soru üzerine çoklu özgürlük mücadelesi verdiğini söyledi. Ülkesindeki kadınlar bir yandan ekonomik özgürlük kazanmaya çalışırken bir yandan da “Afrikalı siyahi kadın” olarak “tam bir insan” gibi kabul edilme özgürlüğünün savaşımında. Aynı zamanda erkek şiddetine karşı yaşama hakkı özgürlüğünü sağlamak için mücadele ediyorlar. Cinsel temelli şiddete ilişkin başka ülkelerle işbirliği yapmanın yolunu arıyorlar. Güney Afrika’da yazılan şiirlerin çoğu korku duymadan hayatta kalmak isteyen kadınlar hakkında. Şair olarak ise işinin çok zor olduğunu belirten Kano’ya göre, rap müzikle kendilerini ifade eden gençler şiir sevmiyor, toplum da şiirden çok uzak. “Yine de yılmamak şart” dedi Kano, “harika işler üreterek hem istediğimiz hem de insan evladı olarak ihtiyaç duyduğumuz özgürlükleri kazanmak için devam etmek gerek”. Liberyalı Patricia Jabbeh Wesley ise önceleri öykü de yazıyormuş, savaş gelip onu ve yakınlarını bulunca sadece şiir yazmaya karar vermiş. “Çünkü şiir benim gücümdü” diyor, “gördüklerimin tanığıdır şiir, ben gittiğimde bunca kitapta hepsi duracak, bu şiirler sayesinde olanlar bilinecek”. Nijeryalı Ayo AyoolaAmale da okumasına “Ben Afrika’yım! Ben Afrika’yım! Zengin örgülü kil renklerinin altında barınan süslenmemiş gerçek ve güzellik” diyerek başlıyor; sonlara doğru ise “Ben Afrika’yım! Ben Afrika’yım! Günahlardan alçak adamlarla haberim oldu erkek akrabalarımla değil!” diye haykırıyor. Şiir dinlemek... Birkaç gündür Afrika şiirleri evlerimizin içine böyle girmekte işte, yüksek perde derin diyez, kalbimizi çarpa çırpa. Bakalım diğer kıtalar nasıl gelecek?.. Kalbi hızlandıran neşeli sihirler de çok elbette buluşmalarda, örneğin açılış gecesinde dünyanın dili arasında Azerbaycan’da konuşulan güzel Türkçemizi işitmek, Ramiz Rövşen’den şiirler dinlemek çok keyifli, heyecan vericiydi: “Gökyüzü Taş Saklamaz – Hele ki, başına gözüne kıymaz / Attığın taşları saklar gökyüzü / Attığın taşları tutup elinde / Seni yıllar boyu yoklar gökyüzü”... Festivalin geçmiş kayıtlarını da canlı oturumlar gibi https://www.facebook.com/festivalpoesiamed veya https:// www.youtube.com/user/revistaprometeo adresinden izleyebilirsiniz. Ayrıca Ataol Behramoğlu ile şahsımın da Avrupa kıtasından Türkiye konuğu olacağı oturumun 6 Eylül 2020, saat 18.00’deki canlı yayınına katılabilir, yayın sırasında yorumlarda bulunabilir, sorular sorabilirsiniz. Gelirseniz ne güzel olur, birlikte nasıl iyilikli. Bitiyatro’nun oyunu ‘Garsonların Birliği’ Kadıköy’de Kadıköy Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da başlayan ‘Sanat Parkta’ etkinlikleri sürüyor. Sosyal mesafe kurallarına göre düzenlenen Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’daki etkinliklerde, bu akşam “Garsonların Birliği/Bitiyatro” adlı oyun sahnelenecek. “Garsonların Birliği” ile dünyanın farklı bir prototipi olan, türlü talihsizlikler ve cazla dolu bir restoranı sahneye taşıyor. Yaşanan kazaların sürekli tesadüfe bağlandığı bu restoranda garsonlar, bu tesadüfleri ve nedenlerini merak edip kendiliğinden gelişen bir serüvenin rüzgârına kapılıyor. Mahir Akgündoğdu ve Arda Kaptanlar’ın 80 dakika boyunca çeşitli rollere büründüğü Ar da “Rojo” Özkan, Onur Güney Kumaş ve Yasin Soyöz’ün özgün besteleri ve canlı performanslarıyla renklendirdikleri “Garsonların Birliği”nin dekor tasarımını Emre Güngör, ışık ve ses tasarımını Özkan Barış Özdemir, sahne amirliğini Zeynel Orak, asistanlığını ise İlayda Bağlamaç ve Gamze Cankara yaptı. Mahir Akgündoğdu ve Arda Kaptanlar 80 dakika boyunca çeşitli rollere bürünüyor. ‘Güler Ertan Fotoğraf Yarışması’ sergisi 21. Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali kapsamında İBB işbirliğiyle gerçekleşen “Güler Ertan Fotoğraf Yarışması” sergisi dün Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergi 14 Ağustos'a kadar ziyaret edilebilir. Uluslararası Güler Ertan Fotoğraf Yarışması yaklaşık 5 bin 600 fotoğraf ve 38 ülkeden 1300 fotoğrafçının katılımıyla geçekleşti. ‘K’nın Sesi’ müzede Duygu Dalyanoğlu’nun yazdığı ve yönettiği “K’nın Sesi” adlı performans perşembe günü saat 19.00’da Müze’de Sahne kapsamında Sakıp Sabancı Müzesi’nde sahnelenecek. Performansta, Büşra Karpuz, Nihal Albayrak ve Zeynep Okan yer alıyor. Salgın döneminde podcast yayınları üzerinden kadınların, kuirlerin sesine yer veren ses tiyatrosu serisi K’nın Sesi ilk defa Müzede Sahne kapsamında canlı olarak seyirci karşısına çıkıyor. Seriyi oluşturan üç oyunda (Ellerim Gözlerim Oldu, Ben Yaşamak İstiyorum, Bir Diyeceğim Var) aynı günü yaşayan üç farklı kadının sesi yansıtılıyor. Minyatür sanatının güncel yorumu Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde, “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür” adlı sergi yarın açılıyor. Minyatür sanatının güncel yorumlarına odaklanan sergi, Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan ve Azerbaycan gibi farklı coğrafyalardan 14 sanatçının eserlerini bir araya getiriyor. Heykelden videoya, fotoğraftan yerleştirmeye, minyatürü yüzyıllar boyunca ikamet ettiği kitaplardan çıkarıp boyutlandıran sanatçılar, aynı zamanda, günümüz dünyasında minyatürün nasıl yaşayabileceğinin de araştırmasını yapıyor. Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara’nın küratörlüğünde hazırlanan sergide; Hamra Abbas, Rashad Alakbarov, Halil Altındere, Dana Awartani, Fereydoun Ave, CANAN, Noor Ali Chagani, Cansu Çakar, Hayv Kahraman, Imran Qureshi, Nilima Sheikh, Shahpour Pouyan, Shahzia Sikander ve Saira Wasim’in eserleri yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle